25 Mayıs 2012
Çatışmalı ortamın Kürtlerin gasp edilen hakları nedeniyle başladığını ve bu durumun ulusal bilince evrildiğini belirten Agos Gazetesi Yazarı Pakrat Estukyan, kadının, Kürt toplumunda yaşanan bilinç patlamasının en büyük motor gücü olduğunu ifade etti. Türkiye’de yaşanan “bölünme” fobilerine işaret eden Estukyan, “Türkiye’nin haritası Kuran’da yazılan bir şey değil!” diyerek, Türkiye’de herkesi zorla “Atatürk” ve “bayrak tapınıcısı” yapanların
yaşanan gelişmeler karşısında fena halde yanıldıklarına vurgu yaptı.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) öncülüğünde TZPKurdî, Diyarbakır Kürt Enstitüsü, Kürt Yazarlar Derneği ile Eğitim Sen’in katkılarıyla Ehmedê Xanî Dil Akademisi’nde 2 gün boyunca düzenlenen “Eğitimde Anadilin Önemi” konulu çalıştaya konuşmacı olarak katılan Agos Gazetesi Editörü ve Köşe Yazarı Pakrat Estukyan, Türkiye’de yaşayan Kürtler ve diğer halkların dil, kültür, kimlik hakları ile anadilde eğitimin önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye Cumhuriyeti ideolojisinin tek tipleştirme üzerine inşa edildiğini söyleyen Estukyan, tek tipleştirmenin zaman içerisinde Türkiye’de yaşayan halkların kendi kültürlerine yabancılaşmasına yol açan süreci yarattığına vurgu yaptı. Başbakan Erdoğan’ın “Türkiye’de 34 etnik kimlik var” sözlerini anımsatan Estukyan, “34 etnik arasında çok ciddi bir kimlik erozyonu var. Kimlik erozyonunun en yoğun yaşandığı alan ise anadilin kaybedilmesi, anadilin unutulması olgusudur. Bunun en geç zühul ettiği toplum Kürt toplumu oldu” dedi.
‘Kürtler 60-70 yıl önce ulus resmi göstermiyordu bizlere’
Son 30 yıl içinde Kürt halkının uluslaşma süreci içine girdiğine dikkat çeken Estukyan, “Kürt uluslaşma süreci; yeni bir olgudur. Çünkü Kürt toplumu 60-70 sene önce bir ulus resmi göstermiyordu bizlere. Kürtleri yan yana getiren bağlar aşiret bağlarıydı. Ulusal bağlar değildi. Ama Kürt toplumu artık göçer ekonomik düzenden, yerleşik ekonomik düzene geçmesi ile paralel olarak aşiret bağları düne göre daha da zayıflamakta, buna karşılık ulusal bilinç daha yoğunlaşmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
‘Gasp edilenler sıcak çatışma ortamı yarattı’
“Ulusal bilinç gasp edilmesinin 30 yıl önce hakların talebi bağlamında bir sıcak çatışma ortamı yarattı” diyen Estukyan, çatışmaya bir yandan “isyan” da denilebileceğine işaret etti. Estukyan, “Bu sıcak çatışmada o güne kadar artık çok alçak sesle konuşulan-konuşulmayan-konuşulduğunda cezai takibatlara uğrayan bir sürü konunun bir defada her platformda konuşulmasına yol açtı. Bir taraftan gerillalar savaşırken, o gerillaların savaşından güç alan entelektüeller, öğretmenler, toplumdaki kanaat önderleri ve din adamlarına kadar açabiliriz. Hepsi kendi alanında yapılması gerekenleri konuştular” diye belirtti.
‘Kürt toplumunda bilinç patlamasının motor gücü kadın’
Amed şehrinin tam da bu atmosfer içerisinde şekil değiştirdiğini söyleyen Estukyan, beraberinde de Kürt toplumun da bir bilinç patlaması yaşandığını ifade etti. Kürt toplumunda bilinç patlamasının en büyük motor gücünün kadının siyasi hareket içinde konumlanışı olduğunu söyleyen Estukyan, “Kadının üstlendiği rol çok önemli. Nitekim düzenlenen çalıştayda moderatör olarak görev alan iki BDP’li milletvekilinden biri erkek diğeri kadın. Hani eş başkanlar olgusu geliştirildi, biri erkekse diğeri kadın. Bütün il yönetimlerinde partinin en tepesinden en aşağısındaki organizasyonlarına kadar kadının hayatın içine katılması bizzat hareketin de toplumsal tabanının çok yaygın olmasına yol açıyor” diye konuştu.
