14 Ağustos 2012
Türkiye’nin en demokratik dönemini yaşadığını söyleyen AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “20 yıl önce insanlar, ‘Kürt’üm’ demeye korkarken, devletin TV’sinde 24 saat Kürtçe yayın var. Alevilerle ilgili çalıştay yapılabiliyor. Sivas’taki kebapçı, bir müzeye dönüşebiliyor” dedi
İç ve dış politikada Türkiye’nin gündemi yoğun... Bir yanda şehit haberleri, diğer yanda Suriye ile tırmanan gerilim, Londra Olimpiyatları’nda sporcularımızın atletizm ve tekvandoda getirdiği madalyalarla bir nebze ötelendi. Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Bakanlar Kurulu’nun en genç ismi. Siyasete girdiği tarihten bu yana Başbakan Erdoğan’a en yakın isimlerden biri. Zaman zaman yaptığı esprilerle sosyal medyada gündemi belirleyen Bağış’la son günlerin sıcak gelişmelerini ve elbette esprilerini konuştuk.
- Londra 2012’de, Servet Tazegül ve Aslı Çakır Alptekin’in altın, Gamze Bulut’un da gümüş madalya kazanmasına rağmen Türkiye’nin genel performansı sizce nasıldı?
Kızlarımızın ikisi de İstanbul’un kızı. Biri Fenerbahçe, diğeri Üsküdar Belediyesi sporcusu. Tekvandoda altın madalya alan kardeşimiz Servet, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde. İstanbul Milletvekili olarak gururlandım. Olimpiyatın başladığı günden bu yana umutlarımız kırılmıştı. Bu madalyalar moral verdi.
- Yine de Türkiye’nin başarılı olduğu söylenebilir mi?
İleriye dönük umut verici bir tablo var. Unutmamak lazım ki; Türkiye’de yeni kurulan bir Gençlik ve Spor Bakanlığı var. 1 yılı dolmadı. Daha önce Devlet Bakanlığı bünyesinde, müstakil genel müdürlüklerin yürüttüğü bir süreç vardı. Şimdi bakanlık yeniden yapılanıyor. Gençlere sahip çıkılması, eğitilmesi, spora teşvik edilmesi devlet politikası olarak benimsenecek. Bu da zaman alacak. 1 yılda olacak şey değil.
- Dünya kamuoyunun gözleri Suriye’nin üzerindeyken Türkiye-AB ilişkileri ne durumda?
Türkiye’nin AB süreci reform ve demokratikleşme sürecidir. Kalkınma ve şeffaflaşma sürecidir. Bugünün Türkiye’si geçmişle kıyaslandığı zaman tarihinin en demokratik, en müreffeh, en şeffaf, en saygın, en özgüvene sahip dönemindedir. Geldiğimiz nokta tatmin edici değildir. Ama geçmişle kıyaslandığında başarı sağladığımız bir dönemi yaşıyoruz. 20 yıl önce insanlar “Kürt’üm” demeye korkarken, şimdi devletin TV’sinde günde 24 saat Kürtçe yayın var. Mahkûmlar, kendilerini ziyaret eden anneleriyle anadillerinde konuşabiliyor. Alevilerle ilgili çalıştay yapılabiliyor. Sivas’taki kebapçı, bir müzeye dönüşebiliyor.
‘CAMİLER DE OLACAK CEMEVLERİ DE OLACAK’
- Pozantı Cezaevi’ndeki tecavüz vakaları, Şanlıurfa Cezaevi’nde mahkûmların yanarak ölmesi, bir yol kazası mı?
Şimdi yol kazası değil. Her şeyi bir günde çözeceğiz gibi bir mantaliteye sahip olamayız.
- Alevi açılımından söz ederken Foça’da şehit düşen asker için önce cemevinde, ardından devlet erkânının katıldığı bir camide 2 ayrı cenaze töreni düzenlendi. Neden cemevindeki törene katılmadınız?
Bütün samimiyetimle söylüyorum: Cemevinde bir tören olduğundan haberim yoktu. Şehit ailesinin böyle bir talebi olduğu bana bildirilse ben niye gitmeyeyim? Geçen yıl Ermeni bir vatandaşımız askerlik görevi sırasında hayatını kaybetmişti. Kilisedeki törene de gittim.
- Cemevi ibadethane değil mi?
