12 Temmuz 2013
Darbecilerin `İç Tehditler` raporunda Ermeniler mutlak düşman olarak nitelendiriliyor. Ayrıca tehcirin de yasal ve haklı bir politika olduğu savunuluyor.
12 Eylül darbe davasına Genelkurmay Başkanlığı tarafından gönderilen “ Türkiye ’ye Yönelik İç Tehdit” raporunda, Hıristiyan azınlıklara ilişkin fişlemeler de yer alıyor. Ermenilerin ağır bir dille eleştirildiği raporda, 1914 olaylarının “yasal ve haklı olduğu” savunuluyor. Raporda, Rumların Ermenilerle işbirliği içinde oldukları savunulurken, ayrıca Süryani ve Yahudilerin de dikkatle izlenmesi tavsiyesinde bulunuluyor.
12 Eylül darbesinden 3 ay önce “çok gizli” ibaresiyle hazırlanan ve Kenan Evren imzasıyla Haziran 1980 tarihinde tugay ve alay komutanlıklarına gönderilen “Türkiye’ye Yönelik İç Tehdit” isimli raporda, başta Ermeniler, Rumlar olmak üzere diğer Hıristiyan azınlıklara ilişkin ilginç değerlendirmeler yer alıyor. Raporda, “Yıkıcı ve Bölücü Faaliyetler” bölümünde Ermenilere ilişkin anlatımlara de yer veriliyor.
Düşüncesiz Ermeniler
Ermeni meselesinin tarihsel gelişiminin anlatıldığı raporda, 1913 yılında sorunun tekrar gündeme geldiği aktarılarak şöyle deniliyor: “1913’te Ermeni meselesi tekrar gündeme geldi. 1914-1915 yılında Ermeni çeteleri doğu cephesinde devamlı olarak Ruslarla işbirliği halindedir. Müslüman – Türk ahaliye saldırılar düzenlenmektedir. Bu şekilde başlayan hareketler 1918 yılına kadar karşılıklı olarak devam etti. Ve Ermeni komitacılarının düşüncesizlikleri ve Avrupa devletlerinin insanlık düşüncesinden yoksun anlayış seviyeleri yüzünden binlerce günahsız sivilin karşılıksız ölümüne sebep oldu.”
1.5 milyon Ermeninin hayatını kaybettiği tehcir olayının mevzuata uygun ve haklı olduğu da ifade edilen raporda, “Birinci Dünya Savaşında Osmanlı ordusu Ermenilerin hıyanet ve cinayetlerinin yoğunlaşması üzerine, bunların savaş bölgesi dışındaki yerlere nakledilme zorunluluğu doğmuştur. Bu husustaki uygulama o zaman yürürlükte bulunan mevzuata tamamen uygun olup, haklıdır da. Ayrıca bu dönemdeki Ermeni kayıpları bir buçuk milyon değil 50-100 arasındadır. Bu dönemdeki Türk kayıpları ise çok daha fazladır. Ve olaylar Türklerin olan Osmanlı İmparatorluğu’nda cereyan etmektedir” deniliyor.
Piyon suçlaması
Raporda “tehcirin yasal ve haklı olduğu” tespiti yapıldıktan sonra, Türkiye’deki Ermeni faaliyetlerine ilişkin uyarılara yer verilerek şöyle deniliyor: “Bugün de muhtemeldir ki atalarının Avrupa devletlerinin siyasetine alet oldukları gerçeğini bir türlü kavramayan Ermeni gençler, o dönemin kışkırtıcı yayınlarının da etkisinde kalarak aynı oyunun günümüzdeki piyonları olarak gerçek suçlular yerine günahsız Türk diplomatlarına saldırmakta ve Türkiye’de çeşitli terörist olaylara karışmaktadırlar. Yurdumuzdaki Ermeni miktarı 45 bin İstanbul ’da, 15 bin kadar da Anadolu’da olmak üzere 60 bin kadardır. Anadolu’daki Ermeniler Hatay, Mardin, Siirt ve Urfa’da ikamet etmektedirler.”
