Tarih ve Tekerrür - Gündem
24 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Լուսնակ / Ժամ : Աղջամուղջ

Gündem :

15 Eylül 2015  

Tarih ve Tekerrür -

Tarih ve Tekerrür Tarih ve Tekerrür

Dr. Ömer Uluçay yazdı
"Tarih, tekerrürdür" denilmiş ve buna cevap olarak da "ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" denilmektedir. Bu tekrarlama işi, bir ülkenin, toplumun tarihinde olduğu gibi; farklı ülke ve toplumlar için de söz konusu olmaktadır.

Bu topraklarda; Ermeni Kırımında, 1934 Trakya`da Yahudi Tehcirinde ve 6-7 Eylül 1955 Beyoğlu olaylarında inanılmaz olaylar, yaşanmıştır: Sivil insanlar öldürülmüş, evler, dükkânlar, kiliseler yıkılıp talan edilmiş, mallar gasp edilmiş, tecavüzler olmuştur.

‎1934 Trakya Olayları-Furtuna (21 Haziran- 4 Temmuz 1934)[1] ‎

‎ Türkiye/Trakya Bölgesi`nde Yahudilere karşı gerçekleştirilen şiddet ‎‎eylemleri ve sonuçları ibret vericidir.‎

‎1934 yılında, Nihal Atsız`ın Orhun ve Cevat Rıfat Atilhan`ın Milli İnkılap ‎‎dergilerinde yapılan ırkçı yayınlar sonucunda halk, Yahudi azınlığa karşı ‎‎şiddet olaylarına girişti.‎

Tekirdağ, Edirne, Kırklareli ve Çanakkale gibi illerde Yahudilere ait dükkân ve ‎‎evler yağmalandı ve birçok kadına tecavüz edildi. Yaklaşık 15 bin Trakya ‎‎Yahudi`si bulundukları şehirleri terk etti. ‎

‎Hükümet Kararnamesi ile (19 Şubat 1934) Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale mıntıkalarını içine ‎alan Trakya Umumi Müfettişliği adıyla ikinci bir müfettişlik kurulmuş, ‎başına da 1925 yılında yaşanan Şeyh Said İsyanı’ndan sonra 1927’de ‎Doğu Anadolu`da Birinci Umumi Müfettişliği görevini beş yıl süreyle ‎yürüten İbrahim Tali Öngören getirilmişti‎r.

Nihal Atsız, Orhun dergisinde şunları yazmaktadır:

"‎...İkide bir Yahudileri Türkleştirme cemiyetleri kurarak bizi ‎kandırmaya çalışacaklarına namuslu Türk tebaası olarak kalsınlar ‎yetişir. Çünkü biz onların Türkleşeceklerini asla ummadığımız gibi bunu ‎istemeyiz de. Çamur ne kadar fırına verilse demir olmayacağı gibi ‎Yahudi de ne kadar yırtınsa Türk olamaz. Türklük bir imtiyazdır; ‎her kula, bilhassa Yahudi gibi kullara nasip olmaz.

İskân Kanunu (‎14 Haziran 1934/2510 Sayılı) Mecliste kabul edildi. ‎Kanun "Tek dille konuşan, bir düşünen, aynı hissi taşıyan bir memleket" ‎yaratmak amacıyla; ülkeyi "Türk kültürlü nüfusun yoğunlaşması istenen ‎mıntıkalar", "Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskânına ‎ayrılan mıntıkalar", "Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat ‎sebepleri ile boşaltılması istenilen, iskân ve ikamete yasak mıntıkalar"a ‎ayırmıştır. Kanunun 9. maddesi ise İçişleri Bakanlığı`na "casuslukları ‎sezilenleri sınır boylarından uzaklaştırmak" yetkisi vermişti‎r. Daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu için hazırlanmış bu yasa ‎Yahudiler aleyhine kullanıldı. ‎

İlk olaylar 21 Haziran 1934’de Çanakkale’de başladı. Çanakkale`de ‎Yahudiler`e yapılan ekonomik boykotun dozu kaçınca fiziki saldırılara ‎dönüştü. Yağma, dayak, ırza geçme, imzasız tehdit mektupları gönderme ‎olayları oldu‎. Kırklareli ve Edirnede de aynı olaylar görüldü.

