30 Aralık 2012
Bugüne kadar 16 bin öğrenci mezun etti. "Sevimsiz konudur, başkası anlatsa dinlemem" dediği muhasebeyi o anlattığında derslikler, amfiler doldu taştı. Sadece Defter-i Kebir’i değil, nezaketi, zarafeti, hayattaki dengeleri de öğretti. Mezun olduğu Robert Kolej’de, 1956’da tesadüfen başladığı öğretmenliğini, aynı kampusta sürdürüyor.
Boğaziçi Üniversitesi’nin meslekte 50 yılını kutlayan efsanevi öğretmeni. Yıllar öncesinin mezunlarıyla ilgili notlarını, mektuplarını, fotoğraflarını özenle saklıyor. İşte Rahmi Koç ve Talat Halman’ın sınıf arkadaşı, Tansu Çiller, Güler Sabancı, Suna Kıraç gibi ünlülerin unutamadığı papyonlu hocası Arman Manukyan’ın İstanbul’un Fener semtinde başlayıp Emirgan’a uzanan 75 yıllık hayat öyküsü.
İstanbul’da Eminönü’ndeki Manukyan Biraderler kundura mağazasının kapısından annesinin kolunda giren genç kız, Artin Usta’nın ilk bakışta dikkatini çekmişti. 19 yaşındaki Eliz’le bir kez daha karşılaşmak için formül bulmalıydı. Aldıkları ayakkabıyı paketlerken içine fark ettirmeden makası koydu. Birkaç gün sonra Eliz geri geldi, konuştular. Ardından annesini gönderdi, Eliz’i istetti. Bir yıl sonra, 1930’da evlendiler.
Artin Usta 30 yaşındaydı. Sultanahmet Sultanisi’nden mezun olmuş, hemen ardından 15 yaşında Çanakkale’de savaşmaya gitmişti. İstiklal Madalyası’nı gururla saklardı. Osmanlıca’yı çok iyi bilirdi, edebiyata meraklıydı.
Fener semtinde Manukyan Ailesi’nin 16 ferdinin birlikte yaşadığı Tahta Minare Mahallesi Şerbethane Sokak’taki beş katlı apartmanın bir dairesi genç çifte ayrıldı. Bir yıl sonra, 1931’in 24 Mart’ında ilk çocukları Arman, bu apartmanda dünyaya geldi. İlk üç katı kışlık, teraslı üst katları yazlık gibi kullanılan binada sevgiyle büyüdü. Halalar, enişteler, büyükanne ve büyükbaba, dadılarla birlikte geçti günleri. Haşarı bir çocuktu. Kedileri beşinci kattan atar, yoldan geçen simitçileri taşlar, yoğurtçunun sepetini devirirdi. Ne sırtında kırılan sopalar ne de babasının şamarları değiştirebildi onu. Mahalle yaka silkti.
İlkokula başlama çağı geldiğinde Eliz Hanım’ın isteği üzerine Şişli’de Abide-i Hürriyet Caddesi’ne taşındılar. Ailenin ikinci çocuğu Ferdi doğdu, Arman ise Pangaltı Lisesi’nde anasınıfına yazıldı. Ertesi yıl, 1938’de ilkokula başladı.
VEHBİ KOÇ, OĞLUNA NE TEMBİH EDERDİ?
İlkokuldaki Türkçe öğretmeni Hakkı Bey, Yurt Bilgisi öğretmeni Selanikli Selami Bey ve Rana Hanım’ın sayesinde ilgisini derslere yöneltti Arman ve çalışkan bir öğrenci oldu. "Bu üç öğretmen hayat boyunca bana ışık tuttu" der o günlerden bahsederken. Yazları Şişli’nin arkalarındaki bostanlarda misket, çelik çomak oynamakla geçer.
Pangaltı Lisesi’nin orta bölümünü 1945’te başarıyla bitirir. Yaz ayları ders aldığı hocasının önerisiyle, lise için Robert Kolej’in sınavına girer. Okula yatılı kabul edilir. İki yıl İngilizce hazırlık okur. En yakın arkadaşları geleceğin Kültür Bakanı Talat Halman, onun hala oğlu Mahmut Öngören, Oktay Yenal ve Rahmi Koç’tur. 1949’da Halman ve Öngören’le hazırladıkları The Tower mecmuasını ABD’deki üniversitelere bile gönderirler. En büyük zevkleri Rahmi Koç’a babasından gelen mektupları gizlice açıp okumaktır. "Oğlum, sana 40 lira gönderiyorum. Bunun 10 lirasını kuru temizlemedeki elbisene, 10 lirasını alacağın kitaba, 10 lirasını harçlığına, 10 lirasını da eğitime ayıracaksın" diye başlamaktadır tüm mektuplar...
