01 Eylül 2013
Halep’in zengin ve elit kesimleri, soluğu Lübnan’da veya Avrupa’da aldı. Geride kalanların kaderi ise Suriye rejiminin kaderine bağlı. Çoğunlukla muhafazakar olmalarına rağmen Halep’teki Hıristiyanlar, mevcut rejimde sahip oldukları sosyal ve dini özgürlüğü kaybetme korkusu yaşıyorlar.
Halep, nam-ı diğer “Küçük Suriye”, ulusu oluşturan farklı etnik ve dini grupların kaynaştığı örnek bir şehirdir. Halep’te yaşayan Hıristiyanlar ise genellikle kilise etrafında kümelenmiş mahallelerde, birbirlerine kenetli bir yaşam sürdürmektedirler.
Halep’in bazı bölgelerini “Hıristiyan” bölgesi olarak tanımlamak yerinde olacaktır, tabii bu tanımla herhangi bir ayrımcılık, kendini soyutlama veya dışlanma durumunu ima etmek söz konusu değildir. Bu bölgelerde başka inançlara sahip kişiler de yaşamaktadır ve birbirleriyle gayet iyi geçinmektedirler. Asıl belirtmek istediğim, bölgede ağırlıklı olarak Hıristiyanların yaşıyor olmasıdır.
Cephe hattındaki mahalleler
Kör talih bu öyle ya, Halep’teki bu Hıristiyan mahallerinin neredeyse tümü ya cephe hattındaki ya da yakınındaki kontrol noktaları arasında sıkışıp kalmış durumdalar. Özellikle Ermeni Hristiyan azınlığının yaşadığı Midan bölgesi, aylar süren şiddetli müdahalenin cephelerinden biri. Midan bugün hâlâ düzenli aralıklarla bombardımana maruz kalıyor, bu sebeple bölge sakinlerinin bir kısmı Midan’ı çoktan terk etmiş durumda. Kimisi Lübnan’a gitmiş, kimisi de Suriye pasaportu olanlara çalışma ve oturma izni tanınmadığından, öncelikle Ermeni pasaportu ve vatandaşlığına başvurmak için Ermenistan’a, ardından da Avrupa’ya veya Körfez’e yerleşmek için ayrılmışlardır. Bir asır öncesine kadar zulümden kaçarak Halep’e sığınan Ermenilerin bugün aynı şeylere Halep’te maruz kalıyor olmaları, bir hayli üzücü ve ironik! Şartlar böyle gerektirmeseydi, Halep’ten kaçmak isteyeceklerini pek zannetmiyorum. Zira Ermeniler, Halep halkının geri kalan kısmıyla oldukça keyifli bir yaşam sürdürmekteydi. Öyle ki, diğer hiçbir etnik gruba -özellikle de Kürtlere- anadilinde eğitim hakkı tanınmazken, Suriye’de Ermenilere anadillerinde eğitim veren özel okullar kurma hakkı verilmişti. Ayrıca Ermeniler, kendilerinin seçtiği temsilciler aracılığıyla Suriye parlamentosunda da yer edinmişlerdi.