‘Kürtçeye hakimiz; ama Kürtçe edebiyat yapmaya yeni başlıyoruz’
Düzenlenen çalıştayın 130–140 yıl öncesi Ermeni toplumundaki hareketlilikle benzeştiğini söyleyen Estukyan, “Benzer bölüşümün dil anlamındaki, dilin eğitim dili haline dönüşmesi anlamındaki, dilin salt bir grup elitin kullanacağı bir şey olmaktan çıkıp, halkın konuşma dili ile edebiyat yapabilmeleri sürecine dönüşümünü anımsatıyor. Nitekim biz daha Mehmet Uzun’un romanlarını da yeni yazabildik. Kürtçeye hakimiz; ama Kürtçe edebiyat yapmaya yeni başlıyoruz. Yeni inşa ediyoruz. Fakat bunlar yarını kurgularken, yarınki nesiller bugünü çok farklı değerlendirecekler. Bugün yapılan her hareketin çok anlamı var. Bütün bunları söylerken ben bir Kürt kadar heyecan duyuyorum. Türkiyeli olmak bu heyecanı duymaya yeter. Çünkü bu hareket, Türkiye’deki bütün toplumların önünü açıyor” değerlendirmesini yaptı.
‘İstanbul’da yaşayanlar için var’
Bolu’da çağrıcılığını Kafkas Dernekler Federasyonu (KAF-FED) ile Laz Kültür Derneği’nin yaptığı bir çalıştaya katıldığını ifade eden Estukyan, çalıştayda 2 Ermeni, 2 Süryani, 2 Zaza ve 3 de Kurmanci konuşmacı bulunduğunu geri kalanların ise Kafkas boylarını temsil eden gruplardan oluştuğunu aktardı. Masaya yatırılan, kaygı duyulan, çözüm aranan konular ile Diyarbakır’daki konuların benzerlik taşıdığını ifade eden Estukyan, “Özellikle toplu yaşanmayan illerde dilin çok hızlı şekilde erozyona uğramasının kaygısı vardı. Bu kaygı Kürtler içinde geçerlidir. Diyarbakır’da yaşayan, Beşiri’de yaşayan Colemerg’te yaşayan bir Kürt için Kürtçe sorunu belki yoktur; ama İstanbul’da yaşayan Kürt için bu çok ciddi bir sorundur” diye belirtti.
‘Hiç kimse keyfinden gettolara gitmedi!’
İnsanların Kürt oldukları ve Kürtçe konuştukları için mağdur olduklarını ifade eden Estukyan, şunları söyledi: “Hiç kimse keyfinden Mersin’e gitmedi, hiç kimse keyfinden Adana’nın gettolarına gitmedi. Veya İstanbul’un gettolarına gitmedi. İnsanları zoraki göçler mecbur etti. İnsanlar belki o köylerinde de çok varlıklı bir yaşam sürdürmüyorlardı, ama geleneksel bir yaşam sürdürüyorlardı. Uyum sağladıkları bir yaşamı sürdürüyorlardı. Şimdi ise kuru ekmeğe mahkum oldular. Ve taşeron işverenlerin elinde güvencesiz ırgatlara, proleterlere dönüştüler. Bütün bunlar içerisinde biz bu adamların bir de Kürt ulusal kimliğine büyük bir dirençle sahip çıkmalarını beklersek, haksızlık olur. O insanlar sadece tok yatmaya, çocuklarını aç bırakmamaya kilitlenmiş durumdalar. O ruh halini çok iyi anlamak lazım. Ama bu ruh hali de biraz önce söylediğim gibi asimilasyona açık bir hale getiriyor onları. Hiçbir şey için kınamam çaresiz insanları.”
