21 Şubat 2017
Sahak Maşalyan’ın istifasıyla başlayan Patriklik seçimi kriziyle ilgili Nor Zartonk bir açıklama yaptı. Grup, geçtiğimiz hafta gizli bir toplantının ardından imzalanan protokolün Ermeni toplumu nezdinde geçersiz olduğunu söyleyerek Aram Ateşyan’a istifa çağrısı yaptı; ‘varsıl erkekler tarafından yönetilen’ kurumların şeffaf ve halkın denetimine açık olması talebinde bulundu.
Nor Zartonk açıklamada, patriklik makamının 9 yıl boyunca gasp edildiğini söyledi, en çok hırpalanan kurumun Patriklik makamı olduğunu belirterek “vakıf başkanlarının ve din adamlarının sergilediği 9 senelik suskunluk ibret vericidir” ifadelerini kullandı.
Nor Zartonk, vakıfların işleyişine de değinerek şeffaf yönetim talep etti.
Grup, Sahak Maşalyan’ın istifasına da değinerek, istifayı ‘doğru ama geç bir tepki’ olarak tanımladı; “Yalnızca Sahak Maşalyan değil, Ruhani Meclis üyesi bütün ruhaniler neden bu kadar uzun bir süre tüm bu kirli işlere karşı sessiz kaldıklarını, patriklik makamının itibarsızlaştırılmasına neden göz yumduklarını açıklamak zorundadır” dedi.
Nor Zartonk, geçtiğimiz hafta yapılan VADİP toplantısı öncesinde yapılan gizli toplantı ve sonrasında imzalanan tartışmalı protokole de değinerek “şer ittifakı, bu kriz vesilesiyle ortaya çıkacak olası tartışmaların ve elbette sorgulamaların önünü erkenden almak istemiştir” dedi ve sorunun seçim değil zihniyet ve sistem sorunu olduğunu ifade etti.
Nor Zartonk, imzalanan protokolün Ermeni toplumu nezdinde geçersiz olduğunu söyleyerek Ateşyan’a istifa çağrısı yaptı, ‘varsıl erkekler tarafından yönetilen’ kurumların şeffaf halkın denetimine açık olması talebinde bulundu.
Açıklamanın tamamı şöyle:
"2010 yılında Nor Zartonk olarak patriklik seçimlerine ilişkin olarak “Bozuk düzende sağlam çark olmaz!” demiştik. 7 Yıl sonra geldiğimiz noktada bu tespitin haklılığının bir kez daha teyit edildiğini görüyoruz.
2008 yılında Patrik II. Mesrob’un hastalığı ile başlayan süreç türlü çıkar hesapları, şark kurnazlıkları ve basiretsizlikler ile sündürülerek bugüne kadar getirildi. Tüm bu 9 senelik süreçten en çok hırpalanan ve zarar gören kurum kuşkusuz patriklik makamıdır. Muhafazakâr kimlikleriyle övünen büyük vakıf başkanlarının ve elbette din adamlarının tüm bu yaşananlara karşı makamın saygınlığını korumak adına sergilediği 9 senelik suskunluk ibret vericidir.
Aram Ateşyan, vekil maskesiyle patriklik makamını 9 yıl boyunca hukuksuzca gasp etmiştir. Kendisi bir taraftan AKP ve devletle kurduğu şüpheli ilişkiler sayesinde koltuğu sağlama alırken diğer taraftan büyük vakıfların para babası yöneticileriyle iktidarını kuvvetlendirmiştir. Hem patriklik hem de vakıf seçimlerinin yıllardır yapılamamasının arkasında bu kirli ittifak ilişkileri yatmaktadır.
“Halkın denetiminden uzak tutuldu”
Vakıf taşınmazları üzerinde AKP müteahhitleriyle yapılan pek çok bol akçeli inşaat işi halkın denetiminden tamamen uzak tutulmuştur. Vakıf yönetimleri gerçek anlamda şeffaflaştırılmadığı sürece tüm bu yöneticiler zan altındadır. Nitekim dönen kirli işlerin kokuları ayyuka çıkmış ve Ruhani Kurul Başkanı Episkopos Sahak Maşalyan 13 Şubat 2017 tarihinde ağır ifadeler içeren bir mektupla istifa ederek durumu protesto etmiştir. Bu istifanın doğru ama oldukça geç kalmış bir tepki olduğunu söylemek zorundayız. Yalnızca Sahak Maşalyan değil, Ruhani Meclis üyesi bütün ruhaniler neden bu kadar uzun bir süre tüm bu kirli işlere karşı sessiz kaldıklarını, patriklik makamının itibarsızlaştırılmasına neden göz yumduklarını açıklamak zorundadır.
