08 Haziran 2011
Yaralı bir Turnanın sırtında acıları, yükleyip bilinmeyen bir ülkeye göç eylemek. Acep nasıl bir duygudur, neme nem bir histir. Hangi kalem yürek dilinin ucuna gelen ama bir türlü söylenemeyen yasak ve yasadışı duyguları dillendirebilir. Sözcüklerin tutuklandığı, duygulara prangalar vurulduğu yitik ülkenin çocukları, gurbet ellerde bir gün batımını izler gibi ülkelerine kekremsi bir tatla baktıklarını gördükçe… Kahroluyorum Söylenemeyen her sözcük de boğuluyorum. Bir efsun gibi göç ediş hikâyelerini dinledikçe kimliğimden utanıyorum.
Güneşin ve ışığın çocuklarıyla buluşmak için Mardin’den başladım hüzün kokan yolculuğa. Tabii ki bu güne değin kahrımı çeken, rehperliğimi yapan dostum Eliyo Eliyo ile. Deyrul Zafaran ve Mor Gabriel manastırlarını ziyaretle başladım. Son dönemde Süryani halkının Turabdin’de BDP den Blok’un milletvekili adayı olan Av.Erol Dora’nın meclise gitmesi ile sorunların çözüleceğine inanan bu halk yaşatılan ve hala devam etmekte olan etnik, kültürel ve ekonomik temizliğe inat Umut ekmek istiyorlar. Gözlerindeki umudu Mardin’den başlayıp ülkemin her yerine ekebilmek mümkün olsa diyorum içimden. Kürtler bir Süryani’yi meclise taşımak için belki de 97 yıldır geciken bir özrü yerine getirebilme adına canla, başla çabalıyordu. Aynı halaya duruyorlardı Turabdin’de. Halkların kardeşliği bu olsa gerek. Cumhuriyet’ten bu yana ilk kez bir Süryani meclise girecek BDP’ nin ‘’Yaşasın Halkların Kardeşliği-Bıjı Bratiya Gelan- Lashan i Ahonutho da Came’’anlamında bu anlamlı dayanışmasına selam olsun diyorum bir kez daha.
Oysaki Cennetin ırmaklarında meleklerin avuçlarından su içmeye bile kıyamayan bu halka 97 yıldır neler yaşattık biz. Onlar bağışlasa da, toprak bağışlar mı? Gökyüzü, kan kokan Fırat ve Dicle bağışlayabilir mi? Bilinmez. 97 yıl önce yaşananları şimdi Kürt halkı yaşıyor. Son 30 yılda 55 bin fidan gitti bu topraklara. Ateş topuna dönen bölgede, hala sabır çiçekleri eken Süryani halkına, mümkün olsaydı ayaklarına güneşi sermek isterdim. Gökyüzünden yıldızları bir, bir toplayıp yüreklerine serpmeyi ‘’Bakın bir daha hiç Acı yaşamayacaksınız ışığın çocukları’’ diyebilmeyi ne çok isterdim. Oradan Amed’e yolculukta gördüğüm o ki,Amed bir direnişin tarihini yazıyordu. Güneşin çocukları yangın yerine dönmüş bu coğrafyada ‘’Ana dilde Eğitim Hakkı ve demokratik talepleri‘’ konusunda diretiyordu. Sur’larından yanık bir tarih kokan bu şehirde gözlerinizin görebildiği her yer BARIŞA yolculuk ediyordu her direnmede.
Yüreğimde buruk bir sevinçle İsveç’e uçtum. İlk durağım Götenborg’du. Bir dizi Konferanslar ve kitap tanıtımı için gittiğim Götenborg Asur Kültür merkezi dernek başkanı Aslan Akbaş ve dernek üyeleri ile bir araya geldiğimizde ise konu hep aynı idi. Memleket özlemleri, memlekete demokrasi gelecekmi? Seçimlerden sonra hazırlanacak Anayasa değişikliği Azınlıklar lehine olacak mı? Kitabımın sponsorluğunu yapan Götenborg dernek üyeleri ve başkanlarıyla öylesine dostane ilişkiler geliştirdik ki. Oradan üç günlüğüne ayrılırken bile adeta kalbimin bir yarısını orada bırakarak Norsborg-Hallunda Assyrıen kulturcenter ı Botkyrka’nın konferansına gittim. Dernek başkanı George Baryawno ve üyeleri ile sohbet ise seçimlere dayalı idi. George arkadaşın, Asur kültürünü yaşatmak için çabaları ise takdire şayandı. Euro- Kurd’un başkanı dostum Gabar Çiyan’da dinleyiciler arasında olunca değmen keyfime misali. Birde Türkiye’li devrimci Armenak Bakırcıyan’nın kuzeni dostum Vartonos Kaya’da sohbete katılınca. Sözcüklerin belini kırıverdik hemen oracıkda.Anlıyacağınız renklerin mozağine döndü dost meclisimiz.Değerli dostum jan Beth Sawoce,Süryani şair Yusuf Dikmen,dernek üyesi Josef Kopar,Gazeteci Augin Kurt ,ADO başkanı Sait Yıldız’da bize katılınca ayaküstü sohbetlerde bile memleket meseleleri dillendirildi.
