08 Temmuz 2012
Rakel Dink, Uludere ziyaretinin ardından doğduğu Ermeni Varto aşireti köyünün izini sürdü.Operasyon bölgesi olduğu için 2 üst düzey askerin de eşlik ettiği konvoyumuzla annesinin mezarının olduğu köye ulaşamadık. Ama Rakel Dink, köy ahalisinin cenaze kaldırırken buluşup ağıt yakarak geçtiği ovadan yüksek tepelere karşı selam yolladı. Böylece babası Siament Ağa’nın vasiyetini de yerine getirdi.
ULUDERE kurbanları için İstanbul’dan yola çıkarken hiç aklında yoktu aslında. Hâlâ yas tutan ailelere omuz vermek, eşi Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından geçen 5 yılda bir gün adaleti göreceğine dair umudunu onlarla paylaşmaktı tek gündemi. Ancak yolculuğumuzun ilk durağı Mardin’e adım atar atmaz doğduğu toprakların kokusu çocukluk anılarını tetikledi. Gülyazı köyünde herkes memleketini soruyor, Rakel Dink “Silopi’ye yakın Ermeni Varto aşireti köyü” diyordu. Bir de annesinin avlusuna gömüldüğü kiliseyi tarif ediyordu. Uludere projesindeki ortakları Bejan Matur ve Zeynep Tanbay ile bu özel yolculuğun gözü kulağı olan bizlerin ısrarları Rakel Dink’i cesaretlendirdi. Rakel Dink’in yaklaşık 40 yıl önce çıktığı ve bir daha da hiç gitmediği o köyün peşine düştük.
Şırnak’ta mola
Cizre-Silopi istikametinde ilerlerken Şırnak’ta mola verdik. Geceyi Gülyazı’da geçirdiğimizden haberdar olan Şırnak Valisi de, BDP Şırnak İl Başkanlığı da ağırlamak için mesajlar göndermişti. Ancak siyasetten uzak geçen bu geziye gölge düşmesini istemeyen Rakel Dink ve arkadaşları, bir tek Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Osman Geliş’in kahve davetini kabul etti. Rakel Dink’in adını ‘Hassene’ olarak hatırladığı köyünü bulmak için yola düştüğümüzü öğrenen Osman Geliş, bizim de baştan beri merak ettiğimiz güvenlik meselesini gündeme getirdi. Oralar operasyon bölgesiydi. Kısa sürede hızlı bir telefon trafiğiyle Osman Geliş, valilik ve kaymakamlığı harekete geçirdi. Biz kahvelerimizi içerken devlet, 5 kadın ve 2 erkekten oluşan 3 arabalı heyetimizin güzergâhı konusunda güvenlik güçlerini bilgilendirmişti bile. Sessizce ve fazla hissettirmeden bir yol protokolü hazırlanıyordu Rakel Dink için. Uludere’ye giderken sadece arabaların plakaları kontrol noktalarına bildirilmişti, belli ki bu kez daha farklı bir hazırlık vardı.
2 üst düzey asker
Konvoyumuz Habur’da kuyrukta bekleyen TIR’lara varmadan Cudi Dağı’na doğru sola saptığında bizi sivil plakalı bir minivan bekliyordu. Konvoyu karşılayan 2 üst düzey asker, mihmandarlık yapacaklarını söylüyordu. Dağ köylerine çıkan asıl yollar mayınlı olduğu için alternatif patikalardan ilerlemeye başladık. Hassene’ye epey yaklaşmıştık ama araziye uygun olmayan arabalarımız ilerleyemiyordu. Rakel Dink arabadan “Yürüyelim o zaman” diye indi. Ancak askerler köye ulaşımın sarp kayalıklar ve mayınlar nedeniyle uzun zaman alacağını söylüyordu.
Babasının vasiyeti
Askerler Hassene’de yıkık bir kilisenin varlığını doğruladı ama o noktaya kadar gitmemiz imkansız gözüküyordu. Annesinin mezarını bulmayı umduğu mevkiye ulaşamayacağımızı anlayan Rakel Dink, bu kez babası Siament Ağa’nın diktiği dut ağaçlarını bulmaya yöneldi. Tekrar arabalara binildi ve patikadan aşağıya doğru birkaç kilometre gidildi, komşu köy Dadere’ye varıldı. Rakel Dink, ovaya bakan bir dizi ağacın bulunduğu tepeye doğru koşarken adeta çocukluğuna dönmüştü. Rakel Dink tam da istediği yeri bulamamıştı, ama köy ahalisinin cenaze kaldırırken buluşup ağıt yakarak geçtiği bu ovayı hatırlıyordu. Bu da yeterdi. Rakel Dink, bu kısa ziyaret ile köyünün özlemi içinde Belçika’da hayata veda eden babası Siament Ağa’nın vasiyetini de yerine getirmiş oldu bir anlamda. ‘İşte benim Cudim’ diyerek seyrettiği yüksek tepelere karşı Türkiye’den uzaktaki tüm akrabalarının selamını gönderdi. Çünkü o, bir zamanlar Güneydoğu’nun en büyük Ermeni aşireti olan ‘Varto’ların bugün Türkiye’de yaşayan tek üyesiydi.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20938427.asp