03 Mart 2012
Çocukluğumun geçtiği mahallem hâlâ hatıramda güçlü bir şekilde varlığını korur. Osmanbey’deki bu sokak şimdi tekstil toptancılarının merkezine dönüştü. Bozulmadan kalan sadece üst sokaktaki sinagog oldu. O zamanlar mahalle kültürü hâlâ canlıydı. Sokak, evimizin organik bir parçası, devamıydı adeta. Komşularımızla aynı evde yaşıyor gibiydik. Alt komşumuzun çocuğuyla oynarken sızar kalır, bazen orada açardım gözlerimi. Bizler anonim büyük bir ailenin çocukları gibi, bu büyük aile tarafından büyütülürdük. Bir çocuğun asla dile getiremediği, ama en çok ihtiyaç hissettiği güven ve sevgi açlığının giderilmesi bakımından oldukça önemlidir büyük aile. Böylelikle sağlıklı, sosyal ve kendine güvenli birisi olarak büyüyebilirsin, fark etmeden.
Tabii her şey tozpembe değildi. Ne zaman olmuş ki?
Küçükken doğduğum ve büyüdüğüm mahallemde bir misket kulübümüz vardı. Aslında bu kendi çapında bir şirketti. Dört veya beş kişilik takımımız, sokağın diğer misket takımlarına karşı gece yarılarına kadar amansız bir mücadele verir ve misket bankamızın sermayesini arttırmaya çalışırdık. Çok da esaslı bir takımdı doğrusu. Sokağın kaynaklarını kuruttuktan sonra, büyüme kararı almış ve diğer sokak ve mahallelere açılmaya başlamıştık. Önlenemez yükselişimiz göz kamaştırıcıydı...
Misketler ise bana emanet edilmişti. Yediemin görevinin bana verilmiş olmasının yaşattığı gurur büyüktü. Hem takımın iyi oyuncularından olmak, hem de misket durumumuz hakkında verdiğim haftalık raporlar esnasında üzerimde toplanan stresli ama saygın dikkat beni çok mutlu etmekteydi. Odamın her yeri sayılmış ve ağzı sıkıca kapatılmış misket torbalarıyla doluydu.
Bir gün takım liderimiz olan arkadaş –ismini hafızam silmiş– yanıma yaklaştı ve “Seni takımda istemiyoruz artık, payını ayır, geri kalanını bize ver” türünden bir şeyler söyledi.
Markar Esayan