Yervant Dink: Dadyan Çaresizliğinde Haklı, Ancak Çözümsüzlüğünde Yalnız Mı? - Gündem
24 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Լուսնակ / Ժամ : Ծայգն

Gündem :

08 Mart 2017  

Yervant Dink: Dadyan Çaresizliğinde Haklı, Ancak Çözümsüzlüğünde Yalnız Mı? -

Yervant Dink: Dadyan Çaresizliğinde Haklı, Ancak Çözümsüzlüğünde Yalnız Mı? Yervant Dink: Dadyan Çaresizliğinde Haklı, Ancak Çözümsüzlüğünde Yalnız Mı?

Bize ait olan, ana dilimizi yaşatmanın bizce tek bir yolu var, Bize ait olan dili gerçekten de “ana dil” yapmak. Bebelerin konuşmaya Ermeniceyle başlamasını sağlamak. Bunun için de vakit kaybetmeden Ermenilerin yoğun yaşadıkları bölgelerde kreş-yuvaları faaliyete geçirmek.

Hakikat denilen şey çok tuhaf; hayaletlere benzer bir tarafı var; görürsün de dokunamazsın.
Alfred De Musset

Yıllardır, kaybolan diller arasında gösterilen Batı Ermenicesini yaşatabilmek için dert edinen insanlar, bir çare bulmak için çabalıyorlar. Kurslar açmaktan tutun da kitaplar basmaya kadar her yol deneniyor. Tüm bunlar elbette olmalıdır ve çok gereklidir ama derdimize derman olur mu, orası şüpheli. Bize gerekli olan temel kalıcı bir çözüm.

Aslına bakarsanız bulduk da. Hemen yanı başımızdaymış meğer.

Çözüm Saren. Henüz üç yaşında, gözümüzün de nuru, bir de çok bilmiş. Saren’in bir özelliği var, doğumundan itibaren dile çıkana kadar sadece Ermenice duydu, nesnelerin, objelerin Ermenice tanımını öğrendi. Tüm ihtiyaçlarını Ermenice dile getirmeye başladı. Yani Saren Ermenice düşünüyor ve Ermenice dile geliyor, kendisinden küçük olan yeni yeni dile çıkmaya çalışan ikili yaşlarda olan iki kuzenini de Ermenice konuşmaya zorluyor.

Saren sayesinde gördük ve anladık ki bir çocuk hangi dilde ilk sözcüklerini kullanmaya başlarsa “ana dil”i odur.

Okullarımızda elbette çocuklara Ermenice okuma ve yazma öğretiliyor, ancak çocuk okula başladığında Ermenice konuşamıyorsa, aldığı eğitimle en fazla Ermenice okuyup yazabiliyor. Ancak tıpkı diğer ikinci diller gibi, İngilizce veya Fransızca kadar. Sonuç, kırık bir Ermenice.

Bize ait olan, ana dilimizi yaşatmanın bizce tek bir yolu var, Bize ait olan dili gerçekten de “ana dil” yapmak. Bebelerin konuşmaya Ermeniceyle başlamasını sağlamak.

Ailelerin ‘dil fukaralığı’ bir gerçeğimiz. Bugün evlerde konuşulan hakim dil Türkçe. Bebelerin ilk aşina oldukları dil. Bunu değiştirmek gerek. Aileleri Ermenice konuşturamayacağımıza göre, tek çözüm çocukların dile çıkmaya başladıkları yaşlarda onları bir araya getirerek, “ana dil”leriyle ilk sözcüklerini kullanmalarını sağlamak. Bunun için de vakit kaybetmeden Ermenilerin yoğun yaşadıkları bölgelerde kreş-yuvaları faaliyete geçirmek.

Bu projenin bir an önce hayata geçirilmesi halinde üç- dört yıl sonra bambaşka bir nesil çıkar karşımıza. Okullarımız eğitim kalitelerini yükseltmek gereğini duyarlar. Ve sahaya yeniden dönüş yaparız.

Bu projeyi anlatmak için Dadyan Vakfı’yla görüşüp, boşalttıkları ve akara çevirdikleri eski tarihi binanın elbirliğiyle kreş-yuva yapılması için imkanları konuşmak istedik.

Konuşmasına konuştuk da fırsat bulup proje dosyasının ön sayfasını dahi açamadık.

Zira konuşmaktan çok dinlemek zorunda kaldık ve gördük ki vaziyet hiç parlak değil.

Dadyan Vakfı yöneticileri çaresiz durumda. Bir tarafta her ay bilmem kaç bin lira bütçe açığı, üstüne üstlük yeni okul inşaatının borcu... Diğer yanda binayı akara çevirmişler ve teklifleri değerlendiriyorlar. Ancak kaygılılar.

Büyüklerimiz, atalarımız öngörülü insanlarmış: kiliselerimizle okullarımızı yan yana bir kompleks ve belki de bugünün kavramıyla bir kampüs olarak inşa etmişler, sırtlarını birbirlerine vermişler.

