01 Nisan 2012
Ömrünün büyük bir kısmını Türkiyede demokrasinin gelişmesi, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan yasaların kaldırılması ve insan haklarına saygının yaşamın bir parçası haline gelmesi için adayan, bunun için tutuklanan, cezaevinde yatan, çalışmaları ile ulusal ve uluslararası alanda ödüller alan Yayıncı Yazar Zarakolu’na geçtiğimiz hafta, Stockholm Botykyrka Asur Kültür Merkezi tarafından verilen Asur kültür Ödülü, 27 Mart 2012 günü yapılan bir törenle kendisine teslim edilmesi için Yazar Feyyaz Kerimo’ya verildi. Ödül, el işlemeli özel bir plaket ve ayrıca 5000 krondan oluşmaktadır.
1 Kasım 2011 günü güvenlik güçleri tarafından düzenlenen bir operasyonla gözaltına alınıp Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesinde, sevk edildikleri Istanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hakimliği tarafından sorgulanması ardından tutuklanan Belge Yayınları Sahibi Yazar Ragıp Zarakolu’na, Stockholm Botkyrka Asur Kültür Merkezi tarafından verilen ‘Asur kültür Ödülü’ yapılan bir törenle kendisine verildi.
Yaptıkları kültürel çalışmalarıyla tanınan Asur Kültür Merkezi Sözcüsü George Baryawno ve Zarakoluya ödülü teslim edecek olan Süryani Yazarı Feyyaz Kerimo konuyla ilgili olarak sorularımıza cevap verdiler.
Baryawno: “Zarakolu serbest bırakılmalıdır”
- Stockholm Botkyrka Asur Kültür Merkezi hakkında bilgi almak istiyoruz: Ne zaman kuruldu? Amacınız neler? Merkeziniz her yıl bir ödül vermekte. Bu ödülün verilişteki amaç ne?
George Baryawno: Asur Kültür Merkezi-AKC 1997 de bir kac kisinin insiyatifi ile, çocuk ve gençlerin sorunları konusunda yoğunlaşacak ve bu konuda sistematik çalışmalar yapabilecek bir kurumun yaratılması için kurulmuştu. Bu merkez aynı zamanda, diğer kurumların etkinliklerinin de yapılabileceği ortak bir buluşma noktası olacaktı.
Bugün 450 den fazla üyesi ve 8 katılımcı organizasyon ile merkezimiz etkinlikleriyle oldukça canlı bir yapıya kavuşmuştur. AKC üç yıldır, halkımızın baskı altında bulunduğu ülkelerde, üzerindeki baskıları ve insan haklarını başta Türkiye de ve ortadoğuda gündeme getiren kişilere ‘Asur Kültür Ödülü’nü vermektedir.
- Bir önceki ödül, Sur belediye başkanı Abdullah Demirbaş’a verilmişti. Bu yıl ki ödülün merkezince özellikle Ragıp Zarakoluna verilmesi ile, Türkiye ve dünya kamuoyuna verilmek istenen mesaj ne?
George Baryawno: Bu kültür ödülünün Zarakolu’ya vermekle, dünya kamuoyunu, Zarakolu’nun politik düşüncelerinden dolayı Türkiye tarafından cezaevine hukuk dışı yöntemlerle konulması konusunda uyarmak istedik. Zarakolu’nun üzerindeki baskıların son bulması ve serbest bırakılması için sahip çıkmaları gerekliliğini vurgulamak istedik.
AB’ye aday ülke olan ve demokrasinin gelişimi konusunda ilerlemeler kaydedildiği ifade edilen Türkiye’de, Zarakolu’nun yakalanması ve cezaevinde tutulması büyük bir ayıptır. Yapılan bu yanlışlığın Türkiye yönetimi tarafından görülmesi çok önemli bir husus.
- Merkezinizin Zarakolu’nun serbest bırakılması için planlanan etkinlikleri var mı?
George Baryawno: Zarakolu’nun serbets bırakılması için sürdürülen kampanyaları aktif olarak destekliyoruz.
Merkezimiz konuyu yakından takip etmektedir. Zarakolu’nun özgürlüğü için yapılacak tüm etkinlere katılmak için hazırlıklarımız devam etmektedir. AKC, Zarakolu serbest bırakılıncaya kadar konuyu gündemde tutma ve ona destek sunma kararı almıştır.
