Türkiye ağır bir psikolojik travma altında 2019'a girdi. Diyanet'in 'yasaklayın yılbaşını' tadında çağrıları, AKP iktidarının tüm hak ve özgürlükleri neredeyse sıfırlayan uygulamaları toplumun akıl ve ruh sağlığında onulmaz yaralar açtı.

Peki ırkçılık hastalığı bu dönemin baskıcı politikaları ile açıklanabilir mi?

Dün gece, tüm dünya ile birlikte Türkiye de 2019 yılına girdi.

Taksim sokaklarında önceki yıllardan farklı bir görüntü vardı.

Bu kez Suriye'deki iç savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan binlerce Suriyeli hem özgürlüğü hem de yeni yılı Taksim Meydanı'nda kutlamayı seçti.

O da ne? Bir anda sosyal medyadaki Suriyeli nefreti hortladı.

Mürekkep yalamış birçok isim de bu sosyal medya lincine katıldı.

Oldu olacak bir soykırım da Suriyelilere yapılsın tam olsun!

Nasılsa Ermenileri sevmedik katlettik. Bir soykırım da Suriyelilere yapılır, olur biter...

En çok okumuş-yazmış kesimin Suriyeli nefreti dikkat çekiyor.

Düzenli periyotlarla bir nefret tweeti 'sallıyorlar.'

Suriyeli mültecilerin işlediği 'günahlar'ı özellikle paylaşıyorlar ki, içlerinde yanan ırkçılık ateşi tüm toplumu sarsın ve zaten hasta yatağına düşürülmüş toplum bu kez de iç çatışmalarla yansın.

Ülke yangın yerine dönsün vesselam.

Tekrar Taksim'de eğlenen Suriyeli gençlere dönersek.

Ülkelerinde çıkarılan savaşın sorumlusu olmayan bu gençler nedense ülkeleri adına savaşmamakla itham ediliyor.

Açık açık Suriyelilere söylenen şu: Git o manasız savaşta öl ama benim ülkeme gelme. Öl ama gelme.

Hele geldiysen de yerini bil ve eğlenmeye yeltenme.

Eğleniyorsan bile, bunu ideolojini temsil eden bayraklar eşliğinde aleni yapma ve paylaşma.

Üçüncü sınıf olduğunu ve sevilmediğini bil.

Bir nefret öznesi olduğunu unutma...

Daha ne akıl almaz nefret mesajları.

Kimileri de Suriyeli bir gencin, 'Türk' bir kadını taciz ettiğini ve polis tarafından gözaltına alındığını 'muştulamış' paylaşımlarında.

Evet, önceki yıllarda yapılan yeni yıl kutlamalarında Taksim'de kadın tacizi hiç yoktu. Onlarca Türk genci, eğlenmeye gelen kadınları taciz etmiyordu. Neredeyse tecavüze varacak denli ağır tacizler.

Her yeni yılda bu haberler, 1 Ocak'ın gazetelerini süslemiyordu.

Her kötülüğün başı olan Suriyeli gençlerle başladı bu 'akıl almaz' olay.

O halde rahatsız edici bir bilgi: Türkiye, Hindistan'ı da geçerek kadının en fazla taciz edildiği ülke oldu.

Sanki Taksim'e çıkılmasını engelleyen Suriyeliler. AKP iktidarı, neredeyse üç kişi biraraya gelse gözaltına alınma gerekçesi yapan bir sulta kurdu.

İnsanlar korkularından ne yürüyüş, ne gösteri ne de etkinlik yapabiliyor.

Azaltarak bitirdiler insanların eğlenme, buluşma, sosyalleşme haklarını.

Eğer sorumlu aranacaksa sokağa çıkılamaması için, bir çift laf, bir çift eleştiri de Erdoğan rejimine olmalıydı!

'Suriyeli nefreti' ile ilgili nerden tutsan elde kalan bir dolu şey de var.

Suriye'de savaş 2011'de patlak verirken Türkiye aktif bir rol oynadı ve Esad'ı devirmek için kolları sıvadı.

Böylece yüzbinlerce masum insanın ölümünde dolaylı bir rol oynadı.

Sonuçta Esad devrilmedi.

3.5 milyon Suriyeli Türkiye'ye sığınmak zorunda kaldı.

Yarı aç yarı tok.

'Ekmeğimizi çalıyor Suriyeliler' teranesi size de bir yerden tanıdık geliyor mu?

Almanya ya da gelişmiş herhangi bir Avrupa ülkesinde, Türkiyelilere ve diğer 'ikinci sınıf' ülke vatandaşlarına yönelen nefretin temelinde de bu var.

İşte bu yüzden, bu ülkelerde göçmenler kendi gettolarını yaratıyor. Korkuyor ırkçıların yoğun olduğu mahallelerden geçmeye bile.

'Döner dükkanım yakılır mı' korkusu ile yaşıyorlar.

Suriyelilere de aynısı yapılmak isteniyor.

Görünür olmasınlar.

Eğlenmesinler.

Mümkünse ülkelerinde, ne için savaştığını bile bilmeyen grupların içinde bir kurşunla ölüp gitsinler.

Olmadı biz çare düşünürüz.

Ermeni soykırımı gibi bir gerçekliğimiz de varken hazır...