Ermeni,Süryani,Kürt ve Türk halklarının acılı evlatları olarak aynı stranları söyledik aslında.Bizler aynı düşün yolcularıydık .Bu ülkeye onurlu ve kalıcı bir barışın gelmesi için neler yapabilirdik, kritik yapıyorduk.Bu konular bitmezdi hepimiz biliyorduk.O konferansımda ve diğer konferanslarımda olduğu gibi dinleyici kitlem güneşin ve ışığın çocuklarıydı.
Götenborga geri dönmek ne güzeldir diyordum hızlı trenle dağları, gölleri yırtarcasına yol alırken. Ne müthiş bir duygu yeniden dostların yanına dönmek. Aslan Akbaş ve ailesi vede Aziz Asmar dostumla buluşunca anladım ki, vatan sadece bir kâğıt parçasına sığdırılan bir yer değildir.
Sınırlar çizebilirsiniz Ey yönetenler. Ama bilmelisiniz ki, insanın yüreğinin yaşadığı yerdir vatan. En azından hayallerimize soykırım yapamazsınız. Bu lüksümüzü kullanarak başladık Bet Nahrin’e düşün yolculuğumuza. Vatan, üzerinde yaşayan insan yoksa sadece bir toprak parçasıdır. Oradan sevgilerin, dostlukların en güzelini yüklenerek Jönköping’e David İs dostumu ziyarete gittim. Bir gecelik misafirlikten sonra sevgili David ve eşi beni Frankfurt’a gitmem için havalanına götürdü. Havalanında dil bilmezlik ve organizasyon bozukluğu yüzünden yaşadıklarımı ise pas geçiyorum. Uçağı kaçırdım ve zorunlu olarak Hamburg’a uçmak zorunda kaldım. Hamburg da beni karşılayan Sol Partiden kürt kökenli milletvekili Cansu Demir ile buluştum. Ertesi günü Köln’e gittik orada tanıştırıldığım Ezidi kökenli Sol partiden milletvekili Ali dostla birlikte yola çıktık ve Giessen’de BDP ile Mardin-Midyad’lıların buluşma gecesine katıldım.
Gecenin konseptine uygun kısa bir konuşma yaptıkdan sonra Numan Uğur isminde diasporada yaşayan Süryani kökenli, kürt özgürlük mücadelesine gönül vermiş bir dostla tanışmak ise çok keyif vericiydi. Kürtçe ve Süryanice ezgiler eşliğinde halaylar çekildi Ozan Brader ve Linda Hadiko keyifli bir müzik yolculuğuna götürdü bizleri. Coşku had sayfadaydı, sanki Giessen’de değil Midyad’da seçim atmosferindeydik. Ne güzel halkların aynı halaya durması, aynı stranlara ağlaması. Mıtran Hanna Aydın’nın konuşması ise ayakta alkışlandı. Metropolitin kendi anadilinde değil, Kürtçe konuşma yapması tuhafıma gitmişti açıkçası.’’Ana dilde eğitimi’’ savunan biri olarak. Ülkemde ezilen halklar ve Azınlıklar Anadilde konuşma konusunda ısrarlı olmalı derim hep. Ama o gecenin büyüsünden olsa gerek belkide Mıtranın Kürtçe konuşma yapması. Yaklaşık 3000 bine yakın Midyad’lı gelmişti BDP ile dayanışmaya. O geceyi ebedileştirmek için resimler çekildik.
İslam âlimleri ve Mıtranlar gecede yan yanaydı. Ülkemizde Yana, yana bu günlere gelen halklar umarım bir daha faşizmin oyunlarına gelmez temennileriyle ayrıldım oradan.
Ertesi günü Wiesbaden derneğinde konferans ve kitap tanıtımım için dernek temsilcisi Sabo Akgül ve Nuri Günel abimiz’le geceye yolculuk ettik. Bu konferansta Wiesbaden’de ikinci kez karşılaştığım Alman asıllı Marianne Brückl dostumla iki gün birlikte nasıl ortaklaşabileceğimiz konusunda uzun uzun keyifli sohbetler ettik.1915’ etnik kırımında ittihati teraki kadar Almanya’ nın da büyük payı vardı. Marianne ve ben Ermeni ve Süryani halkına soykırım yaşatanların çocuklarıyız. Bir daha bu acıların yaşanmaması ve geçmişimizle yüzleşmek adına bu buluşmayı çok önemsediğimi de belirtmeliyim.