Bina atalarımızdan yadigar bir eğitim kurumu ve kilise ile iç içe. Bakırköy’de o mahalledeki yapılanma düşünülürse, ticari bir amaçla kiraya verilse ya ganyan bayii olur, ya nargile kafe, ya dükkan... Bina tarihi eser olduğu için çok da dokunulamaz tabii ki, tarihi eser koruma kanununa aykırı. Bizim yöneticilerimizin de kanuna aykırı işe göz yummayacakları kesin. Yani aslında öyle bölüp parçalamak da istesen çok mümkün değil. Hem geleneği sürdürmek hem de yukarıdaki durumlara düşmemek için bir eğitim kurumuna kiraya verme yoluna girmişler. Ancak sorun orada da bitmiyor. Türkiye’deki eğitim kurumlarının durumu malum. Teklif verenlere gelince: siyaset-milliyetçilik-din ve eğitimin bulanıklaştığı alanda faaliyet gösterenlerden oluşan geniş bir yelpaze. Özel kolej zaten o binada çalışmaz, yemekhanesi yok, şusu yok, busu yok. Zaten yeterli altyapı olsa bizimkiler niye yeni binaya taşınsın? Yeni milli eğitim yönetmeliklerine uygunluk bile sorgulanır orada yeni açılacak bir okulda... Hadi diyelim bunların hiçbiriyle ilişkisi olmayan teklif veren birini buldunuz, bir şekilde. Kilisenin yanında, ilköğretim kurumumuzun hemen karşısında bir liseye verdiğinizi düşünün. Bir okul çıkışı düşünün mesela. Okul çıkışı saatinde yaşanabilecek olası karmaşaları. Atalarımızın ne kadar ileri görüşlü olduklarını, neden kompleks / kampüs mantığıyla kurumlar inşa ettiklerini bir kere daha yad edelim saygıyla. Bunların hepsi yönetimin malumu, ama çaresiz bırakılan Dadyan yönetimi ne yapsın? Yeni bir binada Ermeni toplumunun üç bin öğrencisinin üç yüz elli tanesine iyi hizmet vermek için bina inşa ettiler. Lakin, bu kadar yoğun nüfuslu toplumumuzun yaşadığı semtte bu kadar önemli hizmet veren vakfın yeterli akarı yok, çaresiz, eski binayı akara dönüştürmek istiyorlar. Haksız değiller ama verecekleri kararın o okulun ve kilisenin güvenliği konusunda oluşturabileceği sıkıntıları da akıl edebiliyor ve haklı olarak kaygılanıyorlar.

Peki diğer vakıflarda ne oluyor? Banka hesaplarında olduğunu açıkladıkları 60 milyonlar, Beykoz’un arazisinden elde edilecek 50 milyonlar konuşulup paylaşma kavgaları yapılırken ayda 75 bin lira için gelecekte Dadyan kampüsümüze neyi soktuğumuzu bilmediğimiz bir maceraya mı atılacağız? Neden? O milyonlar kimlerin Allahaşkına? Dadyan’da okuyan çocukların hakkı değilse kimlerin? Hovagim’in mi?

Şu Dadyan’ın eski binasını kasasında milyonları olan bir vakfımız kiralasa bir okul öncesi eğitim kurumuna, bir meslek lisesine, bir polikliniğe, bir yaşlılar evine çevirse de atalarımızdan devraldığımız kompleksimizi parçalara ayırmak yerine toplumun ihtiyacına uygun geliştirsek fena mı olur? Hem Dadyan’ın bütçe açığı kapanır hem de kasalarda duran milyonlar hizmete dönüşür.

Not: Dadyan yönetimine sebeb-i ziyaretimiz bir proje sunmaktı. Uzmanların bir araya getirdiği “Dadyan mangadun” projesi. Yanlış anlaşılmasın, para Dadyan’a verilecek, bizimki amme hizmeti. İsteyen işletsin, karı da onlara kalsın. Fikri verip kaçmak da yok bizde. onlar için çalışacak eğitimli ekip var. Bu proje, yapılabileceklerden sadece biri. Bunun için kasasında parası olan vakıf yöneticileri toplantıya çağrıldı. Kiralamaları önerilecek. Bu projeyi beğenmiyorlarsa poliklinik açsınlar, bakın hastane işletmek kar sağlıyor anlaşılan. Çocuklarımıza ve yaşlılarımızın ek sağlık hizmetine ihtiyaçları hep var. Dadyan çaresizliğinde haklı, ancak çözümsüzlüğünde yalnız mı? Eğer o kompleksi korumaz, kolaycılığa kaçarsak ve ilerde çocuklarımızla ilgili bir durum yaşanırsa bu durumun günahı sadece bugünkü Dadyan yönetiminin değil tepeden tırnağa tüm yönetimlerin, sessiz kalan halkın ama en çok da kasasında bu çocuklara ait olan parayı doğru projelendirmeyen vakıf yöneticilerinin boynunadır!

Agos





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+