21 Nisan 2013
Toplumların kimliği ve düzeni tarihsel gelişiminin ürünüdür. Neyi anımsamak isteriz? Neyi bilinçaltına iteriz? Biz kimiz? Hiç bir şekilde içinde bulunmak istemediğimiz durum hangisidir? Örnek aldığımız kişiler ve kahramanlarımız kimlerdir? Türkiye toplumunun büyük bir kesimiyle birlikte, ülke dışında yaşayanlar da bu soruları bir dönem kendi yurttaşlarına karşı uygulanan toplu katliamlara karışmış olan kişilere kesinlikle hak etmedikleri hürmeti göstererek kaygı verici bir şekilde yanıtlamakta.
Mahkeme kararıyla hüküm giymiş katliam planlayıcı ve uygulayıcısı olan kişilerin saygın milli kahramanlar ve vatansever şehitler konumuna getirilmesi, etaplar halinde gerçekleşti. 1919 yılında Osmanlı Divan-ı Harp Mahkemesince hüküm giyen ‘Jöntürk’ devlet adamları ve parti kadrolarının Türkiye Cumhuriyetince affa uğramasıyla başlayan bu süreç, 1915 yılında el konulan Ermeni mülkünün devredilmesi (31.05.1926, 882. madde), ‘iade-i itibarla topluma geri kazandırılan’ soykırım suçlularının yakınlarına yaşam boyu maaş bağlanması ile suçlulara ait mezarların anıt ve ziyaret alanı haline getirilmesi, heykellerle bezenmesi, adlarının kamuya ait binalara, özellikle okul ve camilere verilmesi, mahalle ve caddelerin katillerin isimleriyle onurlandırılması şeklinde devam etmiştir.
Araştırmamız iki ürkütücü gerçekle sonuçlandı. İlki, Hıristiyan yurttaşlarının soykırım uygulayarak imhasından sorumlu olan bu kişilerin varlıklarının günümüz Türkiye’sinde, Kıbrıs’ta ve hatta Berlin’de aleni bir şekilde devam etmekte olduğunu göstermektedir. İkincisi ise, bu durumun bunca yıl içerisinde azalarak değil, aksine çoğalarak değiştiği doğrultusundadır.
Çalışmamız bu iki eğilimi belgelemektedir
aykiridogrular.com