14 Şubat 2017
Fransa’da 26 Ocak’ta Anayasa Konseyi’nin ilan ettiği bir iptal kararı, Türkiye’de pek yankı bulmadı. Halbuki karar, 2016 yazında Fransa Ulusal Meclisi’nde kabul edilen ve ekim ayında yürürlüğe giren bir yasanın önemli bir maddesini iptal ediyordu. “Sorumluları yargı karşısına çıkarılmayan insanlığa karşı işlenmiş suçların inkârını, küçümsenmesini ya da sıradanlaştırılmasını”, savaş suçlarının inkârını cezalandıran yasaya ilave edilen madde, tanımladığı suçun 45.000 Avro para ve bir yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını öngörüyordu.
Hükümetin getirdiği bir önergeyle, 1881 tarihli Yurttaşlık ve Eşitlik Yasası’na ilave edilen bu cümlenin esas amacı, Ermeni soykırımını açıkça belirtmese de, insanlığa karşı işlenmiş bu suçun inkârını veya önemsizleştirilmesini cezalandırmaktı. Ama bu önergeyi hazırlayanlar, 2012’de Anayasa Konseyi’nin Ermeni soykırımını inkâr etmeyi cezalandıran yasayı iptal etmesini dikkate alarak, yasanın uygulanmasına bazı önemli kısıtlar getirmişlerdi. Yeni yasa maddesi, “insanlığa karşı tüm suçların, bir insanı köle yapma ve savaş suçlarının” inkârının cezalandırılması için, bu inkâr veya küçümseme eyleminin bir ırka, dine veya kökene yönelik “nefrete ya da şiddete sevk eden ve ağır hakaret içeren biçimde” yapılmış olması koşulunu getiriyordu. Bu koşulla, 2012’de Anayasa Konseyi’nin iptal kararında yer alan düşünce ve ifade özgürlüğü, bilimsel araştırma özgürlüğü ve iletişim özgürlüğünün sınırlandırıldığı gerekçelerini aşmak amaçlanmıştı. Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı Hollande’ın görevlendirdiği hukukçular, Anayasa Konseyi’nin 2012’de hatırlattığı suç ve cezanın yasallığı ilkesini, “sorumluları yargı karşısına çıkarılmayan suçlar” tanımıyla aşmaya çalışmışlardı.
Bütün bu önlemlere rağmen, Fransa Anayasa Konseyi, torba yasada yer alan birçok maddenin yanında, 1881 yasasına bazı kısıtlar eşliğinde getirilen bu ilaveleri yürürlükteki anayasaya aykırı buldu. İptal gerekçesinde, bazı soykırım suçlarını, insanlığa karşı işlenmiş suçları, köleliğe maruz bırakma ve savaş suçlarını aşırı biçimde inkâr etmek, küçümsemek veya sıradanlaştırmanın ırkçı ve dini nefret ve şiddeti teşvik edebileceği ama münhasıran böyle bir suçun işlenmiş olduğunun yeterli delili sayılamayacağı belirtiliyor. Ayrıca zaten 1881 yasasının bir kişi veya bir gruba karşı kökenleri, ırkı veya dini nedeniyle ayrımcılığı, nefreti ve şiddeti kışkırtmayı aynı biçimde cezalandırdığını ve bunun tekrarlanmasının gereksiz olduğunu söylüyor. Üçüncü olarak, 2012’de aldığı kararında olduğu gibi, varlığı iddia edilen suçun suç niteliğinin daha önce herhangi bir mahkemede karara bağlanmamış olmasını iptal gerekçesi yapıyor. Aksi takdirde, yasa koyucunun, hâkimden kararına dayanak olacak suçu kendisinin ihdas etmesini talep ettiğini, bunun ise suçun yasallığı ilkesine aykırı olduğunu ve ifade özgürlüğünü zedeleyeceğini belirtiyor.
Anayasa Konseyi böylece, Fransa’da sadece Ermeni soykırımının değil, insanlığa karşı geçmişte işlenmiş ama herhangi bir ulusal veya uluslararası mahkemede yargılanıp tanımlanmamış bütün suçların inkârının veya bu suçların küçümsenip, sıradanlaştırılmasının cezalandırılması girişimlerine bir kez daha set çekti. Bu karar, 1915 ve sonrasında Ermenilerin maruz kaldığı insanlığa karşı suçun soykırım olarak nitelenemeyeceği anlamına gelmiyor. Ermenileri veya benzer insanlık dışı muamelelere maruz kalanlara yapılanları överek, belli bir gruba yönelik nefreti ve şiddeti kışkırtmak suçuyla ifade özgürlüğünü ayırıyor.
Türkiye’de sorun tam bu ayrımda yatıyor. Çünkü AİHM’nin ve Fransa Anayasa Konseyi’nin, Ermeni soykırımını inkârın münhasıran suç olarak tanımlanamayacağı kararlarını, tarihte Ermeni soykırımı olmamıştır kararı olarak sunup bunu milli bir övünç vesilesi yapanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ve bu ülkede sadece geçmişte değil, bugün de Ermenilere ve başka azınlık gruplarına yönelik yaygın biçimde işlenen son derece açık ve ağır nefret suçlarının, şiddet kışkırtmalarının cezalandırılmaması o milli övüncün bir parçası olarak hayat buluyor.
Cumhuriyet