Yara, kuşaklardan kuşaklara geçiyor - Gündem
25 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ցրօն / Ժամ : Լուսակն

Gündem :

17 Mart 2012  

Yara, kuşaklardan kuşaklara geçiyor -

Yara, kuşaklardan kuşaklara geçiyor Yara, kuşaklardan kuşaklara geçiyor

NİNEMİN DÖVMELERİ’ FİLMMOR KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ’NDE
Aralarında “Ararat’a Dönüş”ün de bulunduğu pek çok belgesele imza atan Ermeni asıllı Gazeteci-Yönetmen Suzanne Khardalian’ın en son filmi “Ninemin Dövmeleri” İsveç’te yoğun bir ilgiyle karşılandı. Sinemalar, kütüphaneler, müzeler ve Birleşmiş Milletler Derneklerinde gösterilen film İsveç Devlet Televizyonunda da 4 gün art arda yayınlandı. Olumlu eleştiriler aldı. Filme yoğun ilginin nedeni ise bugüne dek gündeme getirilmeyen bir gerçeği 1915’lerdeki soykırım sırasında Ermeni kadınlarının yaşadıkları trajediyi gündeme getirmesi.

Al Jazeera’nin de bir kaç kez gösterdiği ‘Ninemin Dövmeleri’ belgeseli Filmmor Kadın Filmleri Festivali”nde 15 Mart Perşembe saat 19.00, 16 Mart Cuma günü saat 15.00’te İstanbul Fransız Kültür Merkezinde sinema severlerle buluşacak. Stockholm’deki Kültür Binasında görüştüğümüz Khardalian babaannesinin başından geçenleri anlatırken gözlerinden yaşlar boşalmasına engel olamıyordu.

Önce sizi tanıyalım?
Baba tarafından Maraş, anne tarafından İskenderunluyum. Ben Beyrut’ta bir Ermeni mahallesinde doğdum. Babamın babasının 11 kardeşi vardı. 1915’te kendisi dışında tüm kardeşleri öldürüldü. Babaannem Adıyamanlı. Sadece annesi, kendisi ve kız kardeşi katliamdan kurtulabildi. Anlayacağınız benim hayata gelmem bir tesadüf.

Beyrut’a nasıl gittiler?
Milletler Cemiyeti 1919’da bölgeye misyonerler gönderdi. Misyonerler soykırımından kurtulan çocukları Yunanistan, Fransa gibi Avrupa ülkelerine ve Ortadoğu’da kurulan kamplara yerleştirdiler. Benim babaannemle annemin babası Beyrut’taki kampa götürülmüşler. Orada tanışıp evlenmişler. Kamp daha sonra Ermeni mahallesine dönüştürüldü. Ben ve kardeşlerim orada doğduk.

Beyrut’taki yaşamdan bahseder misiniz?
Soykırım sırasında yaşananlar insanları derinden etkilemişti. Babamın babası tüm yakınlarını kaybettiği için sokaklarda büyümüştü. “Şiddete şiddetle karşılık vereceksin, yoksa ölürsün” anlayışı ile büyümüştü. Sevgisini dışa vurmaktan kaçınır, sert görünmeye çalışırdı. Anlaşmazlıkların ancak şiddetle çözüleceğine inanırdı. Babaannem ise yaşlı ve huysuz bir kadındı. Çevreye hüzün yayardı. İnsanlarla fiziksel temastan kaçınırdı. Beni ve kardeşlerimi bir kez bile okşamadı. İyi bir söz söylemedi. Biz de kendisini sevmezdik. Ama semtte yaşayanların birbirleriyle ilişkileri iyiydi. Dayanışma ve yardımlaşma vardı.

ÜLKEMİZ BİZİ BEKLİYOR

Babaannenizin böyle davranmasının nedenlerini konuşmuyor muydunuz?
Geçmişte yaşananları hiç bir zaman konuşmadık. Ben sekizinci sınıfta okurken tarih dersinde ilk kez soykırım konuşuldu. O güne dek hiç kimse bizlere bir şey anlatmadı. Geçmişimiz, bizi ilgilendiren şey bizden gizlendi. Babam bizlerin okumamızı ve iyi bir meslek edinmemizi isterdi. Felaketin bittiğini, bunun konuşulmaması gerektiğini düşündüğünü sanıyorum. Aslında kadınlar başlarından geçenlerden, erkekler de kadınları, namuslarını savunamadıkları için utanç duyduklarından olanları gizlemeyi yeğlediler. Sadece benim ailem değil,diğer Ermeniler de geçmişte yaşananları konuşmaktan kaçındılar. Bu soykırımın 50. Yıldönümüne 1965 yılına kadar sürdü. Ondan sonra dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Ermeniler “Biz neden buradayız, burada ne zamana kadar yaşayacağız” gibi soruları sormaya başladılar. Ermeniler Batı Ermenistan olarak adlandırdığımız bölgede 3 bin yıl yaşadılar. Neredeyse tüm Ermeniler bir gün vatanlarına ve evlerine döneceklerine inanıyorlardı. Kazandıkları paraları biriktiriyor “Ülkemiz bizi bekliyor” diye düşünüyorlardı. Yaşadıkları ülkelerde geçici olarak yaşadıklarını düşünüyorlardı. Tüm Ermenilerde yurtlarına geri dönme hayali vardı. Ben Türkiye’de doğmadım ama daha önce Ermenilerin yaşadıkları yerleri biliyorum. Büyük anne ve babam ve diğerleri katliamdan söz etmediler ama sürekli olarak yaşadıkları illeri, köyleri anlattılar. Topraklarına geri dönme hayaliyle yaşadılar. Ama bunun artık olamayacaklarını anladıklarında eğitime önem vermeye başladılar. Bunun nedeni de kendilerini güvence altına almak istemeleri. Çünkü bir gün yaşadıkları yerlerden yine sürülecekleri ruh halindeler. Bu nedenle de okumaya ve özellikle her yerde iş bulabilecekleri doktorluk ve mühendislik gibi meslekleri tercih ediyorlar. Böylelikle kendilerini güvence altına almak istiyorlar.

