31 Ağustos 2015
Bu hikâyeyi Sapanca Gölü’ne tepeden bakan bir bahçeye kurulu kahvaltı sofrasında dinledim. Bu günlerde yaşananların ileride filmi yapılacaktır, orası kesin. Ancak filmlerden birinin özetini bir köşe yazısına konu etmenin, bilindik ifadesiyle ‘spoiler vermenin’ bir sakıncası olmaz herhalde.
İstanbul ve çevresinde büyük çaplı inşaat işleri olan Sivaslı bir işadamı cemaate yapılan baskılardan nasibini alıyor. Devletle alakası olmayan projeleri dahi baskıyla elinden alınıyor. Türkiye ile 20 milyon dolar ticari hacmi olan bir Afrika ülkesine 60 milyon dolarlık iş yapmaya kalkıyor. Bizzat Türk Büyükelçiliği’nin gayretleriyle işleri engelleniyor.
Bu sıkıştırılmışlık içinde yeni fırsatlar kovalarken yolu Amerika’ya düşüyor. Tehcirde ailesi Fransa’ya göç etmiş Muşlu bir Ermeni ile tanışıyor, doğrusu daha önceden iyi ilişkiler geliştirmiş bir kişi tarafından tanıştırılıyor. Orta yaşlarında olan Ermeni amcamız bir Fransız şirketinin mümessili olarak Amerika’ya gelmiş ve sonra geri dönmemiş, yerleşmiş. İşsiz kaldığı bir dönem ünlü kadın iç giyim markası Victoria Secret’ın sahibi ile yolu kesişmiş ve adamın sahip olduğu uçsuz bucaksız arazilerin geliştirilmesi ve projelendirilmesi işini üstlenmiş.
Ofisinde devasa Ortaköy Camii resmi olan, sanat müziği dinleyen, iyi Türkçe konuşan bir Ermeni, bizim Sivaslı işadamına hemşehri muamelesi yapıyor.
VARAN BİR: Öyle Ankara takımını Osmanlı Spor yapmakla, granit ve cam kaplama binalara iki Osmanlı rölyefi attırmakla, paramiliter ocaklara Osmanlı adını koymakla, püsküllü kavuklar takıp ok fırlatmakla Osmanlı ruhu inkişaf etmiyor; Muşlu Ermeni’ye Sivaslı Türk’ün elinden tutturan hatır ile ediyor.
Olaylar gelişiyor. Muşlu Ermeni amcamız Sivaslı hemşehrisini Victoria Secret’ın sahibi ile tanıştırıyor. Normalde bu çapta birinden randevu almak haftalar sürermiş. Size ayıracağı zaman da yarım saati geçmezmiş. Referans güçlü olunca bugünden yarına görüşme gerçekleşiyor. İlk buluşma da beş saat sürüyor.
VARAN İKİ: Victoria Secret’in sahibinin Sivaslı işadamına ilk sorusu şu oluyor: “Türkiye’de baskı görüyor musun?” Cevap malum. İşadamının hikâyesini dinliyor ve emlak projelerinden birine avantajlı bir ortaklık öneriyor. Yasal prosedürler iki gün içinde tamamlanıyor ve şirket kuruluyor. Türkiye’de her şeyin yolunda gitmesiyle bile belki 20 yılda alacağı mesafeyi birkaç yıl içinde kat edebileceği bir projenin parçası oluyor. Hükümetin yok etme isteği, bir işadamına Türkiye’den binlerce kilometre ötede, dünyanın en ünlü markalarından biriyle ortaklığın kapısını açmış oluyor.
Bu arada Sivaslı abimizin Afrika’daki yatırımlarından haberdar olan ünlü işadamı, o konuda da yol gösteriyor ve Afrika’daki işlerini Amerika’da kurduğu şirket üzerinden takip etmesini öneriyor. Sivaslı Türk işadamı işlerini Amerika’da kurduğu şirkete devrediyor. Böylelikle Afrika ülkesinde Türk konsolosla değil Amerikalı konsolosla muhatap oluyor ve ABD Konsolosluğu’nun girişimleriyle önündeki engeller kalkıyor. Buna da ‘KAPAK BİR’ diyelim ve hikâyemizi burada noktalayalım.
Meydan Gazetesi