‘İlgilendiğimiz Tek Konu Soykırım Değil’ - Gündem
22 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Կորդուիք / Ժամ : Աղջամուղջ

Gündem :

01 Eylül 2015  

‘İlgilendiğimiz Tek Konu Soykırım Değil’ -

‘İlgilendiğimiz Tek Konu Soykırım Değil’ ‘İlgilendiğimiz Tek Konu Soykırım Değil’

Küratörlüğünü Silvina Der-Meguerditchian’ın yaptığı ‘Torunlar’ başlıklı karma sergi 3 Eylül’de DEPO’da açılıyor. İstanbul Bienali’nin paralel etkinliklerinden biri olan sergide Türkiye’den, Ermenistan’dan ve diasporadan toplam 13 sanatçının, resim, heykel, enstalasyon ve video işleri yer alacak. Söyleşimizde, serginin Ermeni Soykırımı’nın 100. yılına ithaf edilmediğinin altını çizen küratör Der-Meguerditchian, bu sergiyle topluma el uzattıklarını söylüyor: “Bütün sanatçılar çok uzak yerlerden geldik. Buradaki varlığımızla, topluma sanatımızla bir el uzatıyoruz. Soykırımı unutmadan, Türkiye’nin şu anki durumunu unutmadan uzatıyoruz bu eli. Şu anki durumun herkes için çok zor olduğunun da farkındayız. ‘Yaşadığınız tüm gerginliğe, korkuya rağmen gelin, siz de bize elinizi uzatın’ diyoruz.”

Der-Meguerditchian’la ‘Torunlar’ın neyi anlatacağını ve 100. yılın Ermeni sanatçılar için nasıl geçtiğini konuştuk.

*Venedik Bienali Ermenistan Pavyonu’nun ‘Ermenilik’ kavramsal çerçevesinde buluşan işlerle, ‘Torunlar’ başlıklı serginizde yer alacak işler ve sanatçı seçimleri arasında bir benzerlik var mı?

Ben bu sergiyi yapmanın hayalini uzun süredir kuruyorum. ‘Underconstructionhome’ adlı sanat platformunu kurarken, diasporalı sanatçıların kendilerini ait hissedebilecekleri, fikir alışverişinde bulunabilecekleri bir alan yaratma fikriyle yola çıktım. Yıllarca bunun için mücadele ettim. Maddi kaynak yaratmak çok zordu. 2007’de, çok önemli Ermeni sanatçıların katılımıyla, ‘Armenian Transnation’ başlıklı bir sergi yaptık. ‘Torunlar’ sergisi, bu platformun ve 2007’deki serginin bir devamı olarak görülmeli. Süregiden bir çalışmanın ürünü ‘Torunlar’. Adelina Cüberyan von Füstenberg’in (Venedik Bienali Ermenistan Pavyonu’nun küratörü) kavramsal çerçevesiyle benimki arasında benzerlikler olsa da, ‘Torunlar’ın konsepti çok daha önce yazılmaya başlamıştı. Ve tabii ki, bu benzerliği bir rekabet olarak değil, bu konuda bir pekiştirme, kuvvetlendirme olarak görüyorum. Adelina’yla birbirimizden habersiz aynı yönde ilerlemişiz.

*‘Torunlar’ sergisinde yer alan sanatçıların buluştuğu bir nokta var mı?

Geçen yıl, bu sergide yer alan bazı sanatçıları ‘Aidiyetin İnşası’ başlıklı bir atölyeye davet etmiştim. Ermeniliğin beşiği olan yerlerin ve şehirlerin radikal bir şekilde değişiyor oluşunun, onların aidiyet duygularını nasıl etkilediğini anlamak amacıyla yapıldı bu atölye. 20 yıldır, Ermenistan büyük bir değişim içinde. Türkiye de değişiyor, Lübnan da; Suriye ise yok oldu. Ermenileri çevreleyen her şey değişiyor. Bizim bu değişimin neresinde kaldığımızı anlamaya çalışıyordum. Atölyede yapılan konuşmalardan her birimizin olaylara apayrı açılardan baktığını anlamıştık. “Bizim ortak noktamız nedir?” diye düşündüğümde, aklıma gelen tek şey, her birimizin ninesinin ve dedesinin bu topraklarda doğmuş olması. Serginin adı o yüzden ‘Torunlar’. Bu sergiyle şunu söylemeye çalışıyoruz: “100 yıl sonra buradayız, hayattayız, ve ilgilendiğimiz tek konu soykırım değil.” Çünkü bu sergide yer alan sanatçıların hepsi, soykırımı önemseyen ama aynı zamanda bu konunun dışına çıkabilen sanatçılar. Sanatçılarsa kaybedilenlere değil, sahip olunan şeylere odaklanacak.

