AB korosunun değişen üyeleri... - Haber Arşivi 2001-2011
23 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ծմակ / Ժամ : Կամաւօտ

Haber Arşivi 2001-2011 :

28 Şubat 2011  

AB korosunun değişen üyeleri... -

AB korosunun değişen üyeleri...

Hatay'daki Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 66. toplantısının düşündürdükleri...

Eskiden 'AB korosu' vardı. Ülkenin hızla Avrupa Birliği'ne entegre olmasını isteyen çoğu liberal isim böyle adlandırılır, hatta bazıları bu kesime 'vatan haini' gözüyle bile bakardı.

Sonra 'AB karşıtları korosu' söylemi ortaya çıktı. Bu kez farklı argümanlarla AB'ye karşı çıkan veya AB'nin Türkiye politikalarını samimi bulmayanlar 'bozuk ses çıkarmakla' eleştirilir oldu.

Nihayet yıllar sonra iki koronun elemanlarının aynı şarkıları da söyleyebileceği, ya da yer bile değiştirebilecekleri ortaya çıktı. Hatay'da düzenlenen Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 66. toplantısında yaşananlar bugün gelinen nispeten daha sağlıklı noktanın göstergesi olabilir. Ki bu süreçte Avrupa'dan yükselen 'Biz de adam olmayız' özeleştirilerinin payı büyük.

DENETİM ORGANI
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK), Türkiye-AB ortaklığının denetim organı işlevini görüyor. Türkiye-AB Ortaklık Konseyi’nin yıllık faaliyet raporlarını inceliyor ve Türkiye-AB ortaklığına ilişkin konularda tavsiyelerde bulunuyor. TBMM ve Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) seçilen üyeler çalışıyor KPK'da. TBMM kanadından 24 üyenin 5'i CHP'li, 3'ü MHP'li, 16'sı ise AK Partili. AP kanadında ise 50'ye yakın milletvekili bulunuyor.

İşte bu KPK üyelerinin büyük bölümü, yılda iki kez yaptıkları toplantılardan biri için daha Hatay'da buluştu. Türkiye-AB KPK 66. toplantısı 21- 22 Şubat'ta gerçekleşti. Toplantıda Türkiye'yi en üst düzeyde temsil eden isimlerse Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz oldu.

İki gün süren toplantıda sancılı giden Türkiye – AB ilişkileri "Anayasa ve Yargı Reformu," "İfade Özgürlüğü," "Demokratik Açılım," "Din, İnanç ve Düşüce Özgürlüğü," "Göç ve Vize" "Mali Yardımlar," "Gümrük Birliği ve Serbest Ticaret Anlaşmaları" çerçevesinde ele alındı. Toplantının açılışını KPK'nın eş başkanları Lütfi Elvan ve Helene Flautre yaptıktan sonra Avrupa Komisyonu adına AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Marc Pierini, AB Konseyi adına Macaristan Büyükelçisi Istvan Szabo ve Türk bakanlar konuştu.

50 YILLIK BIKMAMIŞLIK
Neler söylediklerini okumuşsunuzdur ya da neler söyleyebileceklerini tahmin ediyorsunuzdur. 1959'da Adnan Menderes ya da 1963'te Ankara Anlaşması ile İsmet İnönü tarafından başlatılan Türkiye'nin 50 yıllık Avrupa yolculuğunda söylenmemiş söz kalmamıştır herhalde.

Ancak bu 50 yıllık yolculuğun halen Türk tarafında (en azından görüşmeleri yürüten siyasiler ve bürokratlar arasında) bir bıkkınlığa yol açmamış olması, 17 Aralık 2004'te müzakereler başladıktan bu yana 33 fasıldan 13'ünün açılıp sadece birini kapatılmasına rağmen heyecanın bitmemesi ilginç.

Tamam, son araştırmalar Türkiye'de yaşayanların yaklaşık üçte ikisinin Türkiye'nin AB'ye girmesini istediğini gösteriyor ve siyasetçiler de bu iradeyi yansıtıyor. Ama aynı (veya farklı bir) üçte iki de Türkiye'yi AB'ye hiç almayacaklarına inanıyor.

Bu bence şunu gösteriyor: Artık çok daha fazla sayıda insan, meselenin AB'ye girmek değil, demokrasi, insan hakları, ekonomik gelişmişlik, sosyal devlet gibi konularda AB standartlarını tutturmak olduğunu görüyor.

İşte bu da ülkedeki iki farklı "koroyu" bir araya getiren ve Türkiye'nin AB'ye karşı elini güçlendiren bir gelişme.