Raporda İstanbul Ermeni Kilisesi mensuplarının faaliyetleri de ‘sakıncalı’ bulunarak şu değerlendirmeler yapılıyor:
“Son yıllarda İstanbul Ermeni Kilisesi’nin mensuplarının bir takım faaliyetleri yürüttükleri haber alınmaktadır. 1967 yılından itibaren Doğu Anadolu’daki Ermeniler İstanbul’a göç etmeye başlamışlardır. Bundan Türk- Yunan anlaşmazlığının ve Varto depreminin etkisi vardır. Bu yolla İstanbul’da yoksul Ermeni çocukları Aramyan Uncuyan ve Anarat Hıgutyun okullarında eğitilerek yetiştirilmektedirler. Bu göç esnasında İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi bu insanların yoksulluğunu çeşitli vasıtalarla dünya kamuoyuna iletmek suretiyle konuyu istismar etme gayreti içinde görülmüştür. Patrikhanenin Ermenileri İstanbul’da toplayarak Ermeni varlığını devam etirmek istedikleri değerlendirilmektedir. Patrikhanenin faaliyetleri meyanında; yoksulların Kumkapı Meryem ana kilisesi müştemilatında barındırılmaları, küçük çocukların yetimhanede yetiştirilmeleri, Ermeni okullarına kaydedilmeleri gösterilebilir. Öte yandan, seçilen bazı öğrenciler Üsküdar Ruhban Okulu’na, Kıbrıs’taki Ruhban Okulu’na ve yurt, dışındaki diğer ruhban okullarına gönderilmektedirler. Ermeniler isimlerini Ermeniceye çevirmek için teşvik edilmekte, cemaat içinde dayanışma çalışmaları arttırılmaktadır.”
‘KÜRTÇÜLERLE İŞBİRLİĞİ YAPIYORLAR’
Ermenilerin, yurtdışında özellikle Kürtçülerle işbirliği halinde olduğu da savunulan raporda şöyle devam ediliyor: “1979 yılı başlarında, yurtdışında bazı Ermenilerin özellikle Kürtçülerden pasaport satın alma gayreti içinde bulundukları haber alınmıştır. Ermenilerin bu faaliyetlerinin amacının örgütlenme veya Türkiye’de bazı cinayet veya sabotaj faaliyetlerine katılma olabileceği kıymetlendirilmektedir. Ayrıca Suriye’de Filistinlilerle işbirliği halinde kurbağa adam yetiştirdikleri, Türkiye’deki bazı deniz tesislerine sabotaj düzenlemeye çalıştıkları hakkında haberler de alınmıştır. Sırf intikam duygusu ile yurdumuzdaki anarşik olayları desteklemeleri ya da bizzat düzenlenmeleri beklenilmelidir. Burada devletimize yönelik tarihi tehdit tüm çıplaklığıyla görülmektedir.”
Rumlar hâlâ faal
Raporda “Yıkıcı Bölücü Faaliyetleri” başlığında Rumların faaliyetleri de analiz ediliyor. Raporda, “Tarihi gerçekleri dikkate alan TBMM hükümeti galip olarak savaşı kazanmanın avantajı ile Misak-ı Milli hudutları içinde bulunan Rumları mübadeleye tabi tuttu. Ancak Fener Rum Patrikhanesi varlığını sürdürdü. Megalo idea safsatası tarafından şartlandırılan ve çoğunluğu İstanbul’da yaşayan Rumların çabalarının yoğunluk merkezinin bu ideolojiye hizmet yönünde olması doğaldır” deniliyor.
Süryanilere dikkat
Raporda Yahudilerin de yurtiçinde sınırlı da olsa yıkıcı faaliyetlerde bulunma ihtimalinin dikkate uzak tutulmaması gerektiğine işaret ediliyor. Ancak Yahudilerden yakın bir gelecekte önemli bir tehdit beklenilmediği vurgulanıyor. Raporda, Süryanilere ilişkin bir başlık da bulunuyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 35 bin kadar Süryaninin yaşadığı ve bu grubun yıkıcı bir tespiti bulunmadığına işaret edilerek şu uyarı yapılıyor: “Bununla beraber bu azınlığın da olağanüstü durumlarda ulusal sorunlarımıza karşı kayıtsızlık içinde bulunmaları beklenmelidir.”