08 Eylül 2015
Belki yirmi yıldır çeşitli konferanslarda, sempozyumlarda, BSV ve İLEM gibi kuruluşlarda, gerek Haliç Üniversitesi, gerek İstanbul Üniversitesi ve gerekse İstanbul Teknik Üniversitesi`nde verdiğim “Müzik Felsefesi” derslerimde batı müziğinin dikey (vertical) hareketinin, kilisenin yarattığı tanrıya ve bu tanrı inancına uygun olarak tasarlandığını söylerim. Gerçekten de Avrupa müziği, tahrif edilmiş İncil`den sonra bu muharref yeni dine göre oluşturulmuş yeni inanma biçimi ve kilise doktrinine ve bu doktrinin tanrısına göre yeniden tasarlanmıştır. Kilise, İncil`in tahrifatından sonra müziği de kadîm köklerden kopararak yeniden tasarlamıştır. Bu yeni tasarım, yüzyıllar içinde şekillenerek bugünkü formuna ulaşmıştır.
Hıristiyan dünya, kilise öncülüğünde ses cevherinin tabiiliği ve fıtrîliğine müdahale etmiş, o cevheri yeni öğretiye göre bozmuş, değiştirmiş ve indirgemiştir. Hıristiyanlık, kutsalın anlamını ve muhteviyatını değiştirmiştir. Bu değişince de buna bağlı olarak varolan her şeyin anlam ve muhteviyatı değişmiştir. Eşyanın anlamı değişmiştir. Batı dünyasında, özellikle Katolik Hıristiyanlıkta müzik, dördüncü yüzyıldan itibaren tahrif edilen kutsalın muharref muhteviyatına uygun olarak yeniden formatlanmıştır. Bu tasarlama sürecinde, aslında kendilerinin de Doğu”dan aktardıkları zengin ses cevherinde önemli değişikliklere gitmişler, bu cevheri, muharref kutsallarına indirgemişlerdir.
Batı müziğindeki dikeylik bir projedir ve müziğin tabiiliğine müdahale edilerek, ses cevheri indirgenerek ve ortaçağda muharref dînî öğretiye uygun hâle getirilmiş bir sistemdir. Batı müziğindeki vertical yani dikey hareket, birbirine kurallarla bağlı bir harekettir ve müzikteki ya da sanatçıdaki özgür ifadeyi zayıflatmaktadır. Çünkü dikey harekette kurallara göre davranmak zorundasınız. Dikey hareket, bir tür “fonksiyonların hareketi”dir. Batı müziğindeki dikeyliğin toplumdan ve Kilise`den beslendiğini düşünüyorum. Ve müzikteki dikeylik, çok ilginçtir Gotik Dönem`de mimarlıktaki dikeyleşmeyle eşzamanlıdır. Müziğin vertical hareketindeki kuralların, kilise öğretisi ve kilisenin yarattığı tanrı inancına uygun olmasına verilecek en uygun örneklerden biri, ortaçağ ve gotik dönem Avrupa müziğindeki “şeytan aralığı (diabolus in musica)” denilen ve fa-si artmış dörtlü aralığından oluşan aralıktır ve bu aralığın kullanımı kilisenin tanrı inancına aykırı olduğu için yasaktır. Fa-Si artmış dörtlü aralığı, Kilise bağnazlığının kurbanı olmuş masum bir ses aralığıdır. Müzikte bu aralık disonans, yani uyumsuz aralıklardan kabul edilir. Kilise bu masum ve olanbitenden habersiz aralığı “Şeytan Aralığı” olarak kabul eder ve hem kilise müzisyenleri hem de kiliseye dışarıdan müzik yapan müzisyenler tarafından kullanılmasını yasaklar. Yine Kilise tarafından paralel organum kullanımı da yasaklanmıştır. Fa-Si artmış dörtlü veya triton veya duyum olarak eksik beşli olarak da adlandırılıyor olan bu aralık, Kilise hurafeleri sonucunda “Şeytan Aralığı” olarak bilinir. “Diabolus in Musica” yani “Müzikteki Şeytan” tâbiri de buradan gelir. Bu tâbirin çıkıp yaygınlaşmasına sebep olan hurafe de ilginçtir. Gotik Dönem``de insanlar tek sesli müzik eşliğinde dua ederlerken kilisenin yüksek tavanında yankılanan ve yansıyan ses doğuşkanlarına ayrılmış ve “tam beşli” aralığı olarak duyulmuş. Kilise ahalisi bunun “Tanrı``nın Sesi” olduğunu düşünmeye başlamış ve daha sonraları da Gregorian ezgilerine bu beşli aralığı ekleyip organum oluşturmuşlar. Sonuçta triton da tam beşli değil eksik beşli olduğu için, buna da “Şeytan Aralığı” dendiği rivayet edilir.
Yirmi yıl kadar önce ileri sürdüğüm bu yaklaşımla ilgili daha yazacak pekçok şey var. Bu yazı, derslerimde, sempozyum ve konferanslarımda defalarca anlattığım ve tamamen orijinal “Batı müziğinin dikey hareketi kilisenin yarattığı tanrının sesidir” düşüncesinin gazete köşesinde ifade edilen oldukça kısaltılmış ve biraz da günlük gazete diline uyarlanmaya çalışılmış şeklidir. Yazmaya ve anlatmaya devam edeceğim.
Yeni Şafak