İslam’da tek bir ibadethane vardır. O da mescittir. Kuran’ı Kerim’de mescit kelimesi geçer. Türkiye’de aynı dinin mensupları olarak farklı ibadethaneler üretirsek, bunun bu ülkeye de bir faydası yok. Cemevleri de olacak, camiler de olacak. Ama sonuçta şehit cenazesinin dini merasiminin yapıldığı bir yer olmalı. Bir de resmi törenin yapıldığı bir yer olmalı. Bunun için de Ataköy’deki cami seçilmiş. Çünkü İstanbul’da şehit cenazeleri oradan kalkıyor ve yakınında şehitlik var.
- Türkiye’nin etnik ve dini dokusu nasıl?
Bin yıllardır biz bu topraklarda, Alevi’siyle, Sünni’siyle, Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, sağcısıyla, solcusuyla birlikte yaşıyoruz ve birbirimizi değiştiremiyoruz. Ben en yakın arkadaşlarımı Fenerbahçeli yapmak için çok uğraştım, beceremedim. Galatasaraylı kalmakta direnenler var ama onları öyle de seviyorum. Futbolda da AB standartlarını görmeyi çok arzu ediyorum.
‘MİZAH DERGİLERİNİ TAKİP ETMEYE ÇALIŞIYORUM’
- Hayatınızda mizah nerede?
Babamın görevi nedeniyle 15 yaşında Amerika’ya yerleşirken, Gırgır Dergisi’ne abone olmuştum ve favori çizgi kahramanım da Avanak Avni’ydi. Geçen gün bir arkadaşım Zaytung sitesinin kitabını armağan etti. Boş zamanlarımda mizah dergilerini takip etmeye çalışırım.
- Vinci esprisini ben ilk kez sizden duymuştum.
“Kamyonu ben sürdüm. Leonardo da Vinci...” Bunu ben üretmiş değilim, halk dilinde olan bir şey ve gençlerimiz üretmiş. Bunu, Ulusal Ajans’ın projelerini tanıtırken, Leonardo da Vinci Programı çerçevesinde verilen bursları tanıtmak için yaptığımız bir basın toplantısında söyledim. Çok eleştiri aldım ama espri sayesinde, hiçbir yerde yer almayacak basın açıklamamız günlerce konuşuldu.
“Cezerye yersem Avrupa Birliği’nin tozunu attırırım...” Bir de Mersin Ticaret Odası’ndan bir heyet gelmişti. Cezerye getirmişler. Heyet, “Bakanım, bu cezeryeyi ye. Senin bu enerjiye ihtiyacın var” dedi. İçinde, şeker, havuç, fındık var. O an aklıma gelen espriyle bunu söylemiştim. Fındık paketleri yaptırdık. “Türkiye’ye üyelik, Avrupa’ya fındık” gibi mesajlar içeren... İngiliz bakan geldi. Tabağın içinde fındık vardı. İkram ettim. “Sizin prens yeni evlendi. Fındıklardan götürün, prensiniz mutlu olur, memnun kalır” dedim. Güldü...”
‘BEN DE İLKER PAŞA’NIN TUTUKLU YARGILANMASINA ÜZÜLÜYORUM’
- 3. Yargı Reformu Paketi’nin Meclis’ten geçmesine rağmen Başbakan’ın yargıya yönelik eleştirileri gündeme geldi.
3. Yargı Reform Paketi önemlidir ama şimdi 4. Yargı Reformu Paketi üzerinde çalışıyoruz. Onun ardından 5’incisi üzerinde çalışmamız gerekecek. Türkiye’de demokrasiyle milletin iradesinin yönetime yansımasının tarihi 250 yıllıktır. 250 yılda biriken hataların hemen toparlanmasını bekleyemeyiz.
- Genel olarak baktığınızda tablo ne?
“Millet neyse, vekili o olmalıdır” dediğim için, “Başörtüsü kullanma özgürlüğünü mini etek kullanma özgürlüğü kadar önemsiyorum” cümlesini kurduğum için Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmış bir siyasetçiyim. Bu zihniyetin değişmesi de bir günde olmuyor. Yasaları Meclis’ten geçirebilirsiniz, parti kapatmaları zorlaştırabilirsiniz, siyasetçileri siyasetten uzaklaştırmanın kurallarını daha zor hale getirebilirsiniz. Ama zihinleri bir günde değiştiremezsiniz.
- Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklu yargılanıyor olmasından siz de rahatsız mısınız? Sayın İlker Başbuğ’u korgeneralliğinden bu yana tanırım. Daha önce Tuncer Kılınç’ın genel sekreterliği döneminde MGK Genel Sekreter Yardımcısı’ydı. Ben de o dönem Amerika’daki Türk Dernekleri Federasyonu’nun yöneticilerinden biriydim. Türkiye’nin yurtdışındaki çeşitli konularıyla ilgili olarak da onlarla yakın çalışırdım. İlker Paşa’yı çok eski tanırım. Bir küçüğü olarak, bir kardeşi olarak ve Genelkurmay Başkanlığı sırasında attığı bazı çok önemli adımları takdir eden bir kişi olarak, ben de onun tutuklu yargılanmasına üzülüyorum.
- Başbuğ’un sizce attığı, “çok önemli adımlar” nedir?
Bazı şeyler unutuluyor: İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı olduğu hafta, ilk defa Güneydoğu’ya gidip, oradaki Kürt vatandaşlarımızın içine girip onların sırtını sıvazlayan, sakallı dedelerle, başörtülü ninelerle birlikte oturup sohbet eden, Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşlarını toplayıp onlarla diyalog kuran bir Genelkurmay Başkanı’ydı. Ama hemen haftasına, eli kanlı terör örgütü öyle saldırılar gerçekleştirip onu öyle bir noktaya itmeye çalıştılar ki; o iyi niyetli attığı adımları belki frenlediler.
‘GENEL BAŞKANI DELEGE BELİRLER’
- Has Parti Lideri Numan Kurtulmuş’un partinize katılması kamuoyunda oldukça yankı buldu. Kendisinin, Erdoğan’dan sonra partinizin yeni lideri olacağı yolundaki iddialara ne dersiniz?
Partimize her gün binlerce insan katılmakta. Sayın Kurtulmuş’un katılmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Tabii bu katılımı binlerce katılımla eş tutmuyorum. Kendisi bir siyasi partinin genel başkanıdır. İyi bir akademisyen ve iyi bir bilim adamıdır. Ama Sayın Başbakan’ımızın parti genel başkanlık süresinin dolmasından sonra ya da bırakmasından sonra kimin genel başkan olacağına partimizin delegeleri karar verecektir. Benim de delegeler adına herhangi bir yönlendirme yapmam söz konusu olamaz.
- Kurtulmuş’un partinize geçmişte yönelik sert eleştirileri vardı.
Herhalde geçmişteki eleştirilerinin yersiz olduğunu kendisi de kavradı ki, partimize katılma kararını almış. Biz de kendisinin geçmişte söylediklerinin geçmişte kaldığına inanmışız ki, partimize katılmasını uygun görmüşüz.
‘YUMURTA ATMAK HAK OLAMAZ ŞİDDET İÇERİYOR’
- Yumurtalı protestoya maruz kalan bir siyasetçi olarak, “Herkes yumurta atarsa Türkiye kadınbudu köfteye döner” sözüyle ne kastetmek istediniz?
Kadınbudu yapılırken, köfte yumurta ve una bulanır. Yumurtalara defalarca hedef olmuş bir kişi olarak bu espriyi yaptım. Türkiye’de bu tür olayların gündeme gelebilmesi için bu tür esprileri katıyorum. Önemli olan bu toplumun, bu hatayı, yanlışı algılayabilmesi. Yumurta atmak bir hak olamaz, şiddet içeriyor. I Geçenlerde bir Hollandalı siyasetçinin yüzüne pasta fırlatılmıştı. Atanların hepsi yargılandı ve cezalandırıldı. Şiddet içermeden de protesto yapılabilir. Pankart açılabilir. Bildiri dağıtılır.
- Pankart açtığı, bildiri dağıttığı için cezaevinde çok sayıda öğrenci bulunuyor.
Siz yumurta yediniz mi?
- Yemek olarak evet.
Ben gözümün altına yedim. 2 hafta mor gözle dolaştım. Başkasının bu acıyı çekmemesi için ben bu duyarlılığı oluşturmaya çalışıyorum. Pankart açtığı için mi cezaevinde, yoksa o pankartla ilgili başka bir suç kapsamında mı tutuklanmış? Ama ben hiçbir kardeşimin, tutuklanmasını, cezaevine konulmasını istemem
Kutlu ESENDEMİR
kesendemir@htgazete.com.tr