Bir zamanlar Trabzon Ermenileri -
19 Ocak 2007’de derin bir cinayete kurban verdiğimiz Hrant Dink’in katilin Trabzonlu çıkması üzerine, Türk Ocakları Trabzon Başkanı Mithat Kerim Aslan “Demek ki burayı seçtiler” demişti. Sonra bir televizyon programında komplo teorileri ile meşhur Aytunç Altındal “Trabzon pilot bölge olarak seçildi” dedi. Ardından bir ara MHP Genel Başkanlığı’na soyunan Ümit Özdağ “Bölgenin milli dokusunun zayıf insan zeminini istismar ederek, milli dokuyu parçalamaya çalışılıyor” diyerek kafamızı iyice karıştırmıştı. Kim seçti, niçin seçti, hedef neydi, merak etmiştik doğal olarak. Ergenekon soruşturmaları sayesinde bu soruların cevabını artık aşağı yukarı biliyoruz. Ancak aradan geçen dört yılda Hrant Dink cinayetinin azmettiricilerini mahkemeye çıkarmayı başaramadık, neredeyse suçüstü yapılan Ogün Samast’ı bile mahkûm ettiremedik.
19 Ocak haftasında, Trabzon’un yakın dönem tarihine bakmak anlamlı olabilir diye düşündüm. Bölgenin Rum ahalisinin akıbetini 14 Mart 2010 tarihli “Pontus’un gayrı resmî tarihi” başlıklı yazımda anlatmıştım. Bu hafta sıra, bölgenin Ermeni ahalisinin akıbetinde.
Berlin Antlaşması’nın etkileri
Tanzimat’tan sonraki döneme damgasını vuran II. Abdülhamid, Doğu topraklarında her geçen gün biraz daha derinleşen Kürt krizini kararlı bir İslam birliği politikasıyla çözmeye çalıştı ve bunu kısmen de olsa başardı ama Hamidiye Alaylarının oluşumuyla birçok Sünni Kürt aşireti yeni siyasi, hukuki ve ekonomik imtiyazlar kazanırken Ermeniler, Yezidiler ve Dersim’in dışında yaşayan Alevilerin devletle ilişkileri biraz daha bozuldu. Sonuçta Abdülhamid politikalarının doğal sonucu olarak Doğu vilayetlerinde yaşayan etnik gruplar arasında artık dostluk ve dayanışmadan değil, düşmanlık ve çatışmadan söz edilmeye başlandı. Başlangıçta, merkezi devletin desteği ile imparatorluğun uzak bölgelerinde boy göstermeye başlayan misyonerlik faaliyetlerinin etkisi ile bölgede sosyal, dinsel ve cinsiyetler arasındaki hiyerarşilerde önemli değişimler yaşanmaya başladı. Çok dinli ve çok etnisiteli bir toplumun ekonomik alanda en verimli unsuru olarak taşra şehirlerinde küçük ve büyük burjuvaziyi oluşturan Hıristiyanlar, idari reformlarla yetinmeyip siyasi ortaklık talep etmeye başlayınca, bu talep Trabzon gibi kozmopolit bir şehirde büyük sorun yaratmadı ancak, imparatorluğun geneli açısından bakıldığında, “millet-i hâkime”yi temsil ettiğini düşünen siyasi elitler açısından kolay sindirilecek bir durum değildi.
İplerin iyice gerilmesine neden olan olay, 1878 Berlin Antlaşması’nın 61. Maddesi ile verilen sözlerin yerine getirilmemesi oldu. Bazı genç Ermeniler, cemaat önderlerine baskı yaparak, hükümete karşı tavrın sertleştirilmesini istemeye başladılar. İlk Ermeni siyasi örgütü 1880’lerde Mıgırdiç Portakalyan tarafından kuruldu. 1885’te kurulan ikinci parti olan Armenagan’ın (Armenakan) örgütleyicileri de Portakalian’ın yoldaşlarıydı. Rusya’daki ‘Narodnik’ hareketinden etkilenen çeşitli gruplar 1887’de Cenevre’de, daha sonra da Tiflis’te devrimci dernekler kurdular, ardından da partileşmeye başladılar. Bunların en önemlileri 1887’de Cenevre’de kurulan ve Marksist ilkeleri benimsemiş olan Devrimci Hınçak (Çan) Partisi (1909’dan sonra Sosyal Demokrat Hınçak adını aldı) ve 1890’da Tiflis’te kurulan Taşnaksutyun (Ermeni Devrimci Federasyonu-EDF) idi.
