14 Kasım 2016
Aydın Engin, Hrant Dink`e yazdığı mektubunda son yaşananları anlatıyor.
Biliyorsun, her 19 Ocak`ta sana bir mektup yazarım. Ama bugün, yani durup dururken sana yine bir mektup yazmak istedim.
“Bu da nereden çıktı” diye sorma. Anlatacağım. Dinle:
Daha önce yazmıştım, hatırlarsın, bizim çocuklar pırıl pırıl bir AGOS çıkarıyorlar. Laf aramızda bizim zamanımızdakinden daha iyi. Dur, hemen itiraz etme. Onlar AGOS okulunda, senin koltuğunun altında yetiştiler. Eh, boynuzun kulağı geçmesi doğal. Ben de içim rahat, AGOS`un kapısından çıktım, yeniden Cumhuriyet`in kapısından içeri girdim. O günden beri Cumhuriyet`te yazıyorum.
Bu kadarını biliyorsun, Ama son günlerde olup biteni duymamışsındır.
AKP iktidarında Cumhuriyet boyun eğmeyen, diz çökmeyen az sayıda gazetelerden biri ve tahmin edebileceğin gibi en etkilisi. AKP tepelerindekilere fena halde batan bir diken. Onu susturmak istiyorlardı ve bir kaç gün önce harekete geçtiler. Yeni ortakları var. AKP ile Gülen Cemaatı şiddetli geçimsizlikten boşandılar, halen de saç saça baş başa kavga ediyorlar. Cemaat yarış dışı kalacağını anlayınca ordu içindeki uyuyan hücrelerini harekete geçirdi ve 15 Temmuz`ta bir darbeye kalkıştı. Aptal bir darbe girişimiydi; bastırıldı. Tayyip Erdoğan da bu kez Ergenekon davalarında içeri tıktığı omuzu kalabalıkları hapisten çıkardı, itibarlarını iade etti ve onlarla imam nikahı yaptı. Yani yeni bir koalisyon kuruldu.
İşte bu yeni koalisyon bir kaç gün önce sürekli bir yerlerine batan dikene, yani Cumhuriyet`e karşı bir operasyon başlattı. Tanıkları koalisyon ortakları arasından seçen AKP iktidarı iyiden iyiye hakim olduğu yargıyı harekete geçirdi ve bir kaç gün önce Cumhuriyet`in 13 çalışanının evlerini sabahın köründe polisleriyle bastırıp hepsini gözaltına aldı. O 13 kişiden biri bendim.
Kısa keseyim. Bizi Terörle Mücadele Şubesi`nin nezarethanesine koydular. Beşinci gün de savcının karşısına çıkarıldık. Bitip tükenmez bilmeyen sorular soruldu.
Hemen hepsi deli saçması sorulardan sadece birini sana anlatacağım.
Bu yılın 9 Ağustos`unda Cumhuriyet`te bir Tırmık yayınladım. Başlığı “Hrant’ı da Cemaat öldürmüş öyle mi?” Çünkü günlerdir kan tepeme sıçrıyordu.
Hani cinayeti önce “Trabzon`dan üç beş milliyetçi genç işlemiş, cinayetin siyasal ve örgütsel ayağı yok” demişlerdi ya...
Hani bu kuyruklu yalan tutmamış, cinayetin taşlarını döşeyenlerin, cinayeti hazırlayanların, tetikçilerin sırtını sıvazlayanların, gerçekleri örtbas etmeye çabalayanların tümünün yargıç karşısına dikilmesini istemiştik ya...
Hani onlar da epey direndikten sonra mecburen cinayete bulaşmış polis şeflerini, polis memurlarını, polis istihbaratçılarını; jandarma komutanlarını, jandarma istihbaratçılarını; yüksek bürokratları filan dava dosyasına katmak zorunda kalmışlardı ya...
O günlerde Cemaat`la AKP tepelerinin nikahı bozulmuş, birbirleriyle amansız bir kavgaya tutuşmuşlardı ya...
Bu sefer cinayeti tetikçilerin yanısıra sadece Cemaatçıların (artık ornlara FETÖ`cü diyoruz) sırtına yıkmayı denediler. Yani cinayeti kendi siyasal itiş kakışları için araçsallaştırmayı denediler. Benim de tepem attı özetle “O cinayete hepiniz ortaksınız, sırf FETÖcülerin üstüne yıkıp ellerinizdeki kanı yıkayamazsınız” diye özetlenebilecek o Tırmık`ı yazdım.
İşte o yazı savcılık sorgusunda karşıma çıktı. “Siz o yazınızda Cemaatı`ı aklamaya çalışarak FETÖcüler lehine propaganda yaptınız. Buna ne cevap veriyorsunuz” diye sormasınlar mı ?
Önce “Bu soru ciddi ciddi olarak mı soruluyor” diye bir karşı soru yönelttim. Ardından “İlkokul düzeyinde biri bile bu yazıdan bu sonucu çıkaramaz” deyip yazıyı bir kez daha anlattım.
Savcı sustu ve öteki sorulara geçti...
Bu mektubu “Bunlardan haberin olsun” diye yazıyorum. Haberin olsun, memlekette akıl dışılığa giden yoldan bir eşik aşıldı bence. İyi ki burada değilsin.
Gözlerinden öperek ve kucaklayarak Ahparik!
İmza:Tırmıkçı Ahparik`in..
Agos