‘Şimdi o korseyi patlatıyoruz’
Düzenlenen çalıştayın Türkiye’yi aydınlatmaya yönelik bir çalıştay olduğunu ifade eden Estukyan, “Türkiye gereksiz yere kendisini tek tipleştiren ve nefes alınamaz korsenin içine soktu. Şimdi o korseyi patlatıyoruz. Şimdi o korsenin kopçalarını teker teker atıyor. Bu bütün Türkiye için hayırlı. Türkiye’de yaşayan herkesi zorla bir şeylere biat ettirerek, zorla herkesi bayrak tapınıcısı yaparak Atatürk tapınıcısı yaparak, ulus inşa edeceğini zannedenler fena halde yanıldılar. Biz burada dünyaya entegre olabilen, dünya içerisinde olumlu doğru algılayabilen kendi yaşam alanını daha yaşanır kılmaya çabalayan, kaba bir toplumdan daha güvenilir bir Türkiye inşa edebiliriz. Hepimiz için hayırlı bir çatı olur” diye konuştu.
‘İnsanlar mutlu olacaklarsa bölünme beni üzmez’
Türkiye’nin bir kısmını bir yere koyup bir kısmını bir yere koymak gibi algılanabilecek bir tartışma içinde olmadıklarını ifade eden Estukyan, gerek duyulduğu takdirde bunun da yapılabileceğini ifade etti. “Eğer insanlar mutlu olacaklarsa bölünmesi beni hiçte üzmez” diyen Estukyan, “Ama zaten ortada veya gündemde böyle bir şey de yok. Bu ancak bu dayatma ile baş edemediğimizde gündeme gelecek bir şeydir. Bizi nefes alamaz halde bırakırlarsa, biz de yok kes burayı bırak başımızın çaresine bakalım deriz. Yaşanabilir bir dünyada buna somut olarak ihtiyacımız yok. Ama ihtiyacımız olursa da dediğim gibi bu da olmayacak bir şey değil. Bunları tabuya çevirmeye gerek yok. Türkiye’nin haritası Kuran’da yazılan bir şey değildir. Çağın gerekleri neye tekabül ediyorsa o anda da şekil değiştirir. Tarih ne derse o olur; şartlar ne derse o olur. Onun için hiçte tabular yaratıp hayatı insanlara zindan etmeye mana yok” değerlendirmesini yaptı.
‘Kürtlerin uluslaşma süreci Türkiye’nin bütünü için ufuk açıcı’
Kürtlerin uluslaşma sürecini, bu süreçte edindikleri bilinç donanımının Türkiye’nin bütünü için ufuk açıcı bir özellik olduğunu dile getiren Estukyan, bu özelliğin Türkiye’de yaşayan bütün etnik kimlikler için söz konusu olduğuna işaret etti. Ermeni, Rum ve sayıları milyonlarla ifade edilen Çerkeslerin de buna dahil olduğunu söyleyen Estukyan, “Ancak bu toplumlar içerisinde arayışlar, ufuklar her ne kadar değişim gösterse de bu arayışların ve ufukların toplumsal bir tabana dayandığını söylememiz mümkün değil” dedi.
‘Öncelik anadildir’
Estukyan, Türkiye’nin önemli bir kesiminin halen “Çocukların kafası karışır; Çocuklar iki dil ile baş edemezler” şeklinde kaygı taşıdığını dile getirerek, kaygı duyulan konuya cevabın aslında çok basit olduğuna işaret etti. Estukyan, “İki dil ile baş edemezler, ama öncelik anadildir. Resmi dilinizi cebinize, çekmecenize, gardırobunuza koyun. Birinci dil anadildir. Eğer iki dil ile baş edemiyorlarsa. İşte görüyoruz bu tip akademik çalıştayların müşterek tespiti çocuklar iki dilde baş edebilir. Belki biz bunu gözlem olarak söyleyebiliriz. Hakikatten de ben örneğin, muhtemelen Ermeniceyi çok önceden öğrendim, ama ondan yarım saat sonra Türkçeyi öğrendim. Veya kendi çocuklarım Ermenice ve Türkçeyi aynı düzlemde konuşuyorlar. İlk diller açıldığında konuştukları dil Ermeniceydi. Yani çocuklar bunun üstesinden gelebiliyorlar. Bu sahte ve yalan bir engeldir” diye kaydetti.