03 Mayıs 2015
Mıgırdiç MARGOSYAN
Kirvem,
“Büyük Reis” ya da nam-ı diğeriyle Barack Obama, “1915 Olayları”yla ilgili “ferman”ını bu yıl da nihayet noktaladı:
“Soykırım” mafiş! Var “Metz Yeghern!” (Yani kirvem, bildiğin gibi, bizim doğru telaffuzla “Medz Yeğern”, yani”Büyük Felaket”.)
Dünyanın bir “nümero”lu “Başçavuş”unun dudaklarından dökülen bu ferman Türklerin yüreğine bir nebze de olsa su serpip, onları önümüzdeki bahara kadar şimdilik rahatlatırken, buna mukabil Ermenilerin acılarına, hani deyim
Yarın, belki de yarından da yakın bir gelecekte Obama’nın tahtına oturacak bir başka zat-ı muhterem, acaba o günkü şartlar altında “kıble”sini neye göre ayarlayacak, bunu şimdilik bilemiyoruz ama, öte yandan görünen köyün kılavuz istemeyeceğini de biliyoruz ve görüyoruz ki, bir tarafta, daha da doğrusu terazinin bir kefesinde Amerikan halkının, yani “Coni”lerin “ali menfaat”leri bahis konusu olunca, anlaşılan o ki, bu “oyun” bu “vodvil” aynı minvalde sürüp gidecek.
Obama’nın, bu Büyük Reis’in ve onun koltuğuna yerleşecek “başkan”ların bundan böyle bu konuyla ilgili verecekleri fermanlar hakkında kahve fincanlarına, iskambil kağıtlarına müracaat edip, dolayısıyla “falcı”lığa soyunma huyumuzdan vazgeçip, onların yerine doğrudan doğruya bizim “yerli” Reis’lerimizin bu baptaki fermanlarına ayna tutup, böylece eskiden beri verdikleri bu fermanlara tekraren bakmak galiba daha mı doğru ne!
Mesela istisnaların kaideleri bozmadığı şu kırtıpil alemde hemen her toplumun, hemen her devletin irili ufaklı yanlışları, “falso”ları, ya tarihinde atalarından ister istemez devraldığı “iyi-kötü” mirasları varken, kimileri bu mirasın “iyü” taraflarıyla övünüp, yeri göğü inletip, bu bapta “onur ve gurur” duyarken, beri yandan ecdatlarının “kötü” mirasını görmezlikten gelip, hatta mümkün mertebe bunu halı altına süpürmeyi bir bakıma huy edinip, dahası da bu huylarını marifet sayarken, aslında kendi kendilerini kandırıp oyalanırlar ama, nafile!
Nitekim bu konuda sadece bir örnek vermek gerekirse, işte daha düne kadar Ermeni Meselesini tarihçilere bırakmanın şart olduğunu, bu konuda tarihçilerin verecekleri kararların önemine defaatle vurgu yapan, yani bir aralar başımızın, şimdilerde de cumhurumuzun başı olan muhterem zat, belki de eski bir futbolcu olmanın verdiği deneyimle, sırf eloğlunun kalesine “ofsayt”tan bir gol atmak uğruna, yıllar yılı oynadığı futbol kurallarını sanki çiğnercesine, aynı şekilde de her sene 18 Mart’ta kutlanan Çanakkkale Savaşı’nın gününü bir kalemde değiştirip, böylece Ermeni Soykırımı’nın üstünü külle örtmeye ciddi ciddi soyunurken, acaba yere göğe sığdıramadığı tarihçilerden acaba “fetva” mı aldı?
“Ecdadımız soykırım yapmamıştır!” deyu ferman buyuran cumhurumuzun başı, bu hükmünü zaten peşinen verip, bunu da kendi “mührüyle” onayladıktan sonra, öte taraftan dönüp dolaşıp ardından da bu “iş”i tarihçilere bırakmak lazım diyerek dünya aleme seslenirken, mil pardon, affedersiniz, çok özür dilerim ama, bu ne menem bir çelişki, ne menem bir perhiz, keza ne menem bir lahana turşusudur acaba?
Nitekim başımızın başı, hani nasıl derler, Ali’ye kızıp durup dururken tıpkı Veli’yi haşlarcasına, hepsi de eninde sonunda bu topraklardan sürgüne, tehcire, kafileler halinde postalandıktan sonra, içlerinden hasbelkader geride kalan “kılıç artıkları”nın torun ve torbaları olarak yaban elleri mesken tutmuş, “diaspora”da yaşayan Ermenileri her defasında lisanı keyifle sigaya çekerken, diğer yandan hepsi de bu ülkenin sözde “birinci sınıf” olan Ermeni vatandaşları, keza kaçak yollarla gelip buralarda çalışan “gariban” Ermenileri “deport” etmekten ya da “emanet” diye nitelemekten dem vurmak fazlasıyla ayıp olmuyor mu, “reis” hazretleri!
No! Soykırım sadece kılıçla olmuyor, unutmayalım ki dil yaresi kılıçtan keskindir!
Devam edeceğiz Kirvem!..
Evrensel