‎Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Çanakkale, Uzunköprü, Silivri, Babaeski, Lüleburgaz, Çorlu ve Lapseki`de olayların aynı gün içinde başlaması bu işin ‎birkaç çapulcunun işi olmadığı anlamına geliyordu.‎

Trakya’dan ayrılan Yahudilerin 13.000-15.000 civarında olduğu ‎tahmin edilmektedir. İsrail devletinin resmen kurulmasından sonra, Türkiye’deki Yahudilerin ‎nüfusunda ciddi düşüşler olmuştur.

*

"Sermayenin Türkleştirilmesi" adı altında gayrı Müslim olanların mallarına el konulmuştur. Aralık 1942 ve Ocak 1943`te İstanbul`da gayrimüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi. El değiştiren mülkler arasında İstiklal Caddesi`ndeki yapıların büyük bir kısmı bulunuyordu. Satılan mülklerin %67 kadarı Müslüman Türkler, %30 kadarı resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı[2].

Müslüman olmayanlara getirilen "Varlık Vergisi"(1942/ 4305 sayılı kanun) nedeniyle gayrı Müslim vatandaşlar ellerindeki varlıkları satmak zorunda kalmış ve bunu yapamayanlar, ‎27 Ocak-3 Temmuz 1943 arasında, tümü gayrimüslimlerden oluşan toplam 1229 kişi, ‎ Erzurum/Aşkale`de toplama kampına alınmış ve demiryolu inşaatında çalıştırılmışlardır. Çalıştırılacaklara verilen ücretlerin yarısı, borçlarına mahsup edilmiştir.

Varlık Vergisi kanunu ile toplam 314.900.000 TL vergi tahsil edilmiştir. Bunun %70`i İstanbul`da toplandı. Toplam tahsilât, 1942 yılının devlet bütçesinin (394 milyon TL) %80`ini buluyordu.

Varlık Vergisi uygulaması donunda %2 olan azınlık sayısı, göç nedeniyle %1`e düştü.

15 Mart 1944/4530 sayılı "Varlık Vergisi Bakayasının Terkinine Dair Kanun" ile o tarihe kadar tarh edilmiş, ancak tahsil edilememiş vergilerin silinmesiyle "Varlık Vergisi" uygulaması ortadan kaldırılmıştır.

Varlık Vergisi nedeniyle, basına kapalı olarak yapılan CHP grup toplantısında Başbakan Şükrü Saraçoğlu[3] şöyle demektedir:

"Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz."

Başbakan Saracoğlu, 5 Ağustos 1942`de okuduğu hükümet programında ise devlet ideolojisini açıklamaktadır ve bu görüş demokrasi denemelerine rağmen hala geçerlidir:

"Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. (...) Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hâkimiyetidir."

Tahakkuk eden vergilerin %87`si gayrimüslim, %7`si Müslim mükelleflere yüklenmişti. Geri kalan %6 değişik kalemlerde olup, bunların da çoğu gayrimüslim azınlıklar ve ecnebilerdi.

Sevan Nişanyan[4]ın pek açık bir şekilde izah ettiği gibi, “Türk” kavramının iki tanımı vardır. Biri “TC vatandaşı olan herkes Türktür” şeklinde hukukî, diğeri ise “TC’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan ve Türk dilini, kültürünü, ulusal ülküsünü benimseyen herkes Türktür” şeklinde iradî bir tanımdır. Resmî ideolojinin günlük yaşamdaki yansımalarında ve uygulamalarında yaygın bir şekilde bu ikinci tanım kullanılır.

1915`te Ermenilerle çatışma yaşanmış ve sonuç "Tehcir"e varmıştır. Konu katliam-çatışma olarak tartışılmakta ve birçok ülke parlamentoları yaşananları "genosit" olarak kabul etmiştir. ABD, her sene, bir teknik manevra ile konuyu kararlaştırmaktan kaçınmakta ve Türkiye`nin başında bir kılıç olarak durmaktadır. Hamasi deyişlerin ötesinde yapacak bir şey kalmamış ve zaman zaman konunun araştırılmasının bilim adamlarına havale edilmesi önerilmektedir. Henüz bir sonuca varılmamıştır.

Dersim 1937-38 olayları, Ağrı ve Zilan Deresi, yakın dönemdeki Toplu Mezarlar, konuyu başka boyutlara çıkarmaktadır.

07 Haziran 2015 Genel Seçimleri sonuçlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğanı "Başkanlık" hayali gerçekleşmediği için öfkelendi. Koalisyon kurulmasına sıcak bakmamış ve tekrar seçim ile 400 Milletvekili isteğinde ısrarlı oldu. Bunun için 01 Kasım 2015`te Genel Seçimin tekrarı kararlaştırıldı.

Adana Medya





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+