19 Ocak 2017
Bir aydır, Berlin Gorki Tiyatrosu’nda senin için düzenlenecek 19 Ocak anması için hazırlanıyorum. Yazılarını, yaşam öykünü, sana dair kitapları yeniden okuyorum. Konuşmalarını dinliyorum. Anıları gözden geçiriyorum.
Bugünün korku ikliminde böyle bir direnç öyküsünü okumak, cesaret aşılıyor insana.
Tek başına devlete, diasporaya, kiliseye “Yanlışsınız” diyerek kendini hem hedef haline getirişini, hem benzersiz bir vicdan sesine dönüşmeni hayranlıkla hatırlıyorum.
Okuduklarım, senin doğru bildiğini söylerken, yazarken, savunurken, bazen nasıl yalnız, nasıl tedirgin ve fakat her zaman nasıl kararlı ve cesur olduğunu bir kez daha görmemi sağlıyor.
O güvercin tedirginliğini de, ona rağmen şehirde bir başına gezme ısrarını da daha iyi anlıyorum şimdi.
Acaba bu ülkede insanların güvercinlere dokunmayacağını yazarken, buna gerçekten inanıyor muydun? Yoksa sadece bir temenni miydi bu?
Arkandan on binlerce insanın “Hepimiz Ermeni’yiz” diye haykırarak yürüyeceğini hayal edebilir miydin? Yaşarken düşlediğin empatiyi, ölümünle sağlayacağını düşünebilir miydin?
Okudukça, seninle birlikte neyi kaybettiğimizi bugün çok daha iyi kavrıyorum:
‘Taraflar’, 23 Nisan’ına, 24 Nisan’ına döndü senden sonra.
Biz, 23,5 Nisan’ımızı kaybettik.
Bugün güvercinler kentin ta içlerinde, biraz ürkekçe, ama bir o kadar da özgürce yaşam sürdüremiyorsa, biraz da ondandır.
Agos