Yazar Feyyaz Kerimo: ‘Türkiyedeki gelişmeler kaygı vericidir’
- Daha önce Asur Kültür Merkezi tarafından Abdullah Demirbaş`a verilen ödülü ve bu yıl Zarakolu’ya layık görülen ödülü de sizin önerdiğiniz biliniyor. Zarakolu’nun düşünce özgürlüğü için sunduğu katkılar ve Türkiye’de demokrasinin gelişimindeki rolünün bu ödüle layık görülmesinde payı olduğu biliniyor.
Sizin, Zarakolu’nun bu rolüne ve önerinizle ile ilgili düşüncenizi merak ediyorum.
Feyyaz Kerimo: Gerek Sayın Demirbaş’a gerek Sayın Zarakolu’na bu Ödül’ün verilmesi için aday gösteren ve nedenlerini kaleme alan benim. Üstelik Sayın Demirbaş’ın Sur Belediye Başkanı olarak sudan sonsuz gerekçelerle tutuklanmasından sonra üyesi olduğum dernekte ’Asur Kültür Ödülü’ adı altında bir geleneğin başlatılmasına aracı olan da benim. Ancak bunlardan daha önemli olan şey, sonuçta, ikisinin de bu ödüle daha sonra layık görülerek ödüllendirilmesidir. Bu, benim için mutluluk kaynağıdır.
Sayın Çiyan, sorunuzun içinde cevapları da saklıdır! Türkiye’de insan hakları ve demokrasi açısından kaygı verici gelişmelerin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. 12 ile 18 yaş arasındaki çocukların bile sırf polise taş atmasından dolayı ’terörist’ damgası yediği ve yıllarca hapiste kaldığı bir süreç bu. İki yıldır “puşi” taktığı gerekçesiyle tutuklu yargılanan Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül daha dün tahliye edildi. Yüzlerce belediye çalışanı, halkın seçtiği belediye başkanları, politikacı, aydın, yazar, gazeteci, öğrenci ve sosyalistler hala neden suçlandıklarını bilmeden tutuklanıp yıllardır cezaevinde ’rehin’ tutulmaktadırlar.
AKP iktidarının bir takım sözde ’demokratik açılım’ iddiasıyla öne sürdüğü her paketten özgürlüğü kısıtlayıcı yasaklar ve tek partili sisteme (siz bunu tek kişi anlayın!) dönüşen bir ’hukuk sistemi’ çıkmaktadır. Bu açılımların neticesinde, devletin topluma karşı hep daha fazla şiddete yöneldiği ve aşırı güç kullandığı görülmektedir. Kendi taraftarı olan liberal köşe yazarlarının dahi kısmi serzenişlerini hazmedemeyen Erdoğan hükümeti, düşünmeyen, sorgulamayan ve soru sormayan bir toplum yaratmak için elindeki devlet mekanizmasını hukuk dışı metodlarla kullanmaktadır. Böylece halka siyaset yapacak alan bırakılmamaktadır. İtaatkar bir toplumun hedeflendiği konusundaki kaygılar doğrulanmaktadır.
İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası`nın da aralarında bulunduğu 11 sivil toplum örgütü, toplumsal olaylarda polise taş attıkları gerekçesiyle yargılanan ‘taş atan çocuklarla’ ilgili hazırladığı raporu geçenlerde açıklamıştı. Uzmanlar eşliğinde hazırlanan rapora göre, ’çocukların sokak eylemleri, kendi mekanlarını ve kendilerini ifade alanlarını açmak için bir yol olarak yorumlanmalıdır’ tespitinde bulunmuştu. Ülkede, eğer 12-18 yaşları arasında 4 bin çocuk sırf kendilerini ifade etmek için taş atmak zorunda kalıyorsa, bu bir ülkenin en temel demokratik haklar açısından bile ne vaziyette olduğunun çok açık bir göstergesidir.
