Batı Etkisinde Gelişen Türk Tiyatrosunda Ermeni Kökleri - Gündem
26 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Նպատ / Ժամ : Փայլածու

Gündem :

12 Aralık 2018  

Batı Etkisinde Gelişen Türk Tiyatrosunda Ermeni Kökleri -

Batı Etkisinde Gelişen Türk Tiyatrosunda Ermeni Kökleri Batı Etkisinde Gelişen Türk Tiyatrosunda Ermeni Kökleri

Kimi zaman farklılıklara saygımızı yitiriyor olsak, bizden farklı kültürlere kendimizi kapatsak, ortak değerlerin ve mutlulukların keyfine erişme isteğimizi kilitli kapılar ardında tozlanmaya bırakıp her türden olumsuzluğa odaklanmayı seçsek de; dünya üzerindeki her kültür, tarz ve ortaya konulanlar insanlığın ortak birikiminin, ortak çabasının ürünüdür şüphesiz. Biliyoruz ki konu özellikle de sanat ise her kesimden, her hikayeden insan yararlanılabilecek zenginliktedir ve her etnik kökenden insanın geçmişinden, yaşantısından beslenilebilir. Her kültür, her gelenek yeri gelince bir diğeriyle tanış olur ve her biri için diğer kültürler ve yaşanmışlıklar esin kaynağı olabilir, birbirleri için çok büyük önem dahi taşıyabilir. Hiçbir toplum, çevresinde meydana gelen büyük çaptaki olaylara kayıtsız kalamaz, bu etkileşimlerin getirileri yaşayış şekillerine ve kültürlerine nasıl olsa yansıyacaktır. Tıpkı kimse mensup olduğu milliyeti, ırkı ve doğduğu coğrafyayı seçemiyorsa sahip olduğumuz kültürü de kendi öz bilincimizle seçemiyoruz. Seçememekle birlikte hiçbir kötü niyet barındırmaksızın, hak ve özgürlük ihlaline kalkışmaksızın, ona saygı duyulmasını ve ön yargısız yaklaşılmasını isteriz. Bu her düşünceden insanın temennisidir elbette.

Osmanlı ülkesinde de (ayrıca Türkiye’nin ilk zamanlarında) özellikle İstanbul’da insanlar, farklı kültürlerini yaşadıkları için yerilmez, aksine onlara saygı duyulurdu ve varlıkları toplumda bir çeşitlilik olarak kabul edilirdi. Pek çok farklı etnik grup için dillerini kullanmak, onları öğretmek hem devlet hem de çoğunluk tarafından normal karşılanıp gayrimüslimlerin dinsel özgürlüklerini yaşamaları için onlara gerekli ortam sunulurdu. Rum, Yahudi, Gürcü, Bulgar gibi gayrimüslüm milletler ile birlikte diğer bir çoğunluktaki gayrimüslim millet olarak nitelendirilen Ermeniler, “Millet-i Sadıka” olarak bilinirdi. Devlet kimin ne konuşup yazdığına ve öğrettiğine, ne tür bir dinsel uygulama yaptığına karışmazdı, öyle ki İstanbul’daki kimi Rumlar çoğu zaman Türkçe öğrenmeden ölürlerdi. Ya da ülkenin doğusundaki Ermenilerin Ermenice’den başka dilleri öğrenmeleri beklenmezdi.

Osmanlı’da Ermeniler, Müslüman kesimin bazı dini gerekçelerle sahne sanatlarına yönelik Müslüman kadınların tiyatro oyunculuğu yapmasının hoş karşılanmaması, oyun ve senaryo yazarlığının dini ve toplumsal anlamda kayda değer bir iş olarak görülmemesi gibi kesinkes hükümlerinden ve kuşkularından dolayı ortaya çıkan boşluğu iyi değerlendirmişler, tiyatro binaları açmışlar, gezici tiyatro kumpanyaları kurup imparatorluk sınırlarının dört bir tarafında oyunlar sergilemişlerdir. Her ülkede karşılaşabileceğimiz hemen hemen her dönemde halka tiyatroyu tanıtmak amacıyla şehir, kasaba ve köylerde çeşitli oyunlar sahnelemek üzere kurulmuş tiyatro kumpanyaları, Osmanlı ülkesinde büyük ölçüde Ermeni tiyatrocular ve Ermeni oyun yazarları tarafından yürütülmüştür. Ermeni tiyatrocuları ve tiyatro kumpanyaları, kültür-sanat alanındaki bu öncü işlevlerinin yanı sıra Ermeni kilise ve okullarında tiyatro sanatını geliştirmek için yardım maksatlı pek çok etkinlik de düzenlemişlerdir. Durum bundan ibaret olunca Türk tiyatrosunun Ermeni köklerinden beslenmesi, Ermeni sanatkârların etkisi altında şekillenmesi kaçınılmaz olmuştur.

