16 Mayıs 2015
Kamp Armen’in yıkımını engellemek için başlayan direniş ile Tuzla’nın doğal güzelliğindeki kampta, yeşillikler içinde, yetimhanedeki gibi bir ortak yaşam yürütülüyor, geceleri Kürtçe, Türkçe ve Ermenice türküler söyleniyor.“Beş taş oynadığımız koridoru, çocuklarımızın ilk yürüyüşlerini, bahçedeki koşturmalarını, birlikte boyadığımız duvarları, mutfağımızı ve artan yemeklerimizi değerlendirmek için 99 adını taktığımız çorbayı, bunun gibi birçok anılarla dolu filmi acımadan kestiler. Bırakmadılar torunlarımızı da orda koşturalım ve birlikte sevelim, bırakmadılar ak saçlı olalım. Bırakmadılar.”Bu sözler tahmin edileceği üzere Rakel Dink’in. Yıkılmaması için direnişin onuncu gününe girilen Kamp Armen’in hikayesi de Rakel’inki gibi “bırakmama” üzerine kurulu. Bırakmadılar, çocuklar orada büyüsün ve kendi dünyalarını inşa etsinler. Bırakmadılar orada bir ömür süren dostluklar ve aşklar kurulsun...
Kırlangıcın yuvasının orada barınmasına izin vermediler. Yasalar yaratarak yuvayı altüst ettiler ve yuvası dağılan kırlangıçlar havada çaresizce isyan etti. Kırlangıcın yuvasını yeniden inşa etmek, büyük bir mücadele alanına dönüşüyor…
“Atlantis”
Kamp Armen (Hrant Dink’ın deyimi ile “Atlantis”) aslında kibutz deneyimleri gibi yaşayanların beraber ortak yaşamı kurdukları bir yer. Yatakhanelerde dostlukların alternatif bir eğitim modelinin örüldüğü ve toprakla bağ kurdukları bir mekan.
Bu mekana 1971 tarihinde azınlık vakıflarının mülk edinemeyeceği hükmü ile el konuldu[1]. 21 yıllık tarihinde Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden 1000’den fazla kimsesiz ve yoksul çocuğun yuvası olan kamp, vakıf öncesi eski sahibine iade edildi.
Vakıfın boş bir tarlayken satın aldığı arazide çocuklar kendi elleri ile yetimhanelerini, evlerini inşa etmişlerdi. Vakıfa işlem sonrası tazminat ödenmedi ve kendi elleri ile inşa ettikleri yuvalarına el konuldu. Mevcut direniş, tekrar ve tekrar satıldıktan sonra şimdiki sahibi Fatih Ulusoy’un binanın yıkımına başlaması ile gerçekleşti.
Yıkıma karşı birçok kişinin desteği ile mücadele büyüdü. Yıkımın başladığı gün içinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyeleri, kampın eski mezunlarından bazıları, Nor Zartonk, medya ekipleri ve birçok kişi geldi ve nöbet başladı.Kamp Armen’in yıkımını engellemek için başlayan direnişin onuncu gününde Kamp Armen’deki ana hissiyat ve kampın bekçilerinin ortak görüşü bu; Kamp Armen Gezi gibi. Tuzla’nın doğal güzelliğinde bulunan kampta, yeşillikler içinde yetimhanedeki gibi bir ortak yaşam yürütülüyor, geceleri Kürtçe, Türkçe ve Ermenice türküler söyleniyor.Kampın yeniden ortak bir yaşam alanı olması ile birlikte üretmenin ve paylaşmanın dinamiği oluştu. İlk olarak temizlik, düzen, yıkım ile ilgili durumlar ele alındı. Daha sonra başka bir eğitim üzerine atölyeler düzenlendi. Her günün programı akşam yapılan forumlar ile oluştu.Geçtiğimiz cumartesi Ani Balıkçı ile Ermenice ders yapıldı, tiyatro ve film gösterimleri gerçekleşti.
Toplumsal bellek
Neden Gezi gibi? Kampın müdavimlerinden Kerem Demirbaş’a göre;
“Gezi’de oluşan bir zaman kayma kavramı burada da oluştu. Bu sadece Ermeni meselesi değil yanında bir de emek meselesini de getirdi. Kamp Armen emeğin nasıl sadece artı değer için değil yaşamın nasıl tekrar kurulacağı açısından önemli bir örnekti. Kamp Armen başka bir dünyanın sembolü, biraz da Gezi gibi oldu. İnsanlar çadırlarını alıp geldiler. Sürekli bir ekip düzenli bir şekilde kalıyor. Bunu Türkiye’de oluşan toplumsal muhalefetin bir parçası olarak görmek de mümkün. Bu muhalefet fırsat bulduğu anda o alanı özgürleştirme amacına sahip.”
Kampın tarihinin toplumsal bellekteki yerinin korunması için mücadele ediliyor.
Ben kampta Garabet Orunöz adlı odada kaldım. Bazı arkadaşlar Rakel Dink’in bazıları da Hrant Dink’in odasında kaldı. Kampın sakinleri arasında tersanede çalışan bir işçi de var. Sabah iş, akşam direniş diyerek nöbetini aksatmıyor.Kamp Armen’in bekçileri haklı, orada başka bir yaşam, başka bir hafıza inşa ediliyor. Kamp Armen’de bugün yine yatakhanelerde dostluklar kuruluyor alternatif bir eğitim modeli örülüyor ve toprakla bağ kuruluyor. En önemlisi Ermeni halkının hafızası paylaşılıyor ve bir çok farklı kökenden gelen kişiler bir arada yaşıyorlar. Buluşulan ortak payda ise kırlangıcın yuvasını bir daha bozmasınlar diye Kamp Armen’i korumak.Kamp, Türkiyeli Ermenilerin bir mirası, aynı zamanda da hem yüzleşme hem de adalet mücadelesi… (BZ/AS)
Bianet