Ragıp (Zarakolu), benim kadim dostumdur. Gerek kendi gerek şu anda hayatta olmayan eski eşi Ayşe ile, 30 yıla yaklaşan bir arkadaşlığımız var. Zarakolu ailesi (şu anda oğlu Deniz de buna dahil oldu) özgürlük, eşitlik ve demokrasi için mücadele ederek bu günlere gelir. Özellikle 12 Eylül faşist cuntası sonrasında bir çok sosyalist aydınla beraber Türkiye Sorunları, 11. Tez ve Dünya Sorunları Dizilerinin çıkmasına önayak olanlardan biridir. Bu çalışmalar, Marks’ın ’esas olan dünyayı değiştirmektir’ yaklaşımıyla hareket eden bazı sosyalistler arasında alçakgönüllü bir teorik araştırma ve tartışmanın zemini olur. İnsan Hakları Derneği‘nin kurulmasında önemli rol oynar. Kürt halkı başta olmak üzere ezilenlerin edebi alanda ürünlerinin ortaya çıkarılarak tanıtılmasına çaba sarfeder. 1915 katliamı konusunda yayınların yasak olduğu bir dönemde bile ardarda yayınlar çıkararak Osmanlı ve Cumhuriyet gerçekliğine başka bir pencereden bakılmasına ortam hazırlar.
Genel olarak Azınlıklar başta olmak kaydıyla Süryani tarihi ve aydınları konusunda da yayınlar çıkardı. David (Gount)’in Süryani Katliamları kitabının ülkede türkçe yayınlanması işini başından sonuna kadar beraber yaptık. Önsözünü yazdığım Süryani aydını Naum Faik üzerine yayınlanan kitabı birlikte çalışarak çıkardık.
İşte Ragıp Zarakolu, özgürlük alanı daraltılmak istenen ve siyaset yapmaması için yasak ve şiddet kullanarak susturulmak istenen ezilenlerin gözü, kulağı ve sesi olmuştur. Biz, işte bu sesin susturulmasına karşıyız.
- Zarakolu‘nun tutuklanması, düşünce ve yayın özgürlüğü açısından da düşündürücü. Bunun Türkiye‘de düşünce özgürlüğü açısından sıkıntıların yaşandığının bir işareti olarak mı görüyor sunuz? Nasıl aşılır bu sıkıntılar?
Milliyetçiliğin körüklendirildiği ve kısmen şiddete dönüştürülmek istenen bölgemizde, gerek siz ve gerekse Süryani/Asur Kültür Merkezi tarafından kendi halkının dışında, bölgedeki diğer halklardan kişiliklere ödül verilmesi konusuna neden önem veriyor sunuz?
Feyyaz Kerimo: Son yıllarda Türkiye bir ’kıyamete’ doğru sürüklenmektedir. Bir Türk-Kürt çatısması için ne gerekiyorsa yapılmaktadır. Sivas’ta olduğu gibi insan yakmak suç sayılmamaktadır. Sevgili Hrant’ın öldürülmesinin arkasında bir türlü ’derin devleti’ göremeyen ’garip’ bir hukuk sisteminin bulunduğu aşikardır. Bütün diğer “meçhul”lerde olduğu gibi gerçek failler aslında bilindiği halde insanların vahşice katledilmesine sessiz kalınır. Failleri ortaya çıkarılmaz. Farklı olana nefreti simgeleyen ’Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz’ Taksim Hocalı mitinginde Başbakan’ın izni olmadan çıkıp konuşamayacağını bildiğimiz İçişleri Bakanı’nın yaptığı konuşmayı ve atılan sloganları hatırlatmakta fayda var.
İşte, halkların birbirine düşman olması için çeşitli kışkırtmaların hergün harekete geçirildiği bir süreçte Halkların Kardeşliğine vurgu yapmanın ve bu uğurda mücadele vermenin doğru olduğunu düşünüyorum. Her gün farklı şekillerde, çeşitli maskelerle karşımıza çıkan ırkçılığa boyun eğmeme adına bu Ödülü önemsiyorum. Bu nedenle, Sayın Sur Belediye Başkanı Demirbaş’ı ve Sayın Ragıp Zarakolu’nu Asur Kültür Ödülü’ne aday gösterirken de bu kardeşliğe ve dostluğa dikkatleri çekmek istedim. Dini, dili, rengi, etnik kökeni ne olursa olsun önemli olanın ’insan’ olması gerçekliğine vurgu yapmak istedim! Bu uğurdaki çabaların ve mücadelelerin takdire şayan olduğunu öne çıkarmak istedim.
Kaynak: Mezopotamya Enstitüsü Dökümentasyon Merkezi , Güncelleme Tarihi: 28 Mart 2012