Cihatçıların ilk hedefi yaşam tarzı
Tıpkı Arap Hıristiyanların elit kesiminin Halep’ten kaçtığı gibi, Halep’in zengin ve elit kesimleri de soluğu Lübnan’da veya Avrupa’da aldı. Geride kalanların kaderi ise Suriye rejiminin kaderine bağlı. Onlarınki itaat, ideoloji ya da rejim aşkından değil, korkudan ve mecburiyetten kaynaklı bir durum. Geçen gün Hıristiyan bir arkadaşım isyancılar hakkında bana şöyle dedi: “Eğer canımı alamazlarsa, yaşam biçimimi elimden alırlar.” Çevreye şöyle bir göz attığınızda, ne demek istediğini çok daha kolay anlayacaksınızdır. Çoğunlukla muhafazakar olmalarına rağmen Halep’teki Hıristiyanlar, gerek sosyal yaşantılarında, gerekse kılık kıyafet konusunda bölgenin diğer sakinlerine kıyasla daha liberal bir tutuma sahipler ve mevcut rejim bünyesinde sahip oldukları bu sosyal ve dini özgürlüğü kaybetme korkusu yaşıyorlar. Onların yaşam biçimleri, isyancıların ilk hedefi olacağa benziyor. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi, El Kaide ve aşırı İslamcı grupların gerçekleştirdiği isyanların mağduru, Suriye’deki Hıristiyanlar olacak. Zira geçtiğimiz ay İtalyan Cizvit papazı Paolo Dall’Oglio’nun El Kaide tarafından kaçırılması ve Halep’te yabancı uyruklu mücahitler tarafından kaçırıldığı söylenilen Yohanna İbrahim ve Bulos Yazıj isimli iki Ortodoks piskoposun dört aydan beri kayıp olması gibi olaylar bu durumu açıkça ortaya seriyor.
İşte bu gibi nedenler yüzünden, Halep Süleymaniye’de olduğu gibi kontrol noktalarında ellerinde silahla kendini savunan genç Hristiyan erkeklere rastlamak işten bile değil. Kimisi uzun saçlı ve dövmeli olan bu genç adamların çoğu buranın yerlisi. Kimi zaman eşleri veya arkadaşlarıyla muhabbet edip dolaşırken rastladığımız bu genç adamlar, çevrelerinde kahraman gibi görülüyorlar.
Gönüllü askerler
Birkaç hafta önce civarda dolaşırken, sırtında AK-47 tüfeği asılı, güneşten yanmış, haki renk giyimli genç bir adama ilişti gözlerim. Hafızamı şöyle bir yokladım; “George! Sen misin” diye seslendim, “Ne kadar değişmişsin, zayıflamışsın, esmerleşmişsin!” dedim. O da beni tanımakta gecikmedi, ayaküstü sohbetimizin ardından öğrendim ki lise yıllarından tanıdığım George, “siyasi istihbarat” adına 3 aylık bir görev için gönüllü olmuş. “Küçük bir eğitimden geçtikten sonra bizlere silah ve mühimmat sağlıyorlar. En iyisi de kendi mahallemizde ya da civarında konumlandırılıyor olmamız. Gerçi aldığımız maaş çok da fazla sayılmaz” dedi George. Yaptığı işten memnun olup olmadığını, sözleşmeyi uzatmayı düşünüp düşünmediğini sorduğumda ise “Hayır, Venezuela’da akrabalarım var, işim biter bitmez onların yanına gideceğim” dedi. George’un hikayesi oldukça tipikti; tüm bu belirsizlik, baskı ve korku arasında, bu belki de yapabileceği en mantıklı tercihti. Onun gibi daha binlerce insan da böyle yapmıştı zaten.
Tabii yalnızca kendi evlerinin önünü korumakla kalmıyorlardı. Suriye ordusunda gönüllü olanların çoğu Halep’teki pek çok cephede de savaşıyordu. Kardeşlerini yakinen tanıdığım Selim Nahhas adındaki Hristiyan gencin üzücü hikayesi de bunlardan bir tanesi. Kendisi geçtiğimiz ay Halep’te isyancılara karşı mücadele ederken yaşamını yitirdiğinde henüz 19 yaşındaydı. Ailesinin onun adına açtığı bir Facebook grubunda, yürek yakan mesajlar ve ona ait fotoğraflar paylaşılıyor. Nahhas’ın hikayesindeki en can alıcı nokta ise kendi ailesinin de aslında rejime karşı olması ve ayaklanmalarda yer almış olması. Bütün bunlar Halep’in 2012 yazında isyancılar tarafından işgal edilmesinden ve atılan havan topları yüzünden Nahhas’ın birçok arkadaşını ve komşusunu yitirmesinden öncesine kadardı. O günden sonra, Halep’te çok şey değişti.