Konferansdan bir gün sonra program dışı olmasına rağmen Paderborn ve Gutersloh daki dostlar sofrasındaki yerimi almak için beni almaya gelen candostum Nuri Ayaz’ın arabasına atlayıp hızla yol aldık.
Biriktirdiğim hasretleri çıkınımdan çıkarıp geçen yıl konuk olduğum iki aile Schamiram- Nuri Ayaz ve Nuri- Elizabeth Zaco ile yeniden buluşmak ne güzel şeydi. Hele ki yoldaşım, dostum Asur federasyonu temsilcisi John Roume ve Gutersloh Asurî dernek başkanı Aziz Yousef’i, Morris Dal’ı, Hapsuno Demir’i, Habib Atman’ı ve papaz Şemon’u vede adını anımsayamadığım dostlarımı görmek ise anlatılmaz bir duyguydu.
İki gece yeniden misafir olduğum bu ailelerde yanımdan ayrılmasını hiç istemediğim, bütün programlarını bozdurduğum ateşden gömlek giyen güzel yürekli dostumu anlatmak ise en zor olanıdır. Sabri Atman’ı hepiniz tanırsınız. Seyfo center’in başkanı Sabri Atman…
Nuri Ayaz,Sabri Atman ve Nuri Zacho ile sabahlara dek güneşin sofrasındaydık ve bir Süryani şarabı eşliğinde sürekli Yıldızları yüreklerine serpmek istedim içimden. Kana kana su içtiğimiz çeşmelerden içmelere doyamadığımız Su gibi akıyordu sohbetlerimiz. Ertesi günü Gutersloh’da kitap tanıtımı ve bir söyleşi yapıldı.
Asur halkının anavatanlarında yaşaması için mücadele veren bu güzel insanları isimleriyle anlatmadaki amacım onlar bilinmeyen kahramanlarıydı Turabdin’nin.
Buradan emeği geçen tüm derneklere özellikle dayanışma ve destek duygularıyla ayrıldığım Göteborg Asur Kültür derneğine, Gutersloh Asur Derneğine, Assyrıen kulturcenter ı Botkyrka’ya, BDP Giessen örgütüne, Hamburg’da ve Köln’de YEK-KOM’a gösterdikleri dostluk ve dayanışma adına teşekkürlerimi sunarım.
Anavatanlarından ekonomik, politik, psikolojik, sosyolojik olarak gitmek zorunda kalan güneşin ve ışığın çocuklarında ortak bir özlemdi ‘’memleket hasreti’’.Hele ki vatandaşlıktan çıkarılmış ve askerlik sorunu gündemde olanlarla sohbetde ise gözler sürekli sağanak halindeydi. Düşünüyor ve düşüyordum utancımdan. Süryani halkının suçu neydi? Ne kabahat işlemişlerdi Hıristiyan olmaktan başka…
Her acı hikâyeyi dinledikçe gözlerimdeki yaş yüreğime akıyordu.1915’den önce her 9 kişiden birinin gayri Müslim olduğu bu ülkede şimdi % 99’u Müslüman ise ben Ötekiyim yani Hıristiyan’ım. Ülkemde hiristiyan, Filistin’de bir Müslüman’ım. Nerede ezilen, yok edilen, görmemezlikten gelinen bir halk varsa ben O’yum.
Ermeni, Süryani, Ezidi, Alevi ve Rum’lardan sonra şimdi aynı kederi yaşayan Kürt halkı ise demografik olarak 20 milyon olmasalardı onların sonu da sanırım aynı olacaktı. Kültürel ve psikolojik soykırım yaşayan Kürt halkı ise son otuz yıldır direnişin destanını yazıyor.
Bu ülkeye barış gelecekse bu görev en çok da biz kadınlara düşüyor. Biz Türk anaları, devletin ötekileştirdiği Annelerle, Cumartesi anneleri ve barış anneleriyle vakit çok geç olmadan buluşmamız gerek. Bu yüzdendir BDP’nin emek-demokrasi-özgürlük bloku adaylarını destekleyişimiz. 12 Haziran’da yapılacak seçimlerde Oyum Kürt ve ezilen halkların kaderini belirleyecek bağımsızlaradır.
Bir kadın, bir ana, bir barışsever, bir devrimci, insan hakları savunucusu olarak güneşin ve ışığın çocuklarıyla bende Egeden aynı halaya durmak istiyorum.
ZEYNEP TOZDUMAN