Kurumsal olarak önce Osmanlı Tiyatrosu, ilerleyen dönemlerde (Tanzimat Fermanı’ndan sonra) Gedikpaşa Tiyatrosu, Vartovyan Tiyatrosu isimleriyle anılan ve temellerini Güllü Agop’a borçlu olan Osmanlı Tiyatro Kumpanyası, 10 sene kadar Güllü Agop’un idaresinde kaldıktan ve ülkeyi dolaştıktan sonra birçok yeni tiyatro kumpanyasının kurulmasına öncülük etmiştir. Kurulan kumpanyalar birçok önemli oyuncu ve yazar yetiştirmiş, Türk tiyatrosunun gelişiminde büyük bir rol üstlenmiştir.

Tabii ki Türk tiyatrosunu Güllü Agop’la sınırlamak, bu süreci sırf onun çalışmalarından ibaret varsaymak doğru olmaz. Türk tiyatrosu, yalnızca belli bir etnik köken ya da azınlığın katkılarıyla tanımlanabilecek bir olgu olmayıp, geçmişte bünyesinde bulundurduğu birçok farklı milletten insanın katkılarıyla şu an ayakta durmaktadır. Fakat halen her renkten, her sosyal çevreden yazar ve oyuncuların yardımıyla gelişimini sürdüren Türk tiyatrosunun gelişip hız kazanmasında Ermenilerin payı büyüktür. Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu, Osmanlı Ülkesi’nde ilk Türkçe oyunların ve başka dillerden ilk defa Türkçe’ye tercüme edilmiş oyunların (tiyatroda Türk asıllı Müslüman oyuncuların da varlığıyla) sahnelenmesine ön ayak olduğundan Türk tiyatrosunun yol katedip bugünkü statüsünü kazanmasında kilit rol üstlenmiştir. Osmanlı Tiyatrosu’nda Güllü Agop döneminde bunlardan farklı olarak atılan diğer bir önemli adım ise telaffuz konusundaydı. Oyuncuların çoğunluğu Ermeni, bunların Türkçesi de genelde bozuk olduğundan Türkçe kelimelerin doğru telaffuzu üzerinde uzun süre durulmuştur.

Buraya kadar Türk tiyatrosunun serüveninden bahsedip tiyatroya katkılarıyla bilinen, oyunları Osmanlı Tiyatro Kumpanyası’nda sahnelenen başlıca Türk-Ermeni yazar ve oyuncuları tanıtmadan geçmeyelim. Ahmet Necip’in ilk Türk profesyonel oyuncusu olarak benimsenmesine karşın Ahmet Fehim’in oyuncu, yönetici, yetiştirici, sahnekor ve dekorcu olarak ilk Türk tiyatro adamı olduğu ileri sürülebilir. İlk Türk oyunu yazarı İbrahim Şinasi’nin bu dönemde yazdığı tek oyun Şair Evlenmesi, Osmanlı Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir. Ek olarak bu döneme güçlü kişiliğiye her bakımdan damgasını vuran Namık Kemal de çağında çığır açan Vatan Yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Celalettin Harzemşah ve Kara Bela oyunlarını yazmıştır ve yine tiyatro tarafından bu oyunlar sahnelenmiştir. Bunun yanı sıra Ahmet Mithat, Şemsettin Sami gibi Türk oyun yazarlarının da yazdıkları oyunlar tiyatroda sahnelenme fırsatı bulmuştur.

Öte yandan, Ermenilerin Molière’i olarak bilinen Hagop Baronyan, ‘Şark Dişçisi’adlı yapıtıyla isim yapmıştır. Bu yapıt, bazı kitaplarda ‘Alaturka Dişçi’ olarak da geçmektedir. Başka bir oyun yazarı Dabağyan ise, Baronyan’ın abartıldığını, gerçekte Molière çapında olmadığını ileri sürmüş ve Baronyan’ın Güllü Agop’a yönelik bitmek bilmez saldırılarından rahatsız olduğunu dile getirmiştir. Belli başlı Ermeni oyuncularına gelirse, kadın oyunculara Yeranuhi Karakaşyan, Vergine Karakaşyan, Aznif Hratca ve Mari Nıvart örnek gösterilebilir. Erkeklere ise Bedos Atamyan, Davit Triyans, Karakin Riştuni ve Manuk Sisak örnek gösterilebilir.

Yazımın sonlarına doğru geldikçe Türk tiyatrosuna bugüne kadar katkıda bulunmuş bütün isimleri yazamayacağım gibi, her birinin verdiği emeği de hiç kuşku yok ki gözardı edemem. Bu denli zengin bir kültürel miras rehberliğinde elde ettiğimiz, hemen hemen her fırsatta kütüphane rafları arasında gezinirken ulaşabildiğimiz her birikimin kıymetini bilmemiz gerektiğini; anlaşmazlığa neden olan düşünceler üretmektense Türk-Ermeni, Müslüman-Hristiyan ayırmaksızın sanatın insanları nasıl bir araya getirdiğine odaklanmamız gerektiğini tüm açık yürekliliğimle söyleme ihtiyacı duyuyorum. Eninde sonunda sanatı ‘sanat’ yapan, evrensel değeri ile insanlar üzerinde yankı uyandırabilmesidir.





Bu haber gazetebilkent.com kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (gazetebilkent.com) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(gazetebilkent.com). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+