08 Temmuz 2015
Nalbandian: Ermeni Soykırımı 100 yıl önce kınansaydı, sonraki soykırımlar engellenebilecekti
Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbandian, 2015 yılında Ermeni Soykırımı`nın tanınması için uluslararası alanda yapılan çağrılara hakkında konuştu. Nalbandian, "Ermeni Soykırımı yüz yıl önce tanınmış ve kınanmış olsaydı, belki de daha sonra gerçekleşen insanlığa karşı suçların engellenmesi mümkün olacaktı" dedi. Türkiye`nin tutumuyla ilgili olarak Nalbandian, "Türkiye ise soykırım olmamış gibi, olanlar soykırım değilmiş gibi davranıyor" ifadesini kullandı.
Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbandian, Brezilya’da yayımlanan Estadão dergisine verdiği söyleşide, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı, Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınması, Suriye’deki Ermeni toplumu ve Ermeni Kilisesi’nin rolü ile ilgili değerlendirmede bulundu.
Estadão dergisinde yer alan söyleşinin tamamı şöyle:
Estadão: Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı Soykırım’ın uluslararası alanda tanınması çabaları açısından ne kadar önemli?
Ermeni Soykırımı’nın 100. yılını anma etkinliklerinin ana mesajı “Bir Daha Asla”. Ermeni Soykırımı’nın tanınması sadece Ermenistan Cumhuriyeti ve Ermeni ulusu açısından değil, insanlığa karşı işlenebilecek yeni suçların, yeni soykırımların engellenmesi adına, uluslararası topluluk açısından da önemli. Bu yüzden, Ermeni Soykırımı’nın ve diğer soykırımların tanınması ve kınanması önem taşıyor. Ermeni Soykırımı yüz yıl önce tanınmış ve kınanmış olsaydı, belki de daha sonra gerçekleşen insanlığa karşı suçların engellenmesi mümkün olacaktı.
Estadão: Sizce şu ana kadar tanık olunan olaylar engellenebilir miydi?
Evet, bence engellenebilirdi. Ermeni Soykırımı’ndan sonra dünya Holokost’a, Ruanda, Kamboçya, Darfur ve başka bölgelerde gerçekleşen soykırımlara tanık oldu. Uluslararası topluluk insanlığa karşı yeni suçların engellenmesini sağlamak için birleşmek zorunda. 27 Mart’ta, Ermenistan’ın öncülük ettiği ve aralarında Brezilya’nın da bulunduğu 72 ülke tarafından ortak kaleme alınan Soykırım Önleme tasarısı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde kabul edildi. Ve bu tasarı oybirliğiyle kabul edildi. Aşağı yukarı iki yılda bir farklı önleme mekanizmalarını devreye sokabilmek adına bu tür tasarılara öncülük ediyoruz. Tasarının Ermeni Soykırımı’nın Yüzüncü Yıldönümü’nün arifesinde kabul edilmesi ayrıca önemliydi.
Geçtiğimiz Nisan ayında Avrupa Parlamentosu Ermeni Soykırımı’nın Yüzüncü Yıldönümü vesilesiyle güçlü ifadeler içeren özel bir tasarıyı kabul etti. Bu Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni Soykırımı’nı ilk tanıyışı değil, ancak bu yeni tasarı Türkiye’ye yönelik, geçmişiyle yüzleşmesinin, Ermeni Soykırımı’nı tanımasının ve Türk ve Ermeni halkları arasında hakiki bir barış ve uzlaşmanın sağlanmasının gerekliliğiyle ilgili çok açık ve kuvvetli bir mesaj içeriyor.
Yeni ülkelerin Ermeni Soykırımı’nı tanıması çok önemli. Almanya ve Avusturya’nın attığı çok önemli adımların altını çizmek isterim. Almanya Cumhurbaşkanı ve Avusturya Parlamentosu Ermeni Soykırımı’nı tanımakla kalmadılar, yüz yıl önce gerçekleşen olaylarda kendi ülkelerinin de sorumluluk taşıdığını ifade ettiler. Almanya ve Avusturya kendi paylarına düşen sorumluluktan bahsederken, Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi Türkiye ise inkar politikasını sürdürüyor.
Estadão: Bu bağlamda Brezilya Senatosu’ndan geçen karardan bahsedebiliriz.
