Çanlar - Gündem
28 Mart 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Արեգ / Օր : Սիմ / Ժամ : Շանթակող

Gündem :

13 Eylül 2012  

Çanlar -

Çanlar Çanlar

Çan duayı süsler, hayırlara vesiledir doğası gereği. Ama ya çanın çevresinde olanlar? Çan nerede, kim için çalacak? Katillerin yüceltildiği bir yerde çanlar ancak ölüm için çalar

Rusya da yapılan soğan başlı çan, olması gerektiği yere takılacak.

Bundan yıllar önce Diyarbakır ’daki Surp Giragos Ermeni Kilisesine gittiğimde öyle kalmıştım. Bir zaman yedi mihrap olan yerler, koca hortlak deliklerdi. Daha da tuhafı yıllar yılı loğlanmayan toprak çatı çökmüştü. Dolayısıyla tepemde gökyüzü, ayağımın altında da çimenli bir zemin vardı kilisenin içinde. O haliyle belki her zamankinden daha kutsaldı, çünkü yaşanan her şeyin ta kendisiydi ve kapısı, bacası, her yeri, herkese açıktı. Çırılçıplak…
Şimdilerde bu tarihi kilisenin onarım ve restorasyon çalışmaları, iki buçuk yıldan bu yana devam ediyor. 1915 yılında cami minarelerinden yüksek olduğu gerekçesiyle top ateşi ile yıkılan çan kulesinde bulunan çanın aynısı Rusya’nın başkenti Moskova ’da özel olarak yaptırılıp Diyarbakır ’a getirildi. Diyarbakır ’a getirilen “soğan başlı” 100 kilo ağırlığındaki bronz çanın 97 yıl aradan sonra yeniden yapılacak olan kuleye asılacağı ve 4 Kasım’da yapılacak açılışta çalacağı belirtildi.
Belirtildi diyorum, çünkü işin içine Ermeni kelimesi girince her nedense her şey göze batıyor. 1915’te yıkılmış bir çan, kendi içinde anlamak isteyen yüreklere çok şey anlatır. O susan çan, yaşadığı topraklardan neredeyse tamamen yok edilen bir halkın simgesidir. Üstelik kentteki cami minarelerinden yüksek olduğu gerekçesiyle top ateşiyle yıkılması da başlı başına bir tarihtir ve ders kitaplarında yer almaz.

1915’e kadar
Ermeni’nin makbulü, göze batmayanı, haddini bilenidir. Millet-i Sadıka tabirinin özü de sonradan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin de 1 milyon para ile katkı verdiği restorasyon çalışmasında büyük kilise binası tamamlanıp daha önce açılışı yapılmış ve kilisenin eklentilerinde ise, parasızlık nedeniyle çalışmalar zaman zaman aksamıştı. Onarım ve restorasyon için şimdiye kadar 2 milyon TL harcanırken, toplam maliyetin ise, KDV hariç 3 milyon 200 bin lira tuttuğu öğrenildi. 1915 yılına kadar metropolitlik merkezi olarak hizmet veren ve tapusu Ermenilere ait olan kilisenin büyük binası tamamlanıp geçen Ekim ayında hizmete açılmıştı.
Diyarbakır Surp Gragos Ermeni Kilisesi, 1376 yılında yapılmış. Tarihi Sur ilçesinde Ermenilerin yoğun yaşadığı Fatihpaşa Mahallesi’ndeki kilise, 27 Mayıs 1915 yılında çıkarılan, ‘Tehcir Kanunu’na kadar Ermeniler tarafından kullanıldı. I. Dünya Savaşı sırasında karargah olarak kullanılan kilise, daha sonra ise Sümerbank’ın pamuk deposu olarak işlev gördü. 1960 yılından itibaren tekrar ibadete açılan 3 bin metrekarelik alan üzerindeki Surp Giragos Ermeni Kilisesi, özellikle 1980 yılından Ermenilerin batı illeri ve Avrupa ülkelerine çeşitli nedenlerden göç etmesi sonucu terk edildi. Diyarbakır Surp Sarkis Giragos Küçük Ermeni Kilisesi Vakfı tarafından kilisenin restorasyon ve onarımına 2010 yılında yeniden başlanmıştı.
Sembollerin gör dediği
Çanın biraz ilerisinde Diyarbakır ’da bir dava görülüyor bugünlerde. Batman ’a bağlı Gümüşörgü Jandarma Karakolu’nda askerlik yapan Sevag Balıkçı’nın, Kıvanç Ağaoğlu adlı bir askerin silahından çıkan kurşunla tam da 24 Nisan günü yaşamını yitirmesiyle ilgili dava, çözümden çok soru işareti yaratan haliyle, çoktan bir sembol oldu. Yeni duruşma öncesi davaya dikkat çekmek amacıyla destek isteyen Nor Zartonk İnisiyatifi’nin çağrı metni başlığı esas tehlikeye dair çok şey anlatıyor: “Sevag’ın katil zanlısı tutuklansın, ırkçı zihniyet yargılansın!”
O ırkçı zihniyeti yakalayıp her bir yerde ifşa etmedikçe, o ırkçılığa sebep olan tarihi korkularla yüzleşmedikçe nihai bir huzurdan ve tabii adaletten bahsetmek mümkün değil. Ve hayatını Kürt ve Ermeni meselelerinin çözümüne adayanlar, barış için çalışan, sınır aşan sivil toplum kuruluşları hâlâ tetikçi yayınlarda Ermenicilik oyunları, ihanet tezgahlarıyla hedef gösteriliyor.
Ve ilahi bir tesadüf misali, tam da bugünlerde başka bir cinayet haberi ve yankıları dolaşıyor ortalıkta. Macaristan’da 2004 yılında Ermeni subay Gurgen Margaryan’ı baltayla kafasını keserek öldüren Azeri subay Ramil Seferov, Azerbaycan ’a iade edildiği gün Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev anayasal yetkisini kullanarak subayı affetti. Katil artık kullanılabileceği her tür kışkırtıcılık oyunu için saatli bomba misali serbestçe salınıyor sokaklarda. Kafkasya tek bir insanla eşleşebiliyor bir anda.
Peki bunun bize gösterdiği ne? Ateşkesle barış eş anlamlı değil. Yıllar yılı çözümsüzlüğe terk edilen Ermeni sorunu bugün artık Kafkaslar’ın hassas dengeli diyarlarında doğalgaz ihaleleri ve dış aktörler müdahaleli karmaşık bir yapıyla sarmalanmış durumda. Hani çözmeye yeltensen, bir tek senin inisiyatifinde bile değil artık. Ve işte bir katilin provokasyonu kadar dar bir alanda barut, ateş alabiliyor. Çünkü zaten savaş, sadece bahaneye bakıyor. Çünkü zaten sen zerre kadar güven oluşturmamışsın halklar arasında. Üstelik baltadan, silahtan aşağı kalmayan sözlerle saldırıyorsun her Allahın günü gazetelerde. Kin ekiyorsun, kan biçiyorsun ısrarla.
İşte bu tablonun ortasından bakıyorum o çana. Yerine konulmayı bekleyen ve güzel günleri müjdelemesi dilenen çana. Çan duayı süsler, hayırlara vesiledir doğası gereği. Ama ya, o çanın çevresinde olanlar? Çan nerede, kim için çalacak? Neyi duyuracak?
Katillerin yüceltildiği bir yerde çanlar ancak ölüm için çalar. Anlayana.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+