16 Kasım 2016
Destek Yayınları’ndan çıkan “Ve Sonra Yol Bitti” adlı romanıyla Hüseyin Cengiz yüreğimizi yakan bir insanlık hikâyesiyle karşımızda.
Ortak bir geçmişe sahip dört arkadaşın kader birliği ile başlıyor roman. Hasan, Aret, Eleni ve Cem Ege denizine karşı bir kaç kadeh içerken Ege’nin müthiş mezeleri de onlara eşlik ediyor. Geçmişten kalan bir mektubu okuyup kendi geçmişlerini yine bu mektupta arıyorlardı.
Hasan’ın dedesi İbrahim ile Aret’in dedesi Hıdır’ın birbiriyle nasıl bir ilişkisi olmuştu? Ya Eleni’nin dedesi Mehmet Efe’nin İbrahim ile bağlantısı nedir? Roman boyunca peşimizi bırakmayan merak duygusu artarak sürüyor.
Hüseyin Cengiz, kanayan bir insanlık dramını cesur bir şekilde ele almış. Bir ayrıştırma aracı olarak hala kullanılan ırk, din ve dil ayrımını yine insanlar birbirlerine yardım eli uzatarak aşabileceklerini gösteriyor bize yazar.
Genç Ermeni bir kadının, tehcirden kaçarken bebeğinin sesi duyulmasın diye bağrına basıp ölümüne neden olduğunu görünce bebeğiyle birlikte kendini uçurumdan attığında insan olmanın utancını yaşamamak mümkün değil. Sonuçta bu ve benzeri acılar bu topraklarda yaşanmış, bu acılara yananların da kimi zaman elinden birşey gelmemiştir.
Kürt İbrahim ile Ege kızı Türk Zahide’nin “yasak” aşkı Mehmet Efe ile arkadaşı Nedim’i eski günlere, taa mübadele günlerine götürür. İki arkadaş da kendi milletinden olmayan bir kıza sevdalanmış her iki ilişki farklı biçimlerde bitse de iki arkadaşı hüsrana uğratmıştır.
Mehmet Efe, Eleni’yle evlenebilmek için babasına karşı çıkar. Oğlunun isyanını yüreği kaldırmayan Hacı efe yaşamını yitirir. Bu beklenmedik ölüm iki ülke arasındaki sınırıdan daha belirleyicidir Mehmet Efe’yle Eleni’nin yaşamında.
Hıdır, aslında Hrant olan adını askerlerden kaçarken sığındığı bir Alevi köyünde değiştirmek zorunda kalır. Yanında kardeşi Babken de olur “Boro”. Bu köy onlara sahip çıkar, bağırlarına basarlar. Ali Efendi onları aileden sayıp evlerinin evladı gibi görür. Hıdır da kardeşi de minnet duyarlar Ali Efendi’ye. Devletler arası sorunlar insanların arasına her zaman giremez. Anadolu’nun yüzyıllarca binbir çeşit milletle kaynaşması insan olmayı sağlamıştır. Hrant ve Babken böylece kurtulmuş ve insanca yaşamıştır.
Yazar, merak unsuru hiç eksilmeden son sayfaya kadar elinizden bırakamayacağınız bir yapıt ortaya çıkarmış. İnsanlığın sorgulandığı bu roman tarihten almamız gereken derleri bir kez daha ortaya döküyor.
Aynı toprakların çocukları ırk, din ve dil özellikleri nedeniyle hâlâ ayrıştırılmaya devam etmiyor mu? Ülkemizde ve Ortadoğu’da yaşanan sorunlar artık mezhep ve lehçe düzeyine kadar inmiş değil mi? Yaşamdan ve tarihten alınması gereken dersler alınsaydı belki de bu durumda olmazdık.
Dört arkadaş geçmişlerini mektuplarda ararken, gelecekten umut etmeye devam edeceklerdi, eğer önlerinde uzun bir yaşam olsaydı…İnsanlık hâlâ kanla yıkanmasaydı.
Hüseyin Cengiz’in romanının son sözüyle bitirelim;
“Kalubeladan beri, kardeş kanına doymayan insanlık, döktüğü kanda yıkanmaya devam ediyordu...”
Birgün