26 Mart 2015
Geçen ay, Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Shavarsh Kocharyan’ın bir Ermeni televizyon kanalıyla yapmış olduğu bir mülakattan kesitler yayınlanmıştır.
Mülakat sırasında kanalın spikeri Petros Ghazaryan, Kocharyan’a sürekli olarak Ermenistan’ın Türkiye’nin sınırlarını tanıyıp tanımadığını sormuştur. Kocharyan ise net cevaplar vermemiş ve mülakatı başka konulara saptırarak devamlı soruyu cevaplamaktan kaçınmıştır. Soruya cevap vermekten kaçınma hadisesi, Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi için imzalanan 2009 Protokoller üzerinden gerçekleşmiştir. Spiker Ghazaryan’ın Ermenistan’ın Türkiye’nin mevcut sınırlarıyla ilgili tutumunun ne olduğunu öğrenmek konusundaki ısrarı, Bakan Yardımcısı Kocharyan’ın ise soruya cevap vermemek konusundaki ısrarı bir süre sonra komik bir hal almıştır. Soruya cevap vermekten kaçınma hadisesi, spikerin şu açıklamayı yapmaya çalışmasıyla başlamıştır: “[Ermenistan olarak] Günümüz Türkiye’sinin sınırlarını tanıdığımızı belirten Protokolleri imzaladığımızda…” Ancak Kocharyan bu açıklamaya müdahale etmiş ve Protokollerde böyle bir şeyin olmadığını ifade etmiştir. Spiker aynı şekilde devam etmeye çalıştığında ise Kocharyan, sınır tanımanın uluslararası hukukun belgeleri çevresinde olduğunu söylemiştir. Spiker meseleyle ilgili ısrarını devam ettirdiğinde ise, Kocharyan bu tür bir belgenin var olmadığını ima etmiş ve Protokollerin Kars Antlaşmasından (1921) hiç bahsetmediğini eklemiştir.
Burada belirtilmelidir ki; Kars Antlaşması, Türkiye’nin Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyet cumhuriyetleriyle olan sınırlarını belirlemiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan Ermenistan, Kars Antlaşmasının geçerliliğini kabul etmemiş, bunun yerine (Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarının tamamının bölüştürülmesini öngören) Sevr Antlaşmasının geçerli olduğu fikrini yaymaya çalışmıştır. Ancak Sevr Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu tarafından hiçbir zaman onaylanmamış ve ardından da Lozan Antlaşması (1923) tarafından hükümsüz kılınmıştır.
Mülakata dönülecek olursa: Kocharyan son beyanatını yaptıktan sonra, spiker o zaman bunun Ermenistan’ın Türkiye’nin sınırlarını tanımadığı anlamına mı geldiğini sormuştur. Kocharyan, Türkiye’nin Kars Antlaşmasının Protokollerde yer alacağını hayal etmiş olduğu, ancak bunun gerçekleşmediği şeklinde cevap vermiştir. Kendisi daha sonra Türk siyasetinden bahsederek konudan sapmış ve eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın 2009 yılında Türkiye’nin, Türkiye-Ermenistan sınırını tanımadığını söylemiş olduğunu iddia etmiştir (oysa Baykal tam tersini; yani Ermenistan’ın, Türkiye-Ermenistan sınırını belirlemiş olduğunu ifade ettiği Kars Antlaşmasını tanımayı reddettiğini söylemiştir[ii]).
Kocharyan’ın konuyu bu şekilde saptırmasının ardından spiker, Kocharyan’ın soruya cevap vermemiş olduğuna dikkat çekmiştir. Kocharyan tuhaf bir şekilde soruya cevap vermiş olduğunu belirtince, spiker basit bir şekilde şunu sormuştur: “Ermenistan, Türkiye’nin sınırlarını tanıyor mu, yoksa tanımıyor mu?”
Böyle basit bir soruya, basitçe “evet” veya “hayır” cevabının verilmesi gerektiği düşünülebilir. Ancak Kocharyan, Ermenistan’ın önkoşullar olmadan ikili ilişkilerin normalleştirilmesi yönündeki hedefinden bahsederek soruyu cevaplamaktan kaçınmakta ısrar etmiştir. Bunun üzerine spiker aynı soruyu tekrar sormuştur. Sanki önemliymişçesine Kocharyan, “Peki, bu mesele hakkında siz ne düşünüyorsunuz?” diye sormuştur. Spiker, doğal olarak, bu meseleyle ilgili fikirlerinin önemli olmadığını belirtmiştir. Bunu takiben Kocharyan, diplomatik ilişkiler kurulmadan sınırların tanınması hakkında konuşmanın bir anlam ifade etmediğinden bahsederek, tartışmayı yine başka bir tarafa yöneltmeye çalışmıştır. Spiker, sınırların tanınması için diplomatik ilişkilerin kurulmasına gerek olmadığını belirtmiş olsa da bu nafile olmuştur.
