15 Mayıs 2013
Ermeni Mimar Kevork Özkaragöz, 1994’te tasarladığı Okmeydanı’ndaki Hacı Bektaş Veli Cemevi’nde ilk defa dede postunda oturmuştu. Balıkesir Gönen’de ise Belediye Başkanı’nın çağrısıyla ilk kez bir cami tasarladı, caminin açılışında cuma namazında safa durdu ve dua etti. İki yapıyı da ücret almadan tasarlayan mimar, ayrıca Surp Vortvots Vorodman gibi birçok kilise restorasyonunu da üstlenmiş.
1994’te Okmeydanı’ndaki cemevini tasarlamadan önce dört ay boyunca Alevilik konusunda araştırmalar yapmış, cem ayinine katılmış, dedelerle uzun sohbetler yapmıştı. Gönen’deki cami projesi için de araştırmalar yaptıktan sonra halk görüşü almak için caminin üç boyutlu projelerini Gönen’de kahvehaneye astırmış. Gelen olumlu tepkiler üzerine yapıyı hayata geçirmeye karar vermiş.. Günümüzde bile Ermeni bir mimara cami projesi çizdirmenin büyük cesaret örneği olduğunu düşünen Özkaragöz, “İbadet yapısı benim için tektir. Kuran’ı da İncil’i de baştan sona okumadım, tasarımcı olarak beni ilgilendiren, mekânın tanrıyla aramızdaki buluşmayı ne şekilde sağladığı. İlla dindar olmak da gerekmiyor, ateist mimar da cami-kilise tasarlayabilir” diyor.
Cuma namazında saf tuttu
Özkaragöz, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara’nın camilerin ancak Müslüman mimarlar tarafından yapılabileceği açıklamasını ‘kaygılı’ bir açıklama olarak değerlendiriyor. Osmanlı’da ünlü Ermeni mimar aile Balyanlar’ı örnek veriyor, sonra da cumhuriyet dönemi mimarlarından Ara Aratan’ın 10’a yakın cami tasarladığını anlatıyor. Onun için mimarlık, aile mesleği. Büyükdedesi Arakel Usta, Malatya ’da Yeni Camii’nin ceviz ağacından kalem işi minberini yapmış. Dedesi de Malatya valisi tarafından 1935’te Erzincan depreminden sonra resmi binaları yapması için görevlendirilmiş.
Özkaragöz, yedi yıldır çeşitli projeler yaptığı Balıkesir-Gönen’deki cami projesini belediye başkanından almış. Açılıştan önce yaşadıkları heyecanı ise şöyle anlattı: “Belediye Başkanı, açılıştan önce bana yerel gazeteleri uzattı. Olumlusu da var olumsuzu da. Biri ‘cami mi kilise mi’ diye koca bir başlık atmış. ‘Acaba yanlış bir şey mi yaptım’ dedim. Sonra açılışta üç müftü de ayrı ayrı teşekkür etti, ‘Biz artık klasik cami görmekten bıkmıştık’ dediler. Belediye başkanına, “Daha önce cemevi yaptım, dede postunda oturdum. Kiliselere zaten giderim, Hıristiyanım, her pazar olmasa da iki üç pazarda bir mutlaka kiliseye giderim. Cami ilk açıldığında namazda ben de safta duracağım” dedim. İlk başta şaka sandı, ama sonra ikinci safta durarak ibadet etmeye gelen Müslüman kardeşlerimle birlikte ben de kendi inancıma göre dua ettim cuma günü, Allah’a yakardım. Okmeydanı’ndaki cemevi kullanılmaya başladıktan sonra iki kere dede postundan izledim semahlarını… Hepsinin ben aynı noktaya gittiğini bildiğim için bu yapıları da ayırt etmem. İbadet yapısı benim için tektir. Toplumsal yaşantımızda da bu noktaları ön plana çıkarırsak bugün Türkiye ’nin yaşadığı bazı sıkıntıları yaşamamış oluruz.”
Plevne Camii’ni yaparken esin kaynakları hakkında da bilgi veren Özkaragöz şunları söyledi: “Giriş taç kapıdır, Selçuklu tarzını anımsatır. Birebir alıp koymadık, sadeleşmiş çizgilerini kullandık. Plevne Camii’nin en önemli tasarımlardan biri minarenin oturduğu dört ayaklı kaidedir, Diyarbakır ’daki dört ayaklı minareden esinlenerek altından kapı şeklinde kullandık. Gönenlilere bu çok farklı ve ilginç geldi. ”
‘Bence Çamlıca Camii projesi zorlama bir iş’
Mimar Özkaragöz, Çamlıca Camii projesini ‘zorlama bir proje’ diyerek eleştirmekten çekinmiyor: “Çamlıca boğaza siluet veren bir tepedir. Boğaz’da cami inşa edilmiştir ama hep su kenarı camileridir. Siz bunu getirip tepeye taşımaya kalkarsanız bu coğrafyaya ihanet etmiş olursunuz, Boğaz coğrafyasını hiçe sayarsınız. Bu alışkanlık Çamlıca’da başlar diğer tepelere geçer. Bu bana göre Tarihi Yarımada’dan rol çalma yarışıdır. Projelerin birçoğunu inceledim, zaten birinci proje seçilemedi yarışmada. Yarışma da elde edilen proje de yanlış bana göre.”
Son zamanlardaki Selçuklu-Osmanlı trendine de tepki gösteren Özkaragöz şunları dile getirdi: “Bunlar dayatmadır, ters teper. 27 yıldır bu mesleği yapıyorum tek tipleşmeye hep karşı oldum. Mimar özgürdür, kafasını boşaltır, önüne gelen proje neyi gerektiriyorsa onu yapar.”
‘Cemevi nedir dedim’
Cemevi projesini nasıl yaptığı ile ilgili de konuşan Özkaragöz, “1994’te dönemin Şişli Belediye Başkanı Gülay Aslıtürk, Okmeydanı’nda bir cemevi tasarlamamı istedi. İlk tepkim ‘Cemevi nedir?’ oldu. Sonra dört aylık bir araştırma sürecine girdim. Göztepe’deki Şah Kulu Dergâhı’na gittim. Dedelerle konuştum. O zaman bulabildiğim sayılı kaynaktan cemevlerinin özelliklerini araştırdım. Sonunda ortaya çıkan yapı, Türkiye’de tasarlanmış ilk cemevleri arasında yerini aldı”dedi. Mimar Kevork Özkaragöz, cemevleri ile ilgili bu günlerde hâlâ devam eden sıkıntıları da eleştirip şunları söyledi: “90’ların başında cemevleri mantar gibi üretilmeye başlamıştı. Birçoğu mimari hizmet almadan, yöre insanları tarafından yapıldı. Sonra Alevilik din midir, inanç mıdır tartışmaları başladı. Biz mimar olarak ‘din midir’ tartışmasına girmeyiz. Önemli olan, Alevi inancına bağlı insanların o mekânda nasıl huzur bulduklarıdır.”