Çok önemli bir karar. Bu bir ilk adım, ve Ermeni Soykırımı’nın Brezilya’da devlet düzeyinde tanınması ile ilgili diğer adımlarla tamamlanacağını umuyorum. Bu noktada, Papa Hazretleri’nin geçtiğimiz Nisan ayında Vatikan’da düzenlenen özel ayinde yaptığı açıklamanın önemine ve ahlaki ağırlığına değinmek isterim. Ayinden hemen sonra gazeteciler bana Türkiye hükümetinin tepkisi hakkında ne düşündüğümü sordular. Ben ayinde bulunduğum için henüz bilgi edinememiştim, gazetecilere tepkinin nasıl olduğunu sordum. Türkiye tarafının sert eleştirilerinden bahsettiler. Ben de dedim ki: Bu Türkiye’nin sorunu, Papa Hazretleri’nin değil. Papa Hazretleri dünyadaki 1 milyar 200 milyon Katoliği temsil ediyor, dünya nüfusunun bu çok önemli kesiminin ruhani lideri. Ankara, Ermeni Soykırımı ile ilgili kararı yüzünden Avrupa Parlamentosu’nu eleştiriyor, Soykırımı tanıyan ülkelerdeki elçilerini geri çağırıyor, Brezilya Senatosu’nun kararından sonra Brezilya’daki elçisini de çağırdığı gibi.
‘TOP TÜRKİYE TARAFINDA’
Estadão: Evet, peki siz bunun Türkiye’de herhangi bir politika değişikliğine sebep olacağını düşünüyor musunuz? Bunun Ermenistan açısından bir etkisi olacak mı?
Bildiğiniz gibi, biz Cumhurbaşkanı’mızın inisiyatifiyle Türkiye’yle ilişkilerimizde çok önemli bir normalleşme süreci başlattık. Bir dizi karşılıklı görüşme gerçekleştirdik ve iki belge üzerinde anlaşmaya vardık -10 Ekim 2009’da Zürih’te imzalanan iki protokol metni.
Ancak Türkiye tarafı bu iki protokolü onaylamayı ve uygulamayı reddetti. Uluslararası topluluğun duruşu, tavrı ise çok açıktı, hala da öyle; top Türkiye tarafında. Uluslararası ilişkilerin temel ilkesine saygı göstermek gerekiyor – pacta sunt servanda (ahde vefa) ilkesi – yani varılan anlaşmalara sadık kalmak ve yürürlüğe sokmak gerekiyor. Türkiye tarafı geri adım attı. Peki gelecekte ne olacak? Eninde sonunda, bu sayfayı birlikte çevirmemiz gerekecek, buna şüphem yok. Ancak bu bir inkar politikasıyla olmaz. Ermenistan’ın Ermeni Soykırımı’nın gerçekliğini ve tanınmasının önemini asla sorgulamayacağı son derece açıktır. Kaç ülkenin ve uluslararası örgütün Ermeni Soykırımı’nı tanıdığına bir bakın. Türkiye ise soykırım olmamış gibi, olanlar soykırım değilmiş gibi davranıyor.
‘HALA SURİYE’DE YAŞAYAN BİRÇOK ERMENİ VAR’
Estadão: Yakın zamanda Şam’da bulundunuz. Suriyeli Ermenilerin durumu ile ilgili ne söyleyebilirsiniz?
Suriye’deki Ermeniler Suriye halkının bir parçası, Suriye halkı ise bugün çok zor durumda. Bu durumdan bir çıkış yolu bulabilmek için, öncelikle askeri çatışmalara bir son vermek, ikinci olarak kimseyi dışlamadan Suriye’deki tüm siyasi gruplar arasında bir diyalog zemini oluşturmak, üçüncü olarak Hıristiyan azınlıklar, Ermeni azınlık dahil olmak üzere azınlıkların haklarına saygı göstermek, dördüncü olarak ise terörizm ve terörist gruplarla mücadele etmek için bir araya gelmek gerekiyor. IŞİD, Nusra ve diğer grupların Orta Doğu’daki terörist faaliyetleri sadece azınlıklar, Hıristiyanlar açısından değil, tüm Orta Doğu halkları ve ötesi için gerçek bir tehlike oluşturuyor. Uluslararası topluluk terörizme karşı mücadelede güçlerini birleştirmeli.
Estadão: Şu anda hükümetiniz Ermenistan’a göç eden çok sayıda Suriyeli Ermeni’nin durumuyla ilgileniyor, değil mi?
Evet, şu anda Ermenistan’da 14,000 Suriyeli Ermeni var. Diğer bazı ülkelerde çok daha yüksek sayıda mülteci var, ama küçük bir ülke olan Ermenistan için bu çok büyük bir rakam.
Ve elbette Ermenistan’a gelenlere yardım etmeye çalışıyoruz. Ama hala Suriye’de yaşayan birçok Ermeni var, Halep dahil olmak üzere on binlerce Ermeni hala Suriye’de. Tam bir rakam vermek son derece zor. Bu yüzden Halep’teki başkonsolosumuz çalışmalarına hiç ara vermedi ve şu anda orada bulunan tek dış diplomatik temsilcilik Ermenistan’a ait. Ayrıca elbette Şam’daki elçiliğimiz var. Bu ülkede olup biten hakkındaki bilgimizin kaynağı sadece Elçilik ve Başkonsolosluğumuz değil, Suriye’de yaşayan Ermeniler de bize bilgi sağlıyor.
Demokrat Haber