*Yani bu 100. yıla ithaf edilen bir sergi değil. Sergide ‘Torunlar’ kendilerine has kimlikleriyle burada buluşup köklerine dönecek, öyle mi?

Evet. Ama bu, ‘köklere dönüş’ de değil. Sergide, olup biten her şeye rağmen bir kimliğimizin olduğunu ve burada olduğumuzu gösterdiğimiz, performatif, bir sözü olan işlere yer vereceğiz. ‘Hüzün Odası’ diye bir alan kurguladık. Sergide yer alan sanatçıların soykırıma gönderme yapan minyatür işleri sergilenecek bu alanda. Biz Türkiye’yle dedelerimiz ve ninelerimiz aracılığıyla bir bağ kuruyoruz; bir taraftan da bu bağı ve aidiyeti sorgulayan işleri sergilemek, düşünmeye zemin hazırlamak istiyoruz. Çeşitli kitapların yer aldığı bir kütüphane ve ziyaretçilerin kitap okuyabilecekleri bir alan yaratacağız. Çay içilebilecek bir köşemiz olacak. Ziyaretçilerin dinlenebilecekleri hamaklar kurulacak. Müzik de dinlenebilecek. Ekim ayında da bazılarımız DEPO’da bir performans sahneleyeceğiz.
Buranın, beraberliğin deneyimlendiği bir yer olmasını istiyorum. Sıkışık bir beraberlikten söz etmiyorum. Travmanın bir araya getirdiği insanlar topluluğu da anlaşılmasın bundan. Bireyselliğin olduğu ama beraberliğin tadına varılacak, rahat bir ortam...

*Yıl boyunca 100. yıla ithaf edilen sergilerde Ermeni Soykırımı’na gönderme yapan işler gördük. İstanbul Bienali’nde de Ermeni sanatçılar olacak. Ben zaman zaman, bazı sanatçıların 100. yılda soykırıma değinerek fırsatçılık yaptığı hissine kapılıyorum. Siz İstanbul sanat ortamını nasıl görüyorsunuz?

Çok parlak... Burada, politik meselelerin sokağa iniyor olmasını, kızgınlığın ve umutsuzluğun mizahla ifade ediliyor olmasını çok seviyorum. Sanatın bir araç olarak kullanıldığı aktivizm şekilleri de çok canlı. 100. yıl meselesine gelirsek, bence Ermeni sanatçıların en büyük sorunu yapıtlarını sergileyebilecekleri bir alanlarının olmaması. Diasporadaki kuruluşlar eskiyi korumanın, saklamanın peşinde, yeni şeylere açık değiller. Bu yüzden, Ermeni sanatçıların çağdaş yapıtlarının sergileneceği, saygın ve enteresan bir müze yok. Maddi kaynakların bol olduğu Paris, Los Angeles gibi şehirlerde böyle mekânlar olmalıydı. Sanatçıları için düzenlenen sanat programları yok, sanat kurumları yok... Son zamanlarda Gulbenkyan Vakfı’nın sanatçıları desteklemeye başladı. Ermenistan’daki sanat ortamı apayrı bir mevzu. İstanbul’da ise Ermeni sanatçıların çalışma alanı DEPO’yla sınırlanmış durumda. Bu, çok dar bir halka; onun dışına çıkabilmek, başkalarıyla çalışabilmek zor. Fırsatçılar ise her yerde. 100. yılda birçok enstitünün gözü Ermeni sanatçılara yöneldi. Sanatçı arayışına çıktılar. Fırsatçılar hemen ortaya attılar kendilerini. Diğer sanatçılar, her zamanki işlerine bakmaya, önceden ne yapıyorsa onu yapmaya devam etti.

`Torunlar` sergisinde

- ABD’li fotoğrafçı Scout Tufenkjian’ın fotoğraflarına bakabilir,
- Silvina Der-Meguerditchian’ın 14 kanallı video enstalasyonunda dünyanın dört bir yanındaki Ermenileri dans ederken izleyebilir,
- Moskovalı sanatçı Archi Galentz’in tasarladığı enstalasyonda büyükannesi ünlü ressam Armine Galentz’in yaptığı bir tabloyu görebilir,
- Gümrülü Arman Tadevosyan’ın videolarında Karslı çocuklardan ulusal şarkılar, çocuk yaşlardaki Tadevosyan’dan, sultana isyan eden ‘Zartir Lao’ şarkısını dinleyebilirsiniz.

Agos






Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+