10 Haziran 2015
Opera Sanatçısı ve Yazar Anais M. Martin son kitabında çocukluğuna dönüyor. Anneannesinin gözündeki yaşların, anlattığı masallardaki acıların izlerini sürüyor. Küçük bir çocukken bu ağlamaklı haline kimi zaman kızdığını söyleyen yazar, “nereden bilebilirdim Anneannemin tesadüfen hayatta kaldığını…” diyerek bu tesadüfün nasıl bir büyük felaket yaşadığının hikayelerini anlatıyor. Anneannesi Arşaluys’un anlattıklarını idrak edeceği yaşa geldiğinde Anais M. Martin dinlediklerini yazmış, yazmaya başladıkça Metz Yegenk’ten (büyük felaket) kurtulmuş başka anlatıcılar edinmiş ve onlar anlattıkça yazmaya devam etmiş. 100 yılı geride bırakan bu büyük felaketin öykülerinin okurlarla buluşması gerektiğini düşündüğünden “Vakti geldi” diyor Martin, yazılsın, konuşulsun… konuşulmalı…
NE GELEN VARDI NE DE BİR HABER…
“Ve Yola Çıktılar”, on beş ayrı öyküden oluşuyor. Tamamen gerçek yaşanmışlıklardan oluşan bu öykülerin kimi zaman anlatıcıları da gerçek kahramanları oluyor. Kitap adını tam içindeki tüm öykülerin başlangıç noktasından alıyor. “Yola çıkmak”, her şey yolundayken, herkes dostken, akraba, arkadaş, sevgiliyken bir sabah milislerin davullar çalarak duyurduğu bir emirden sonrasını anlatıyor. “Tebaa-ı sâdıka” yani Ermeniler geçici olarak tehcire tabidir emri, onları yola düşürüyor. Evlerini, bahçelerini, en güzel dostlarını arkadaşlarını bırakarak can havliyle yola düşüyorlar. O kadar çok “Yola çıktık” cümlesi var ki; -1915’in Temmuz sıcağında yola çıktık. Öyle sıcaktı ki, güneş tepemizi deliyor, gözlerimizi oyuyordu…
* Kambur Rıza sokakları dolaşır, “Ey ahali” diye bağırarak haberleri kentlilere duyururdu. Ve yola çıktık. Bizi Karadeniz’e doğru sürüyorlardı. Ordu’ya doğru yürüyorduk. Ne yapacağımızı bilemez haldeydik. * Arka sokaktan milislerin “Haydi bakalım sallanmayın. Yola çıkma vakti!” diye bağırdığını duyduklarında ayrılık anının geldiğini anlamışlardı. Hayk ve Binnaz son kez birbirine sarıldı.
Aylar su gibi aktı. Ne gelen vardı ne de bir haber…
Parçalanmış aşklar, aileler, dostlar nice yıl yol bekledi. Hâlâ da bekleyenler var. O dönem Ermeni erkekler alınıp satıldığından ya da yol işçiliğine koşturulduğundan bekleyenlerin çoğu kadın olmuş. Tehcirden geriye dönebilenler ise “Ya hasta kadınlardı ya da karınları yüklü dönen tazelerdi” Anais M. Martin’in kitabında da anlatıcılar hep kadın. Anneannesi Arşaluys, Ayperi’nin annesi Garabet, canını kurtarmak için Malatyalı Zabit Cevdet’le evlenince adı Hayriye olan Hayganuş, yetimhanede büyüyen Keğanuş,”Saz şairi”ni arayan Azad…
Soykırımın içinden gelmiş acı dolu yüzü olan bir resim. Yaşadıkları büyük felaketten sonra hayatla kurdukları tek bağ bir gün “başkalarına” anlatabilecek gücü kendilerinde bulabilmek…
Bu coğrafyanın en kadim halklarından Ermeni halkının yaşadığı acılar, bugün bazı kesimlerce reddedilse de onlar anlatıyor. Bunca yıl bekledikten sonra buldular ümit ettikleri o gücü buldular. Yüzleşmenin pek çok yolu var. 1915’in temmuz sıcağında yola çıkanlar bugün bir kez daha yola çıktılar. Ama bu kez yüzleşmek için. Tek renk ve tek tip beklentisi içinde olanları lanetleyerek, yaşadıklarını anlatıp paylaşmak için.
Yüz yıllık suskunluğun ardından ‘tehcir artığı’ kadınların anlattıklarına kulak verelim.
Evrensel