Lise 2’de spora ağırlık verir. Okulun spor kulübüne girmek için 10 adayla birlikte Emirgan, İstinye, Maslak, Şişli, Harbiye, Taksim, Dolmabahçe, Bebek, Aşiyan güzergahında yürüyerek okula dönme sınavından geçmeleri gerekmektedir. Öğlen başlayan yürüyüşü akşam 8’de tamamlar, kulübe kabul edilir. Gündüzleri futbol, geceleri basketbol, voleybol oynar. Futbol takımına girer. Çarşamba günü şehrin lise, üniversite takımlarıyla yaptıkları tüm maçları kazanırlar. Fotoğraf hobisini de lisede ilerletir. Dedesi ve annesinin tüm itirazlarına rağmen evde karanlık oda kurup, filmlerini yıkar, baskı yapar.
HAYATINI DEĞİŞTİREN TAKSİM KARŞILAŞMASI
Arman Manukyan, giyimiyle özdeşleşen papyonla ilk kez 1949’da, okullarının yanıbaşındaki Amerikan kız kolejinde verilen bir parti vesilesiyle tanışır. Parti kıyafetiyle ertesi gün halası Mari Hanım’ı ziyaret eder. Halasının "Sana çok yakışıyor. Lütfen artık papyon tak" demesi üzerine bir daha papyonunu çıkarmaz. Zamanla papyonlarının sayısı 100’ü aşacak, en sevdiği kırmızı papyonların bu koleksiyonda hep özel bir yeri olacaktır.
1951’de Robert Kolej Yüksekokulu’nun Ekonomi ve Ticaret Bölümü’nden diplomasını alır. Manukyan Biraderler’i, babasıyla birlikte, makine ve yedek parça ithalatçısına dönüştürür. Yurtdışı bağlantıları kurmayı üstlenir. Sadece Japonya’ya bile altı kez gider.
1953’te askere alınır. Altı ay Ankara Yedeksubay Okulu basket takımında oynar, sonraki bir yılında Karaköy’deki İstanbul Yolcu Salonu’nda Amerikan yardım heyetinin tercümanlığını yapar. Terhis olduğunda aile firmasına döner. 1955’in 13 Eylül’ündeki karşılaşma hayatını değiştirecektir. Babasının armağanı Oldsmobile otomobiliyle Taksim’den geçerken, sınıf arkadaşı Oktay Yenal’la karşılaşır. "Tayinim Erzurum’a çıktı, benim yerime Robert Kolej’de muhasebe derslerine girer misin" diye sorar Yenal. 14 Eylül’de, bugün Boğaziçi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı’nın makam odası olan sınıfta öğrencilerin arasına karışır. Kürsüdeki Yenal "Bundan sonra hocanız Arman Manukyan’dır" der. Ertesi gün derslerine başlar. Ay başında, 434 kuruşluk ilk maaşıyla çarşıya koşar, annesine eşarp alır.
Bir yandan da aile şirketinde çalışmayı sürdürür. Ailesi yazları Kınalıada’da geçirmektedir. Yıllar önce, yaz aylarında komşularının 14-15 yaşlarındaki kızları Alis’le tanışmış, aşık olmuştur. Aradan yıllar geçtikten sonra, 1955’te Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’ndaki bir partide yeniden karşılaşınca görüşmeye başlarlar. Konservatuvarda okuyan Alis Hanım’a, Büyükada’daki bir piknik dönüşü evlenme teklif eder. O yıl, Beyoğlu Evlendirme Dairesi’nde nikahları kıyılır. Balayına İzmir’de Büyük Efes Oteli’ne giderler.
ÇOCUK KURSUNA GİTTİ GAZETEYE MANŞET OLDU
1958’de Robert Kolej’deki bölüm başkanının önerisiyle Fullbright bursuna başvurur. ABD’de akademi mezunu kabul edilmenin avantajını kullanır. Miami Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansına girer. Konservatuvar mezunu eşi Alis de, aynı üniversitenin müzik bölümüne burslu kabul edilir. Bu arada uluslararası bir şan yarışmasının ABD elemelerinde birinci olur.
Bebek bekleyen Alis Manukyan’la bilikte Arman Manukyan da, çocuk bakımı kursuna yazılınca çift New Jersey’deki yerel gazetelere manşet olur. 1960’ta, oğulları Roy doğduktan birkaç hafta sonra Türkiye’ye dönerler. Arman Manukyan, Robert Kolej’deki derslerine döner, aile şirketindeki çalışmasını sürdürür. Alis Hanım, İstanbul Devlet Operası’na solist olarak girer. Oğulları öğrensin diye altı yaşına kadar onunla hep İngilizce konuşurlar. Roy, bugün Bilgi Üniversitesi’nde finansman ve muhasebe dersleri veriyor. Çiftin ikinci çocukları Cilda ise 1964’te doğar.
