07 Haziran 2016
Murat Bardakçı
ALMAN Federal Meclisi’nin 1915 olaylarını “soykırım” olarak niteleyen metni kabulünden hemen sonra Meclis binasının önünde yapılan kutlamalar bilmem dikkatinizi çekti mi?
Ermenistan’ın kırmızı, mavi ve turuncu bayrağını açan Ermeniler önce birbirlerine sarıldılar, sloganlar atıldı, şarkılar söylendi, derken kadınlı-erkekli gruplar bizim Erzurum barını andıran folklorik danslara başladı...
Tasarının kabulü için Almanya’da seneler boyunca sokaktaki adamdan siyasetçilere, uluslararası örgütlerden lobi şirketlerine kadar hemen herkesi ve her kuruluşu ikna etmeye uğraşmışlar, her yolu ve herşeyi denemişlerdi ve neticede istedikleri olmuş, Alman Meclisi bizi “sokırımcı” ilân etmişti...
Dolayısı ile tepine tepine eğlenmeleri gayet normaldi, zira hayli uzun zamandır bu ânı bekliyorlardı!
Federal Meclis’in önünde üç renkli Ermenistan bayrakları ile şenlik yapan Ermeniler yalnız değildiler, eğlenceye başka gruplar da iştirak ediyordu: Sol üst köşesinde haçın yeraldığı mavi-beyaz Yunan bayrakları açmış Yunanlılar! Apostol ile Helen’in gönlü Agop ile Takuhi’yi bu mutlu günlerinde yalnız bırakmak istememiş ve Alman Federal Meclisi’nin kararını kutlamak için onlar da koşa koşa gelmişlerdi!
Ekranda bu manzarayı görünce, “Kâfirler tek millettir!” sözündeki hikmeti hatırladım...
HANGİ BİRİNİ SAYAYIM?
Bu ifade Kur’an’da geçer, yani âyettir; Enfal Suresi’nin 73. âyetidir, aslı “Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdır” şeklindedir ama asırlar boyunca böyle kimbilir nelerle, nasıl dertlerle ve kahredici işbirlikleriyle karşılaşmış olduğumuz için âyet Türkçe’de böylesine kuvvetli bir deyim hâlini almıştır.
Ama âyetteki ile deyimdeki “kâfir” arasında anlam farkı vardır. “Kâfir”, âyette tabii ki dinî bir kavram olarak ve dinî mânâda geçmektedir; ifadedeki “kâfir” ise hem âyet ile aynı mânâdadır, hem de mesele çıkartmak maksadıyla biraraya gelip başkalarının başına dertler açanlar hakkında kullanılır.
Alman Meclisi’nin önünde ellerinde bayrakla şenlik yapanlar gibi...
Başımızın dertleri sadece Berlin’de şarkılar söyleyen ve tepine tepine zafer raksları edenler olsa âmenna ama sayıları o kadar fazla ki! Tasarıyı hazırlayan ve oylamada “kabul” oyu veren “sâbık Türk” Alman milletvekillerini mi, “Biz hakikaten eli kanlı milletiz... Ermeni’yi de, Rum’u da, Arap’ı da, Türk’ü de, herkesi kesip biçmişiz!” diyen sağcısından solcusuna, mukaddesatçısından ve dindarından lâikine kadar dünya kadar mesuliyet fukarasını mı, yoksa “Canım, bir özürden ne çıkar ki?” havalarındaki entel özentilerini mi sayayım?
TEK SORUMLU CEM ÖZDEMİR Mİ?
Politikacılarımız, basınımız ve halk, tasarıyı hazırlayan Cem Özdemir’e günlerden buyana demediklerini bırakmıyor; “Bir Türk nasıl olur da böyle bir iş eder?” diye hayrete düşüyorlar...
Neden hayret ediyoruz ki? Son dönem tarihimizin ayrıntıları, özellikle de 1915 tehciri gibi üzücü hemen her hadise neredeyse yüz küsur sene buyana gizlenir, ders kitaplarında bu konularda tek bir satıra bile yer verilmez, çürük bir eğitim sistemi ile sadece robot yetiştirmeye çalışılırsa, netice işte böyle olur! Ortaya değil memleketinin, kendinin bile farkında olmayan, âidiyet hissinden nasibini almamış bir nesil çıkar ve bu nesil tasarı da hazırlar, kendi geçmişine demediğini bırakmayıp beterini de yapar ve dünya savaşı sırasında cephelerde can vermiş iki nesil önceki büyükbabasını böyle “soykırım cellâdı”, yani “katil” ilân eder!
Senelerden buyana dünyanın 1915 olaylarını “soykırım” olarak kabul etmesine aldırmamamız gerektiğini söylüyor, “Etseler ne olacak?” diyorum ve Almanya meselesinde de aynı kanaatteyim!
Ama bugünlerde bir başka yanlış yapıyor, Alman Federal Meclisi’nin kabul ettiği tasarının mimarı Cem Özdemir’i hedefe tek başına yerleştirip sadece ona veryansın etmekle hataya düşüyoruz ...
Zira, Cem Özdemir’in marifeti ile “1915 olayları soykırım idi” diyen, yazan, konuşan ve tweet, zweet, vesaire ile tatmin olmaya çalışanlar arasında hiçbir fark yoktur!
Habertürk