16 Şubat 2017 VADİP Toplantısı
Sahak Maşalyan’ın istifası ve Agos’a verdiği demeçler üzerine VADİP 16 Şubat Perşembe akşamı konuyu değerlendirmek üzere toplanma kararı aldı. Kumkapı Meryem Ana Kilisesi Kazaz Amira Salonu’nda gerçekleşen VADİP toplantısı Vakıflar Genel Müdürlüğü Azınlık Vakıfları Temsilcisi Toros Alcan, CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan, çok sayıda vakıf başkanı ve temsilcisinin katılımı ile başladı. Bu toplantının sosyal medyada duyulması üzerine konuya ilişkin fikirlerini beyan etmek üzere Kumkapı Meryem Ana Kilisesine gelen ve aralarında Nor Zartonk üyelerinin de bulunduğu 150 kadar Ermeni yurttaş kilise bahçesinde toplandı.
Toplantının halkın katılımına kapalı olduğu dillendirilse de yoğun itirazlar sonucunda yurttaşların toplantıya katılımı sağlandı. Bu esnada Patrikhane’de aralarında Sahak Maşalyan, Bedros Şirinoğlu, Melkon Karaköse, Vasken Barın, Aram Ateşyan ve Erol Ergan’ın da bulunduğu bir grubun ayrı ve gizli bir toplantıda olduğu öğrenildi. Tartışmalar sürerken gizli toplantıdan çıkan grup VADİP toplantısına geldi ve tüm itirazlara rağmen mikrofonu ele geçirerek hazırlamış oldukları protokolü toplantı katılımcılarına dayatırcasına okudu. Yukarıda kısaca bahsetmiş olduğumuz bu şer ittifakı, bu kriz vesilesiyle ortaya çıkacak olası tartışmaların ve elbette sorgulamaların önünü erkenden almak istemiştir. 9 senedir işleri bu noktaya taşıyanlar şimdi baskın bir seçimle kendilerini temize çıkarmak istemektedirler. Oysa sorun uzun süredir bir seçim sorunu olmaktan çıkmış durumdadır. Sorun, bir zihniyet ve sistem sorunudur. Sorun, bir kişinin 9 yıl boyunca patriklik makamını işgal edebilmesi ve tüm yaptıklarına ve toplumdan yükselen itirazlara rağmen hala istifa etmemiş olmasıdır. Sorun, patriğin dünyevi işlere karışması sorunudur. Sorun, imzalanan protokolün altındaki imzaların tamamının varlıklı erkeklere ait olması sorundur. Bu açıdan çözüm ise kesinlikle seçim değil, zihniyet ve sistem değişimidir
Patriklik Makamı Üzerine
150 yıllık 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi’ne göre iki kademeli bir seçimle ruhani önder olarak seçilen patrik zaman içerisinde cismani meclis ve kurulların devlet tarafından tasfiyesi ile dünyevi ve uhrevi yetkilerin tek elde toplandığı bir iktidar odağına dönüştü. Dini kimliğinden ötürü her türlü sorgulamadan ve eleştiriden muaf olan bu makamı bu tarz sorumluluklar ile donatmak, ayrıca ona siyasi görevler yüklemek, başta makamın sahibi din adamına ve tüm topluma yapılmış bir haksızlıktır. Esas görevi inananlara dini önderlik etmek olan bir kişi böyle bir duruma sokulmamalı.
Oysa bizler bugün makamın ve makam sahibi kişinin çeşitli gruplarca araçsallaştırıldığını görüyoruz. Toplumun belli köşe başlarını tutmuş varlıklı kişilerin bu makamın gücünden faydalanarak statükoyu korumaya ve yolsuzluklarını görünmez kılmaya çalıştığını, toplumu dönüştürme iddiasındaki bazı çevrelerin ise yine bu makamın gücünden istifade ederek yukarıdan aşağıya bir dönüşüm hayal ettiklerini görmekteyiz.
Birinci grup tarihsel olarak Ortaçağ Avrupası’nda gördüğümüz feodal beyler (toprak ağaları) ile kilise (din adamları) arasındaki ittifakın günümüzdeki bir yansımasından ibaret ve sınıfsal pozisyonuna uygun hareket etmekte. İkinci grup ise bizce büyük bir yanılgı içerisinde debeleniyor. Patriklik makamının siyasallaşmasına itiraz etmeden, yetkilerini kısıtlayacak yapısal reformların mücadelesini vermeden sadece makama reformcu olacağını umdukları bir ismi getirmeye çalışmak nafile bir çabadan ibaret. Bu durumun örnekleri Ermeni toplumunun yakın tarihinde de yaşanmıştır. Seçilecek kişi her kim olursa olsun devlet ve sermayeyi elinde tutan kişiler karşısında aciz durumdadır. Zira patriklik makamının gücü uhrevidir ama yapılmak istenen reformlar dünyevi reformlardır. Kuşkusuz akçeli işlerden uzak duracak, ahlaksızlığa bulaşmayacak, dürüst ve çalışkan bir patriğin seçilmesi toplumun yararınadır fakat toplumsal mücadele ağları örülmeden, yapısal reformlar hayata geçirilmeden beklenti bundan fazlası olmamalıdır.
