23 Şubat 2011
Kimilerinin kafayı fena taktıkları konuların başında ‘dinde reform’ yapılamayışı gelir. Bir kısmının aslında din ile ‘uzaktan yakından’ ilgileri olmayıp, maksat sadece ‘bağcıya’ kötektir.
Bir kısmı ise ‘teori’ ile ‘pratik’ arasındaki çelişkiden muzdariptir.
Şöyle ki; vatandaşa camide, okulda, medyada, kitap aralarında anlatılan ile ‘anlatanların’ hayatlarındaki tezat kafa karıştırır.
“İmamın dediğini yap, yaptığını yapma” diye öğüt vermeye kalkabilirsiniz.
Ama hazretlerin ucundan sıkı sıkıya yapıştıkları ‘serbest rekabeti’ ne yapacağız?
Millet onların dediğini yapmaya çaba harcarken, onlar ‘ayrı/aykırı’ şeyler ile dünyalığı yoluna koyuyorlar maşallah.
‘Sınav soruları çalmak’ mı dersiniz, ‘kamudan arsa araklamak’ mı, ‘vergi kaçırmak’mı, ‘koltuk kapmak’ mı, sayın sayabildiğiniz kadar.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Daha geçen hafta memleketi ayağa kaldıran ‘açık giyinme ile tecavüz’ arasında abuk sabuk bağlantılar kuran zihniyet, ‘hayatın her alanında’ kendini hissettiriyor.
Karşı karşıya bulunduğumuz durum şudur:
Hazretler ‘vatandaşa’ ayrı, ‘kendilerine’
ayrı tevilde bulunuyor.
***
‘Suçların şahsiliği’ ilkesinden yola çıkarsak, attığımız adımların ‘kendimizi bağladığını’ düşünüp teselli bulabiliriz.
Fakat iş öyle bir boyuta geldi ki, doğrudan kamuyu ilgilendiren olaylarda bile ‘nalıncı keseri’ türünden ‘anlayışlar’ hâkim olmaya başladı. Dün ‘ak’ dedikleri, bugün ‘kara’. Dün ‘yanlış’ dedikleri, bugün ‘doğru’ ve dün ‘inkâr ettikleri’ bugün ‘hakikat’ olarak karşımıza
dikilmeye başladı.
Tamam, ‘Cumhuriyet’ ile hesaplaşma sıkıntılarını anlıyoruz. ‘Karın ağrılarını’ biliyoruz. Lakin bugün attıkları adımlar orada durmuyor ki.
Bir ‘gayrimüslim sevdası’ düştü ki yüreklerine, anlatılır gibi değil.
Neredeyse tümünü ‘evliya’ diye takdim ettikleri ‘Osmanlı Sultanları’nın icraatlarına burun kıvırır oldular. ‘Fetihler’ile alınmış yerler birer birer ‘kiliseye’, ‘havraya’ çevrilmeye başlandı. Vakıf malları iade edilip, ‘olmayan cemaatlere’ eğitim verilmesi için ‘din görevlileri’ ithal ediliyor.
Nasıl oldu da önünde iki büklüm dört kat oldukları sultanlar, bu ‘inanç özgürlüğü’ kavramını o dönem algılayamadı?
Anlaşılan o ki, fetihler falan birer hikâye imiş. Zavallı gayrimüslimlerin ‘haklarına’
tecavüz etmişiz.
O nedenle şimdi harıl harıl el konulanları iade ediyoruz.
***
700 yıllık Orhan Gazi Vakfiyesi İznik Camii’nin ‘Ayasofya Kilisesi ve Konsül Sarayı’ olarak tahsis edilmesi, hesaplaşmanın sadece ‘Cumhuriyet’ ile ilgili olmadığının en güzel örneği. O durumu, Hazreti Ömer’in ileride ‘camiye çevrilir’ endişesiyle bir kilisede namaz kılmamasına bağlıyorlar.
Madem o kilisenin cami yapılmasından endişe duydu.
Peki 600 yılık Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılanları nasıl izah edeceksiniz?
Son bomba, Patrik 6. Konstantinos’un kemiklerinin 6 Mart 2011 tarihinde Türkiye’ye getirilip İstanbul’da defnedilecek olması.
Mübadelede, ‘Türkiye dışına çıkarılması’ gerekirken, patrik yapılan bu zatın Rum Ortodoks Kilisesi için ayrı bir önemi var.
Gidişat, ‘evrensellik’ adı altında inançların ‘dar çıkar gruplarının’ amaçlarına hizmet eden ‘yerel birimlere’ dönüştürüldüğünün acı bir ifadesi.
- “Bana dokunma, beni tanı, ben de seni tanıyıp taleplerini yerine getireyim. Geçmiş de, vatan da, halk da benim. O gördüklerin kuru kalabalıklar.”
Bundan alâ reform mu olur? ‘Her yolu’ mubah kılan adımlara bakın ve anlayın.