BÜYÜK BAŞ HAYVANLAR GİBİ DAMGALANDILAR

‘Ninemin Dövmeleri’ nasıl ortaya çıktı?
Burada yapılan bir konferansa katılan Ruvandalı kadınlar soykırım sırasında kadınların yaşadıklarını, kadınlara tecavüzün nasıl bir silah gibi kullanıldığını anlattılar. Kadınlardan biri askerlerin hamile olan bayanın ırzına geçtikten sonra kadının karnını yardıklarını ve çıkardıkları çocuğun kafasını keserek top oynadıklarını anlattı. Ben buna benzer olayların Ermeni soykırımı sırasında yaşandığını duymuştum. Soykırımı anlatan yüzlerce kitap var. Ama bu kitaplar da kadınlardan “Kaçırıldılar, ırzlarına geçildi” gibi bir kaç cümleden başka bir şeye rastlayamazsınız. Bu nedenle soykırım sırasında kadınların başlarından geçenleri anlatan bir film yapmaya karar verdim. 1915’ten sonra kaybolan ve kaçırılan Ermeni kızları ve kadınlar hakkında bilgileri içeren arşiv ve belgeler Cenevre’deydi. Oraya giderek belgeleri ve resimleri inceledim. Kadınların çoğunun yüzlerinde ve ellerinde ninemindekilere benzeyen dövmeler vardı. Bunlar 8-12 yaşlarında küçük kızlardı. Soykırım sırasında binlerce genç kız ve kadın kaçırıldı. Irzlarına geçildi. Bölgede yaşayan Arap, Türk ve Kürt erkekleri tarafından alıkonuldular. Kadınlara ait oldukları klanların dövmeleri yapıldı. Tıpkı büyük baş hayvanlar gibi damgalandılar. Daha sonra çoğunluğu sokaklara atıldı. Dövmeleri görünce ninemin dövmeleri aklıma geldi ve ninemin de aynı şeyleri yaşamış olabileceğini düşündüm ve geçmişini araştırmaya karar verdim.

Babaannenizin başından geçenleri kimden öğrendiniz?
Beyrut’a gidip annemle konuştum. Başlangıçta konuşmayı reddetti. Ancak arşivlerde gördüğüm resimleri ve olanları anlattığımda daha fazla direnemedi. Ninemin 12 yaşında iken Fırat nehrinde bir botta tecavüze uğradığını ve bir Kürt erkeği tarafından kaçırılarak 7 yıl alıkonulduğunu ve daha sonra sokağa atıldığını anlattı. Ninemin Kürt adamdan çocukları olduğunu sanılıyor ama hiç kimse tam olarak gerçeği bilmiyor. Çünkü babaannem bu konulardan hiç söz etmezmiş. Tecavüze uğrayan kadınlar kendilerini suçlu görüyorlar. Kadınların akıbetlerini araştırdığımda tepkilerle karşılaştım. Kadınlarımıza yapılanları anlatmama karşı çıkanlar oldu. İnsanlar olayların gündeme gelmesinden, açığa çıkmasından utanç duyuyorlar. Ama tüm bunlar konuşulmamakla yok olmuyor. Yara kuşaktan kuşağa geçiyor.
(Stockholm/EVRENSEL)

--------------------------------------------------------------------------------

TÜRKİYE’YE GİTMEYE CESARET EDEMİYORUM

Siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Kendimi vatansız ve tedirgin hissediyorum. Lübnan’ı hiç bir zaman vatanım olarak görmedim. Uzun süredir İsveç’te yaşamama karşın kendimi bu topluma ait de hissetmiyorum. Bu nedenle Ermenistan’da küçük arazi satın aldım. Arazide sadece küçük birkaç ağaç var. Bu sahte bir güvence. Burada Ermeni olduğumdan dolayı kimsenin beni sürmeyeceğini biliyorum ama bu duyguyu tamamen yok edemiyorsunuz.

Hiç Türkiye’ye gittiniz mi?
Hayır gitmedim. İstememe rağmen gitmeye cesaret edemiyorum. 1988 yılında “Ararat’a Dönüş” filmi gösterime girdiğinde Türk devleti çok sert tepki gösterdi. Filmin gösterimini engellemek istedi. Türk basını benim İsveç ajanı olduğumu iddia etti


http://www.evrensel.net/news.php?id=24349





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+