AYNI ŞARKI
Bunu toplantılardaki tartışmalar da gösteriyor. KPK'nın yabancı milletvekilleri Kıbrıs, insan hakları, ifade özgürlüğü, medya baskısı konularında hükümeti eleştirirken KPK'nın Onur Öymen, Algan Hacaloğlu gibi yerli ama muhalif milletvekilleri de benzer eleştirilerde bulundu. Ama onların hükümete "neden AB'nin istediği reformları daha hızlı yapmıyorsunuz" diye yüklenmeleri, en azından artık Türkiye için AB standartları konusunda "AB korosu"yla hemfikir olduklarını göstermez mi? Bu, farklı seslerle de olsa artık aynı şarkının söylendiğinin işareti değil mi?

OLMASI GEREKEN
21 Şubat gecesi, toplantının yerli ve yabancı bütün katılımcılarını daha geniş, daha evrensel bir koronun etrafında buluştu: Antakya Medeniyetler Korosu. Üç semavi din ve altı mezhepten üyesi olan, imam, rahip, rahibe, öğretmen, öğrenci, emekli, manifaturacı, kuyumcu gibi farklı meslek dallarından insanların oluşturduğu yaklaşık 60 kişilik koro, toplantıya katılanlar için gerçekten kulaklara olduğu kadar yüreklere de hitap eden bir konser verdi.

Koronun seslendirdiği Türkçe, Arapça, İbranice, Latince ve Ermenice eserler başka hiçbir konu üzerinde tamamen uzlaşamayacak insanları en azından birkaç saatliğine kalpten buluşturdu. Alevi türküsü "Yine Dertli Dertli", Ermeni türküsü "Sarı Gelin," farklı dinlerin ilahileri aslında birlikte yaşamanın o kadar da zor olamadığını inancını pekiştirdi.

VE OLMAYAN
Ancak burada da bize özgü bir abartı devreye girdi. "Bakın bu topraklarda Türk ve Arap, Sünni, Alevi, Hıristiyanlar olarak birbirimizi ötekileştirmeden kardeşlik içerisinde ne güzel yaşıyoruz" vurgusu artık öyle bir noktaya vardı ki, yabancı vekillerin müziğin evrenselliğinden aldığı haz, yerel ve pek de gerçekçi olmayan söylemlerin gölgesi altında kayboldu.

Nitekim aynı gruba yani AP milletvekillerine o sabah da Hatay'ın 'ne kadar çok kültürlü olduğu' gösterildi. Gezilen yerler şunlardı: Samandağ ilçesine bağlı Hıdırbey köyü, Türkiye'nin tek Ermeni köyü Vakıflı, Anadolu'nun ilk camisi olarak bilinen Habib-i Neccar Camii, Havra, Ortodoks Kilisesi ve St. Pierre Kilisesi... Amaç şuydu herhalde: Bakın, Türk ve Arap, Sünni, Alevi, Hıristiyanlar olarak birbirimizi ötekileştirmeden kardeşlik içerisinde ne güzel yaşıyoruz!

Bunun en azından bir süredir pek de doğru olmadığını, mesela Hatay'da sözkonu azınlıkların artık "numune" şeklinde yaşadıklarını, tarihimizle övünmeden önce onu korumamız gerektiğini öğrenmemiz lâzım. Yoksa "Bu topraklarda yaşananlar dünyaya model ve örnek teşkil ediyor" söylemi komik bir fıkradan öteye geçmez.

BELEDİYELERE
Devlet Bakanı ve Başmüzekereci Egemen Bağış da benzer şekilde düşünüyor olmalı.

Zira yine Hatay'da KPK toplantısıyla eş zamanlı düzenlenen "Belediyeler Avrupa Birliğine Hazırlanıyor Projesi Bilgilendirme Toplantısı'nda" bir yetkilinin "Buradan çıkan tarihi eserleri hep yurtdışındaki müzelerde görüyoruz, onların tarihi yok, bizden alıyorlar" minvalindeki konuşmasını şu şekilde eleştirdi: "Kusura bakmayın ama o zaman şu soruyu sorarlar: Siz bu eserleri onlar kadar koruyabiliyor musunuz?"

Cevap çok net: Hayır. Zaten Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği de (ABGS) bu ve benzeri sorunları çözmek, AB'ye katılımı Ankara'da değil, yerelde sağlamak için çalışıyor. 81 ildeki AB'den sorumlu vali yardımcıları ABGS ile koordineli çalışarak illerinde yaşayanları bu sürece katmak için uğraşıyor. Gaziantep'ten sonra ikincisi düzenlenen bu toplantıda ise daha çok "AB Mali Yardımları ve Yerel Yönetimlere Sağlanan Fırsatlar" ve "Türkiye ile AB Arasında Kültürlerarası Diyalog İçin İşbirliği Olanakları" üzerinde duruldu.