Ne Yapmalı?
Tüm bu tartışmalar, iktidar bloğu içindeki çatlak sesler, ayyuka çıkan yolsuzluklar ve pis kokular sistemin sorunlarının daha fazla görünür olması açısından kuşkusuz hayırlı olmuştur.
VADİP toplantısında dayatılan protokolün halkımızın nezdinde hiçbir geçerliliği yoktur. Kapalı kapılar ardında al gülüm ver gülüm iş bağlamaya alışmış tüccar zihniyetinin toplumumuzun son derece ciddi ve artık kangrenleşmiş sorunlarına çözüm bulma yetisi olmadığı aşikârdır. Bu zihniyet toplumu da hızla yozlaştırmakta, tam manasıyla yok olmanın eşiğine sürüklemektedir.
Artık tüm sorunlar halkın katılımına açık toplantılarda tartışılmalı, kararlar halk ile birlikte alınmalıdır. Tüm vakıf yönetim toplantıları halkın katılımına ve denetimine açık hale getirilmeli, seçimlerin yapılabilmesi adına her türlü girişim ivedilikle başlatılmalıdır.
Vakıf yönetimleri 9 yıldır yenilenmemiştir ve dolayısıyla denetlenmemiş, halkın onayına sunulmamıştır. Patriklik makamının itibarsızlaştırılmasına göz yuman ruhaniler kadar halkın kolektif mülkleri üzerinden kişisel rant elde edenler de bu topluma ihanet içerisindedir ve istifa etmeleri gerekir.
Patriklik makamının siyasi ve maddi işlerden arındırılması makamın saygınlığının sürdürülebilmesi ve işleyişin şeffaflaşabilmesi adına artık bir zorunluluk olmuştur. Patriklik makamını işgal etmiş olan Aram Ateşyan derhal istifa etmeli ve patriklik seçimlerini yıllardır yapılmasına neden engel olduğunu halka anlatmalıdır.
Çözüm: Çok Sesli İç İşleyiş – Çok Sesli Temsiliyet
Türkiye Ermenilerinin bir temsiliyet problemi olduğu ortadadır. Patriklik makamı siyasi ve dünyevi bir temsiliyet makamı olmaktan çıkarılmalı, bu sayede makamın ruhani önderlik misyonu, olması gerektiği gibi kuvvetlendirilmelidir. Ermeni toplumu ile ilgili kurumların dışa kapalı yapıda olmaları temsiliyet sorununun ana sebeplerinden biridir. Mevcut durumda kurumlar varsıl erkekler tarafından kapalı kapılar ardında yönetilmektedir. Son VADİP toplantısında yaşananlar ve ortaya çıkarılan protokol yöntem açısından bunun yüzlerce ispatından biridir.
Tüm kurumların şeffaf ve katılımcı idaresi, sağlıklı bir temsiliyetin inşası için şarttır. Ayrıca kadınların, gençlerin ve emekçilerin katılımına öncelik tanıyan mekanizmalar sağlanmadan gerçek bir temsiliyetten söz edemeyiz. Ermeni toplumu içerisinde daha fazla sivil kurumun hem kendi toplumlarını ilgilendiren konularda hem de Türkiye toplumunu ilgilendiren konularda fikir üretmeleri ve haklarını savunmaları hem çok sesli bir iç işleyiş hem de çok sesli bir temsiliyet yaratacaktır. Sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, vakıflar ile köy, meslek ve okul dernekleri yukarıda bahsettiğimiz ilkeler doğrultusundan teşvik edilerek çok sesli temsiliyet inşa edilmelidir.
Türkiye Ermenileri hem kendi geleneksel kurumları içerisinde, hem de devlet nezdinde, gasp edilen hakları doğrultusunda daha yaşanabilir bir ülke için talepkâr olmalıdır. Türkiye Ermenilerinin tek kurtuluş reçetesi; susmayarak ve sinmeyerek, demokratikleşme mücadelesine destek vermek, katılımcı olmak için tüm olanakları zorlamak, demokrat yapılar ile dayanışmak ve haklarını talep etmektir. Artık kaybedecek daha fazla zamanımız kalmamıştır. Ermeni Toplumu, Kamp Armen Mücadelesinde olduğu gibi bir seferberlik ruhuyla bir araya gelmeli, gerek iradesini gasp eden vakıf yönetimlerine karşı gerekse patriklik makamının geleceğine dair ivedilikle eyleme geçmelidir.
Agos