06 Ağustos 2015
Diyarbakır ya da eski adıyla Âmid, tarihin eski devirlerinden beri bölgede önemli bir kültür ve medeniyet merkezi olagelmiştir.
Diyarbakır ya da eski adıyla Âmid, tarihin eski devirlerinden beri bölgede önemli bir kültür ve medeniyet merkezi olagelmiştir. Mezopotamya, Suriye ve Anadolu’nun kavşak noktasında bulunan şehir ve çevresi, antik çağdan beri krallıkların kurulduğu bir merkez olmuş ve önemini korumuştur. Asurlar ve İskitler gibi önemli imparatorluklar ve medeniyetler zamanında bazen merkez bazen de hatırı sayılır bir kavşak noktası olarak ehemmiyet arzetmiştir. Daha sonra Persler ve Büyük İskender dönemlerini yaşayan Diyarbakır (Amid), MÖ 69’da Romalıların idaresi altına girmiş, İslâm fethine kadar sık sık Bizanslılarla Sasanîler arasında el değiştirmiştir.
Uzun ve sağlam surlarıyla müstahkem bir şehir olan Diyarbakır’a Hıristiyanlığın miladi birinci asır ortasında Urfa’ya yayılmasından sonra Hz. İsa (a.s)’ın 70 öğrencisinden biri olan Aday/Adday öncülüğünde ulaşmıştır. 313 yılında Milano Fermanıyla Roma İmparatorluğunun resmi dini haline gelen Hıristiyanlık, devletten de destek görerek imparatorluk içinde rahatça yayılabilmiştir. Bunun sonucundadır ki Diyarbakır’da Hıristiyanlık kültürüne ait önemli eserler bulunmaktadır.
19. yüzyılda Diyarbakır vilayetinde çoğunlukla Müslümanlar yaşamaktaydı. 19 yüzyılın ikinci yarısında vilayetin nüfusu 312.444 kişi olup bu rakamın 240.574’ünü Müslüman, 45.291’ini Ermeni, 1.437’sini Rum, 6.332’sini Katolik, 13.649’unu Süryanî, 3.975’ini Protestan, 1.170’ini Yahudî ve 16’sıda Latin halklardan oluşmaktadır. Vilayet nüfusunda çeşitli dönemlerde değişmeler yaşanmıştır. Nüfustaki bu değişimlerin nedeni, salgın hastalıklar, kıtlık ve sosyal olaylardır. Günümüzde Diyarbakır’da gayri Müslimlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Sosyal olaylar ve kentleşme hareketleri bu sayının azalmasına neden olmuştur.
Değişik dönemlerde Diyarbakır’ı ziyaret eden seyyahların eserlerinden Diyarbakır’da yaşayan Yahudi vatandaşlar hakkında bilgi edinilebilmektedir. 1824–1832 yılları arasında bölgeyi ziyaret eden David D’Beth Hillel, Diyarbakır’da yaklaşık kırk Yahudi aile ve çok eski bir sinagogun bulunduğunu, sinagogda yedi veya sekizyüz yıllık eski yazmaların bulunduğunu aktarmaktadır.
1912 yılında Diyarbakır’da Fransızca ve tarih dersleri veren Mösyö Nassi, şehir nüfusunu yaklaşık olarak ikiyüz bin, Yahudilerin sayısını ise yüz hane civarında yaklaşık 250–300 kişi olarak vermektedir. Diyarbakır’da yaşayan Yahudilerin bir kısmının 1916 yılında Kudüs’e göç ettikleri bilinmektedir. Cumhuriyet döneminde yapılan resmi sayımlara göre Diyarbakır’da 1927 yılında toplam 392, 1945’de 441 ve 1959 yılında ise 21 Yahudinin yaşadığı anlaşılmaktadır. 1945 yılından sonra Diyarbakır’da yaşayan Yahudi nufustaki düşüş 1948 yılında kurulan İsrail Devletine olan göçler sebebiyledir. Diyarbakır’dan İsrail’e göç eden ailelerin orada “Diyarbakırlılar Sinagogu” adıyla andıkları bir sinagog kurdukları ve zaman zaman Diyarbakır’ı ziyaret ettikleri bilinmektedir.