Bu aşamada spiker, sorunun cevabını almak için başka bir yöntem denemiştir. Spiker, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan tarafından bu Ocak ayında bir törenle beyan edilen “Ermeni Soykırımının 100. Dönüm Yılı Hakkında Pan-Ermeni Bildirgesi”e atıfta bulunmuştur. Bildirgenin Sevr Antlaşmasına ve ABD Başkanı Woodrow Wilson’un Hakem Kararın (Osmanlı İmparatorluğu topraklarının önemli bir bölümünü Ermenilere verilmesini içeren bir karardır. Oysaki verilmesi öngörülen topraklarda Ermeniler çoğunluk olmaya bile yaklaşamıyordu) atıfta bulunmasına işaret eden spiker, bu tür atıfların Türkiye’nin toprak bütünlüğünün tanınması açısından ahlaki bir sorun teşkil edip etmediğini sormuştur. Sorulara cevap vermekten kaçınmadaki müthiş becerisini tekrar sergileyen Kocharyan, Ermenistan’ın tutumunun Protokollerde açıkça temsil edildiği şeklinde anlamsız bir cevap vermiştir (oysa kendisi geçmişte, bir başka vesilede, Bildirgenin her katmandan Ermeni’nin isteklerini ve fikirlerini temsil ettiğini söylemiştir[iii]).
Spiker için Kocharyan’ın bu cevabı, Türkiye’nin sınırlarının tanınması konusunda Ermenistan’ın net bir tutumu olmadığı anlamına gelmiştir. Kocharyan, spikerin bu yorumuna katılmamış, Protokollerde Ermenistan’ın tutumundan bahsedildiğini belirtmiştir. Spiker, o halde Ermenistan’ın tutumunun ne olduğunu sormuştur. Kocharyan soruyu yine cevapsız bırakmış, Ermenistan’ın sadece Protokollerde söylenenleri tanıdığını ifade etmiştir (ayrıca yine gereksiz yere Deniz Baykal’dan bahsetmiştir). Artık yorulmuş olan spiker, “Sayın Kocharyan, ben çok basit bir şeyi anlamaya çalıştığımı düşünüyorum” demiştir. Esas soruya cevap vermemekte kararlı olan Kocharyan ise, Türkiye’yi ilişkilerin kurulmasını önkoşullara bağlamakla suçlamıştır.
Böylece Kocharyan başarılı bir şekilde; Ermenistan Türkiye’nin sınırlarını tanıyor mu yoksa tanımıyor mu sorusunu cevaplamaktan kaçınmış, cevabı öğrenmekte kararlı olan spikeri alt etmiştir.
Aslında bu basit sorunun cevabı da basittir: Ermenistan’ın, Türkiye’nin sınırlarını tanıma konusunda muğlak bir tutumu vardır. Bu muğlak tutum; sadece Kocharyan’ın soruya cevap vermekten kaçınmasından değil, aynı zamanda Pan-Ermeni Bildirgesi’nin Sevr Antlaşmasına ve Wilson’un Hakem Kararına atıf yapmasından da belli olmaktadır. Bildirgeyle ilgili olarak, Kocharyan bir başka vesilede şunu söylemiştir: “Bazı insanlar, Sevr Antlaşmasından herhangi bir şekilde bahsedildiği anda paniğe kapılıyorlar. Neden böyle yaptıklarını anlayamıyorum. Pan-Ermeni Bildirgesi, Ermenistan’ın Sevr Antlaşmasında bahsedilen sınırlara ulaşmayı hedeflediğini söylemiyor ki. Bildirgenin tek dediği şey, bizim bu Antlaşmaya ‘değer verdiğimizdir’.”[iv] Bu beyanat laf cambazlığından başka bir şey değildir. “Değer vermek” burada kulağa zararsız gibi gelse de, bu aslında Ermenistan’ın Türkiye-Ermenistan sınırı hakkında başka niyetleri olduğu anlamına gelmektedir. Ancak Ermenistan, Türkiye-Ermenistan sınırına fiziksel olarak karşı çıkma kapasitesine sahip olmadığı için, bunun yerine sözel olarak karşı çıkmaktadır.
Komşu bir ülkenin toprak bütünlüğüne saygı göstermek, iyi komşuluk ilişkilerinin kurulması ve muhafaza edilmesi için bir önkoşuldur. Türkiye’nin aksine Ermenistan, her nedense, iyi niyetin bir belirtisi olan bu saygıyı bir türlü gösterememektedir. Ermenistan bu saygıyı göstermediği sürece de bu mesele, iki ülkenin ilişkilerinin normalleştirilmesi önünde büyük bir engel teşkil etmeye devam edecektir. Son olarak belirtilmesi gerekir ki, Ermenistan’ın sınırlarla ilgili olan revizyonist tutumu Türkiye’ninkilere mahsus değildir, aksine tüm komşularının sınırlarına yöneliktir. Bu revizyonist tutuma en somut örnek, aleyhinde dört Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı bulunmasına rağmen, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının %20’sini işgal etmeye devam etmesidir.
Turkishny