Eşekle İstanbul´A Gelen Bir Ermeni Ve Sansür -
Veli Altınkaya
Mihran Efendi 1850 yılında Kayseri´nin Deliklitaş Mahallesi´nde doğuyor. Mahalle çevresinde çok sayıda Ermeni oturmakta ve bu Ermeniler sürekli Deliklitaş Mahallesi´ne ortalama 500 metre mesafedeki iki kilise ile de irtibat halindedir.
Mihran Efendi genç yaşta iken Kayseri´de nakkaşlık yapan babasını kaybediyor. Babasını kaybettikten sonra kardeşleri ile itilaf yaşayan Mihran Efendi, eşeğine binerek delikanlılık çağlarının ilk yıllarında İstanbul´a geliyor.
İstanbul´da hamallığa başlayan Mihran Efendi, bir yandan da Sanat Mektebi´ne gidiyor. Sanat mektebinden ‘mürettip´, yani dizgici olarak mezun olan Mihran Efendi, o tarihte Ermeni cemaatinin İstanbul´daki etkisinden de yararlanarak, küçük bir matbaa kuruyor.
Mihran Efendi´nin becerikli ve çalışkan bir matbacı-mürettip olduğunu gören Rum çiftçi Papadopulos, 1875 yılında çıkarttığı ve sahibi olduğu Sabah Gazetesi´ne Mihran Efendi´nin İdari İşler Müdürü olmasını istiyor. Mihran Efendi matbaasını kapatmayacağını söylüyor ve bu şartın kabulü ile birlikte çalışmaya başlıyorlar.
Zeki bir genç olan Mihran Efendi, bu süre zarfında Yıldız Sarayı çevresi ile yakın ilişkiler kuruyor ve Abdülhamid Han ile de tanışıyor. İstanbul´dan Atina´ya taşınma fikri olan Papadopulos gazeteyle ilgili bazı sıkıntılar yaşayınca İdari İşler Müdürü Mihran Efendi´yi yanına çağırarak gazetesini satmayı teklif ediyor.
Kayserili Ermeni Mihran Efendi ( Nakkaşyan) 1882 yılında, yani henüz 32 yaşında bir genç iken Sabah Gazetesi´nin sahibi ve Yıldız Sarayı´nın müdavimleri arsında yer alıyor.
Mihran Nakkaşyan 1922´de Atatürk´ün İzmir´i işgalden kurtardığı tarih olan 9 Eylül 1922´den 58 gün sonra, 40 yıldır sahibi olduğu gazeteyi kapatarak Fransa´ya yerleşiyor. Mihran Nakkaşyan´a bu kararı aldıran en önemli faktör, gazetesinin Milli Mücadele yıllarında başyazarlığını Ali Kemal´in yapmış olmasıdır. Ali Kemal, Milli Mücadele´nin ve Mustafa Kemal Paşa´nın bir numaralı düşmanıdır.
Bugün 24 Temmuz...
Güya basından sansürün kaldırılışının 110.yılı...
Ve yine güya bu ülkede uzun süre Falih Rıfkı´nın önerisiyle ‘Basın Bayramı´ olarak kutlanan gün bu gün...
Henüz 1. Meşrutiyet bile ilan edilmemişken, Sultan Abdülaziz Dönemi olan 10 Mayıs 1876´da Ali Paşa´nın ismine matuf Ali Kararname yayınlanmış ve basına sansür yasal hala getirilmiştir.
Bu kararnamenin yayınlanmasından 20 gün kadar sonra Abdülaziz tahtında hall´edilmiş. Yerine 5. Murat tahta çıkmıştır. Akli melekeleri sıkıntılı olan 5. Murat, 3 ay kadar hüküm sürmüş ve o Ağustos´un sonunda 2. Abdülhamid tahta çıkmıştır.
Abdülhamid´in tahta çıktığı ilk günler özellikle halk arasında 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Harbi´nin adeta kaçınılmaz olduğu ve kaybedildiği bir dönemdir.
Tahta çıkarken Meşrutiyet´i ilan ve Kanun-i Esasi´yi kabul etmeyi taahhüt eden Abdülhamid, kısa süre sonra Meclis´i Mebusan´ı fesh etmiş ve Kanuni Esasi´yi askıya almıştır.
İşte o yıllar, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi batının güçlü ülkelerinin adeta Osmanlı´nın üzerine çullanmak için fırsat kolladığı, milliyetçilik akımlarını sürekli kışkırttığı, ülkeyi Duyun-u Umumiye aracılığı ile ekonomik darboğaza sokmak istediği yıllardır...
Batı ülkeleri bunu yaparken bir kısmı doğrudan dış destekli ve mahreçli, bir kısmı ise Osmanlı tebaası azınlıklar ve güya (belki de bir bölümü iyi niyetli) yenilikçi, hürriyetçi, Türkler tarafından çıkartılan gazetelerin adeta kıskacı altındaydı.
Abdülhamid Han, böyle bir süreçte Ali Kararname hükümlerini katı bir şekilde uyguladı ve özellikle 1890´lı yıllardan sonra matbuat memurlarının görüp onaylamadığı gazetelerin yayınına izin vermedi.
Bu, genel olarak baktığımızda elbette kabul edilemezdi... Ama o tarihteki gazetelerin ülkeye yönelik yayınları, Osmanlı topraklarına yönelik batı bloğunun hesapları, kaybedilen topraklar, isyan hareketleri, güya özgürlük talepleri, ekonomik darboğaz adeta kurt bir devlet adamı olan Abdülhamid Han´ı bu sansürü daha katı uygulamaya zorluyordu...
Bunu gören batı bloğu genç askerleri ve bazı genç aydınları örgütleyerek Osmanlı içinde iyi niyetli kılıfla takdim edilen siyasi isyan hareketleri başlattılar ve nihayet Abdülhamid´e 32 yıl önce askıya aldığı Kanun-i Esasi´yi kabul ve Meşrutiyet´i yeniden ilan ettirdiler.
Tam da bu süreçte, Sabah Gazetesi sahibi Kayserili bir Ermeni olan Mihran Nakkaşyan ile rakibi İkdam Gazetesi Sahibi Ahmet Cevdet, 25 Temmuz 1908´de yayınlanacak olan gazete nüshasını 24 Temmuz´da denetlemeye gelen matbuat memurlarına rest çekerek göstermiyorlar...
Eğer bugün, bunca sansür arasında, hala biz 24 Temmuz´a ‘Basın bayramı´ diyeceksek bunu, bir Kayserili Ermeni´ye borçluyuz.
Bu haber kayserihaber.com.tr kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (kayserihaber.com.tr) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(kayserihaber.com.tr). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com