Müslümanların, toplumsal statüleri ne olursa olsun, gayr-i Müslim halklarla iyi ilişkiler kurup barış ve huzur içinde yaşamaları İslam’ın da insaniyetin de gereğidir. Peygamber Efendimiz 53 sene, doğum yeri olan Mekke’de Mekkelilerle iyi ilişkiler kurarak yaşadı. Onlara güven verdiği için el-Emin (itimat edilen zat) unvanını aldı. İslamiyet’i onlara tebliğe başladığında da bu iyi ilişkileri korudu. Bu ilişkileri bozma ve birlikte yaşamaya tahammül edememe karşı taraftan geldi. Hz. Peygamber ve çevresindeki müminler bu durumu sabırla karşıladılar, iyi ilişkileri korumak için ellerinden geleni yaptılar, toplumsal barışı muhafaza ettiler. Hz. Peygamber Medine’ye gelince yaptığı ilk iş burada yaşayan Yahudiler ve putperest Araplarla birlikte ve barış içinde yaşamanın yollarını aramak oldu. Medine Vesikası adını alan bir sözleşme ile bu projesini uygulamaya koydu. Hz. Peygamber, gayr-i müslimlerle ticaret yapar, insani ve toplumsal ilişkilerin iyi olmasına önem verirdi. Mevlana Şiblî, “Tarih ve hadis kitapları, Resul-i Ekrem’in müşriklere karşı nasıl halim-selim ve nazik davrandığını gösteren birçok örnek olaylarla doludur” dedikten sonra şu hadiseyi aktarır: “Ebû Basratu’l-Gıfari müşrik iken Hz. Peygamber’e misafir olmuş, gece kalkıp bütün keçileri sağıp sütlerini içmiş, Hz. Peygamber’in ve ailesinin o gün aç kalmasına sebep olmuş, buna rağmen Hz. Peygamberses çıkarmamıştı.”
Bir keresinde bir Yahudi’nin oğlu hastalanmış, Hz. Peygamber onu ziyaret etmiş, hâl ve hatırını sormuştu. Bir Yahudi’nin cenazesi mezarlığa götürülürken Hz. Peygamber ayağa kalkmış, ölen kişinin Yahudi olduğunu söyleyip onu uyarmak isteyenlere, “Olsun, o da bir can değil mi? Ölüm büyük bir musibettir, bir cenaze gördüğünüzde ayağa kalkınız.” demişti.
Hz. Peygamber, Necran’dan gelen Hıristiyan bir grubu mescitte misafir etmiş ve ağırlamıştı. Gayr-i müslimlerle insani nitelikte iyi ilişkiler kurulur ve yürütülürken İslami inanç, ibadet, ahlak ve yaşama tarzının; dini örf, âdet ve ananelerimizin özenle korunmasına, dıştan gelen etkilerle bozulmamasına ve terk edilmemesine özellikle dikkat etmek gerekir.
Hıristiyanlık çağında Diyarbakır’da inşa edilen kiliselerden tespit edilebilenler şunlardır: Mar Thoma, Meryem Ana, Vaftizci Mar Yuhanna, Mar Istefanos, Mar Zu’oro, MarHananyo, Saint George, Kırklar, Mar Kozma, Mar Şilo, Mar Petyun (Pityon) ve Saint Teodoros Kiliseleri. Ermeni Katolik Kilisesi, Surp Giregos Kilisesi ve Surp Sargis Kilisesi günümüzde kısmen ayaktadır.
Diyarbakır’daki tüm kiliseler sur içi bölgesinde ve doğu batı doğrultusunda inşa edilmiştir. Hz. İsa’nın doğduğu yerin doğuda olması, Adin Bahçesi’nin doğuda kabul edilmesi, Hz. İsa’nın ikinci kez doğudan geleceği gibi Hristiyanların inanışları bu yönelişin sebeplerindendir. Diyarbakır kiliselerinin narteks, naos, kadınlar mahfili ve apsit mekânları mevcuttur.
Güneydoğu Güncel