"Yoğun çalışmasına rağmen babam bizimle hep yakından ilgilendi. Küçük notlar, mektuplar yazardı. Bir doğum günümde sabah erkenden işe gitmek için evden çıktım. Otomobilin sileceğinin üstünde bir gül ve üzerinde Happy Birthday, notunu buldum" diyor, Cilda.
ISLIK ÇALARAK PLAK KAYDETTİ
1971’de Robert Kolej, Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşür. Manukyan, öğretim görevlisi statüsünde çalışmaya başlar. Derslerini esprilerle, renkli örneklerle süsleyip, en zor konuların bile zevkle dinlenmesini sağlar. Aile şirketinde, danışmanlık yaptığı firmalarda karşılaştığı olayları derslerine örnek yapar, öykülerle zenginleştirilen muhasebe bilgisi öğrencilerin hafızasına kazınır. "Muhasebe sevimsiz bir derstir. Başkası anlatsa bir saat bile dinleyemem. Dersi sevdirmek, zevkli hale getirmek hocanın vazifesidir. Talebeyi kendisine bağlamalı, sevdirmeli."
Okulda, popülaritesi arttıkça öğrenci sayısı da yükselir. 1980’lerden itibaren her yeni öğrenciyi odasına çağırır, eğitimini, ailesini, gelecek planlarını sorgular. Bu bilgiler ışığında derslerini programlar. Mezuniyetlerinden sonra, geçmişteki öğrencilerini arayıp iş bulmalarını sağlar. Binlerce öğrencisinin resim, not ve mektuplarını hálá saklar.
Manukyan 1982’de emekli olsa da, yarı zamanlı öğretim görevlisi statüsünde çalışmayı sürdürür. Son 10 yıldır haftada bir gün "Muhasebede Güncel Konular" dersini veriyor. Geçen yıla kadar aile şirketini yönetir.
Bu arada Ermeni cemaati içinde de birçok görev üstlenir. Uzun süre Patrikhane Danışma Kurulu üyeliği, sekiz yıl Yedikule Ermeni Hastanesi yöneticiliği, 1972-97 arası Şişli Spor Kulübü başkanlığını yapar. Müzikle ilgilenir. Çok iyi ıslık çaldığı için, 1952’de popüler melodilerden 78 devirlik bir plak kaydeder. Seyahati seven, akşamları eşine Türk kahvesi pişirmekten zevk alan Arman Manukyan’ın vazgeçemediği tek şey hocalığıdır. Yaz aylarında bile hálá 6.30 vapuruyla adadan üniversiteye gelir, 1970’lerdeki öğrencisini sesinden tanır. "Ömrüm vefa ettikçe ders vereceğim" der.
ÖĞRENCİLERİ ANLATIYOR
PROF. DR. ESER BORAK (İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı): Her fakültede çok sevilen hocalar olur, ama onların bile kırdığı en az bir öğrenci vardır. 16 bin öğrencisi içinde Arman Hoca’yı sevmeyeni bulamazsınız. 1965’te öğrencisiydim. Şimdi meslektaş olduk. Ama, hálá ondan öğrendiklerimi hatırlıyor ve uyguluyorum.
GÜLER SABANCI (Sabancı Holding CEO’su): Muhasebe gibi zevksiz bir dersi zevkli hale getirip hayatın her alanında uygulamamızı sağlayan hocamıza teşekkür ediyorum.
PROF. DR. İZZETTİN ÖNDER (İktisatçı): Sevgisini, coşkusunu, tabii ki papyonunu hiç unutmadım. Mesleğimi öğretirken, ondan öğrendiklerim daima ışık tuttu.
CEM BOYNER (İşadamı): Kazançlarda bir gün zarar tablosuna yazılabileciğini, mutlulukların da ödenecek bedeli olduğunu, bir de adam gibi olmayı Arman Hoca’dan öğrendim.
SELİN AYDOĞAN (1995 mezunu): Dışarıda kar yağıyor, Arman Hoca’nın odası tamiratta. Ortada bir sandalye var, hocam oturuyor. Çevresinde poşetler. Önce ben geldim, sonra başkaları. O buz gibi havada, tek dolan yer hocanın odasıydı.
KİMLER GEÇMEDİ Kİ MUHASEBEYE GİRİŞ’TEN
Arkadaşı Rahmi’nin kardeşi Suna Koç’u ders kaçırmayan başarılı bir öğrenci, Tansu Çiller’i sınıfın hırslı kızı, Berna Yılmaz’ı en önde oturup iyi not tutan bir hanımefendi, Cem Boyner’i içine kapalı bir öğrenci olarak hatırlıyor. "Öğrencilerimden hiçbiriyle aramda kırıcı bir konuşma geçmedi. Beni mutlu eden bu, her birini çocuğum gibi sevdim."