29 Nisan 2016
Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nde demokratik ya da gerçek laiklik hiç olmadı.
Çünkü devlet dine karışıyordu.
Dini kontrol ediyordu.
Belli bir inancı empoze ediyordu.
Allah’a ulaşmanın farklı yolları olan tarikatlar, tekke ve zaviyeler yasaklanmış, yer altına itilmişti.
Devletin dine dönük bu kontrolü bir yandan kanuni yasaklarla, öte yandan bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı ile yürütülüyordu.
Bu çerçevede Sünnilik dikte ediliyor, Alevilik dışlanıyordu.
Sünniliği esas alan mecburi din dersleri anayasada yer alıyordu.
Başörtüsüne, örtünmeye dönük yasakçı anlayış en hoyrat biçimde uygulanıyordu.
Bütün bunlar alt alta sıralandığında tek bir sonuç çıkıyordu:
Bu ülkede laiklik hikâyedir!
Din ve vicdan özgürlüğünü hiçe sayan, inanç ve inançsızlıklara eşit mesafeyi yok sayan bir anlayışa, isterseniz, otoriter ya da militan laiklik sıfatını takabilirsiniz.
Ama bu laikliğin özgürlükle, demokrasiyle ilgisi yoktur.
Demokratik laiklik değildir.
Peki, AKP 14 yıldır ne yaptı?..
Başörtüsüne, türbana, örtünmeye dönük yasakçı anlayış ve uygulamalara son verdi.
Hepsi bu kadar galiba.
Bunun dışında her şey yerli yerinde duruyor.
Sünniliğin dayatılması...
Aleviliğin dışlanması...
Dinin, farklı inanç ya da inançsızlıkların denetimi...
Bu konularda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devlet kurumu olarak varlığını sürdürmesi...
Mecburi din dersleri...
Eğitimin sistemli bir biçimde dinileştirilmesi, Sünnileştirilmesi...
Bunların hepsi yerli yerinde...
Ve AKP iktidarı bütün bunlardan herhangi bir rahatsızlık duymuyor.
Tersine sahip çıkıyor, savunuyor bunları...
Bu arada AKP’li Meclis Başkanı kalkıp laiklik anayasadan çıksın diyor.
Dindar anayasa istiyor.
Anayasa’da Allah sözü geçsin diyor.
AKP Meclis Grubu’nda da tartışılıyor:
“Madem Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzde 99’u Müslüman, o zaman yeni anayasada da İslam dinine ve Allah inancına neden vurgu yapılmasın?..”
Abdülkadir Selvi’nin AKP kulisine dair yazısı
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez (önde), Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş (sağdan sola) Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi içinde yapılan Beştepe Millet Camii`nin açılışında
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez (önde), Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş (sağdan sola) Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi içinde yapılan Beştepe Millet Camii`nin açılışında
Daha birkaç gün önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’de laikliğin tam bir hikâye olduğunu vurgulayan bir karar verdi, dedi ki:
Türkiye’de Alevilere ayrımcılık yapılıyor!
Türkiye düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü ihlal ediyor!
Güven Özalp’ın dün Hürriyet’te çıkan haberinin özeti şöyle:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) temyiz organı olan 17 yargıçlı Büyük Daire, Türkiye’de Alevilere ayrımcılık uygulandığına hükmetti.
Türkiye’nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü ihlal ettiği belirtti.
Alevilerin kamunun sunduğu dini hizmetlerden yararlanamadığını, bunun dini ayrımcılık olduğunu söyledi.
2010 tarihli bu davanın temelinde, Cem Vakfı tarafından 2005’te Başbakanlık’a gönderilen bir dilekçe yatıyor.
Dilekçede, Alevilerin inanç özgürlüğüne ilişkin hakları konusunda anayasanın, kanunların ve uluslararası hukukun ilgili maddelerinin ihlal edildiği savunuldu.
Başbakanlık, ilgili dilekçeye, cemevlerine ibadethane statüsü verilmesinin hukuken mümkün olmadığı ve Alevi vatandaşların inançlarının gereklerini yerine getirebilmeleri için bir ödeneğin genel bütçeden ayrılmasının söz konusu olamayacağı yönünde yanıt verdi.
Bunun üzerine, Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan’ın da aralarında bulunduğu 203 kişi konuyu 2010’da AİHM’ne taşıdı.
AİHM ise 2014’te aldığı kararla din ve inanç özgürlüğü ihlali ve ayrımcılık teziyle açılan davanın Büyük Daire’de sonuçlandırılmasına karar verdi.
Büyük Daire de, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü garanti altına alan 9’uncu maddesini ihlal ettiğine karar verdi.
İhlal kararı 5’e karşı 12’yle alındı.
Ayrıca AİHM, devletin Alevilere, onların ibadetlerine ve ibadet mekânlarına yönelik yaklaşımının tarafsızlık ilkesi ve dini toplulukların özerk var oluş haklarıyla uyumlu olmadığına hükmetti.
Büyük Daire, AİHS’nin ayrımcılığı yasaklayan 14’üncü maddesinin de, dini özgülüklerle ilgili 9’uncu maddeyle bağlantılı olarak, Türkiye tarafından ihlal edildiğine karar verdi.
Bu karar, 1 oya karşı 16 oyla alındı.
AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, devletin bu kararı tanımak ve uygulamak zorunda olduğunu belirtti.
Türmen şöyle dedi:
“Devlet birtakım bilirkişi raporlarında, ‘Alevilik ayrı bir inanç, din değildir; Sufi tarikatıdır’ diyor.
AİHM, bunun devletin tarafsızlığıyla bağdaşmadığını, tanımın ancak Aleviler tarafından yapılabileceğini söylüyor.
Dinsel toplulukların otonom olarak var olma hakları vardır. Bunun reddedilmesinin devletin tarafsızlığıyla bağdaşmadığına vurgu yapılıyor.
Kararda, ‘Alevilerin inançlarını uygulamaları devletin keyfine bırakılmış’ diyor.”
Rıza Türmen’in açıklamasının tam metni
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, `laikliğin yer almayacağı dindar bir anayasa yapılması` talebiyle tartışmalara neden oldu
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, `laikliğin yer almayacağı dindar bir anayasa yapılması` talebiyle tartışmalara neden oldu
Eyy AKP!
Kaç yıldır iktidardasınız.
Bunca yıldır Aleviler için kılınız kıpırdamadı.
Seçimden seçime Alevi çalıştayları toplayıp habire laf öğüttünüz.
Anlaşılan, sizin laiklik anlayışınız hikâye!
Farkında mısınız?
Siz çoktan dindar Kemalist oldunuz.
Yazın bir kenara:
Özgürlüğü tepeleyenlerden ne demokrasi gelir, ne de demokratik laiklik!
T24