Bu toplantının "olmayan"ı ise toplantının başında okunan "İstiklâl Marşı"ydı. Bugün İstiklâl Marşı'nın lig maçlarından önce okunması tartışılırken AB'nin konuşulduğu evrensel bir buluşmada milli duyguları vurgulamanın bir anlamı olamamalı! Hadi yanında AB Marşı da dinlense, bir derece...

--

DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ EGEMEN BAĞIŞ
"Eski liderlerin vizyonu yok"

Toplantıların, konuşmaların fırsat verdiği bir arada, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'a AB – Türkiye ilişkilerinin daha çok felsefi boyutuyla ilgili birkaç soru sordum. KPK'daki konuşmasında AB vizyonunu "Kaçan kovalanır, biz kovalayacağız, fişi biz çekmeyeceğiz" şeklinde net bir şekilde ortaya koyan, Belediyeler AB'ye Hazırlanıyor toplantısında "AB'nin demokrasiyle ilgili bize çok önemli katkıları oldu" diyen Bağış, bu sorulara şöyle cevapladı:

Avrupa'da artık bazı sosyologlar, siyaset bilimciler kıtanın düştüğü ekonomik ve toplumsal sıkıntılara gönderme yaparak Türkiye'nin başarısını vurguluyor. Hatta "Avrupa'yı Türkiye kurtaracak" diyenler bile var. Bu, Türkiye'nin AB'yle ilgili çalışmalarında bir rehavete yol açıyor mu?
Biz de buna benzer çok yorum alıyoruz ama AB'yi iyi tanımlamak ve stratejiyi ona göre kurgulamak gerekiyor. AB ekonomik bir birlik değil, AB siyasi bir birlik de değil. Felsefi bir barış projesi. AB Avrupa'daki ülkelerin birbirleriyle savaşmamasını sağlayabilmiş bir birliktelik. Yapısı ve karar mekanizmaları değişebilir, belki üye ülkeler üzerindeki yaptırım oranı azabilir hatta çok uzun vadede Avrupa tekrar tarihteki şehir devletlerine bile dönebilir. Ama AB fikri kıta üzerinde yakılan barış meşalesinin bütün dünyayı aydınlatması için çok önemli. AB'yi kuran Konrad Adenhauer, Winston Churchill, Altiero Spinelli gibi vizyoner liderler bugünün liderleriyle kıyaslanmamalı. Onların gerçekten çok geniş vizyonları vardı. Atatürk'ün ta 1934'te, "bir Balkan Birliği kurulmalı daha sonra bu bir Avrupa Birliği'ne dönüşmeli" sözü var. O zamanın liderleri dünyanın geleceğine daha çok kafa yormuşlar. Malesef bugünün liderleri bir sonraki nesile değil, bir sonraki seçime endeksli yaşıyor. Avrupa'nın şu andaki en büyük sıkıntısı da o vizyoner lider ihtiyacının çok bariz biçimde ortaya çıkması.

Avrupa'da demokrasi de tartışılıyor. Hatta "İşte bakın, bu parlamenter sistem başımıza Sarkozy, Berlusconi gibi liderler getiriyor" diyenler bile var...
Demokrasiden daha iyisi icad edilene kadar bunu kullanmak durumundayız. Ama şu anda, hangi açıdan bakarsanız bakın demokrasi vazgeçilmez. Özellikle Ortadoğu'da yaşananlara bakın, o eski 'adil hükümran' felsefesinin tutmadığı çok net ortada. Yani demokratik standartlar, belli bir süre içinde tekrar halk onayına gidilmesi, kalkınmanın da insan haklarının da sürdürülebilir olmasını sağlıyor. Onun için ben herşeye rağmen demokrasi diyorum.

Kuzey Afrika'da yaşanan radikal dönüşümler Türkiye'nin AB ile ilişkilerini nasıl etkiler?
Kuzey Afrika'daki gelişmelerin Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde mutlaka pozitif etkisi olacaktır. Kısa vadede Avrupalılar Türkiye bağlantısını kuramayabilirler. Aynı bir az evvel konuştuğumuz gibi, uzun vadede Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı olacağını şu anda sosyologlar bile görüyor ama sokaktaki vatandaşa o zihniyetin inmesi bir on yıl sürecek belki. Şu anda düşünen, entelektüel camia Türkiye'nin AB açısından önemini, Ortadoğu'daki ülkeler için ilham kaynağı olduğunu anlıyor ama bunu Avrupa'nın genelinin anlaması biraz zaman alacak. Ama uzun vadede Türkiye'nin işine yarayacak.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+