Trabzon’da Ermeni örgütlenmesi
O yıllarda yaklaşık bir milyon kişinin yaşadığı ve bunun 150 bin kadarının Rum, 40 kadarının Ermeni olduğu Trabzon Vilayeti’nde ilk siyasi grubun 1880’lerde bir grup öğrenci tarafından kurulduğu sanılır ama bilinen ilk örgüt 1889’da kurulan Krtasirats Gaghtni Enkerutiun (Gizli Eğitim Derneği) idi. Van’da 1885 yılında kurulan Armenagan adlı siyasi partinin Trabzon şubesi ise, partinin kurulduğu yıl açıldı. Hınçak Partisi’nin kurucularından Ruben Khan-Azat’ın (Nshan Karapetian) 1890’da Trabzon’daki Amerikan Kız Okulu’na öğretmen olarak gelmesiyle siyasi çalışmalar hız kazandı, Bafra, Merzifon, Amasya, Tokat, Yozgat, Ağın, Arapkir ve Trabzon’da Hınçak’ın şubeleri örgütlendi.
Ancak, Khan-Azat ve arkadaşı Hakob (Hagop) Meghavorian’ın İstanbul Kumkapı’da yapılan 5 Temmuz 1890 tarihli gösteri sırasında polis tarafından tutuklanmamak üzereyken ülke dışına kaçmalarıyla, Trabzon’daki faaliyetleri örgütlemek Taşnaksutyun’un Rusya kanadına bağlı Simon Zavarian ve Hovsep Arghutian’a kaldı. Böylece Hınçak ve Taşnak hareketleri, ülkenin diğer yerlerinin aksine, Trabzon’da ittifak haline girdiler, ancak Rusya kadroları hareketi daha da radikalleştirdi.
İTC-Taşnak İttifakı
Doğu vilayetlerinde milliyetçi ve sosyalist propaganda yapmaya ve az da olsa, bazı gerilla faaliyetleri sürdürmeye başlayan Ermeni partilerinin hedefleri ile ilk nüvesi 1889’da Askerî Tıbbiye’de kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) hedefi aslında aynıydı. İki taraf da II. Abdülhamid’in baskıcı rejimine son verip yerine daha özgürlükçü bir rejim kurmayı istiyorlardı. O tarihlerde İttihatçıların Doğu Anadolu’da Erzurum ve Trabzon dışındaki küçük hücreleri dışında ciddi bir örgütlenmesi yoktu. Ermeni örgütleri ise Balkanlarda varlık gösteremiyorlardı. Bu nedenle Doğu illerinde toprak bütünlüğünü korumaya söz verdiği sürece özellikle Taşnaklar İTC tarafından ittifak edilebilir bir parti olarak kabul edilmişlerdi.
İlişkiler 1894 yılında, (bugün Batman iline bağlı) Sason’da başlayan ve kısa sürede tüm bölgeye yayılan pogromlardan sonra sıkılaştı. (Bu katliamlarda ölenlerin sayısını Britanya ve Fransız konsolosluk raporları 100 bin ila 200 bin arasında gösterir, Ermeni Patrikhanesi’nin rakamı 300 bine çıkarır, resmî tarihçi Kamuran Gürün ise 8.700 Ermeni ile 1.800 Müslüman’ın öldüğünü ileri sürer.)
Vali Kadri Bey’e övgüler
Abdülhamit yönetimi, ülke çapında Ermeni milliyetçilerine göz açtırmıyordu ama Trabzon Valisi Kadri Bey’in hoşgörülü ve uzlaşmacı tavrı sayesinde Trabzon’da baskılar en alt düzeyde kalmıştı. Trabzon Vilayeti’ndeki tüm yöneticiler için ilginç bilgi notları tuttuğu görülen Longworth’a göre, 1892 yılının mayıs ayının başında Ali Bey’in yerine atanan Kadri Bey, “azimli, kararlı, çalışkan, güler yüzlü, cömert, kolay ulaşılabilir, ancak neyin doğru olup olmadığına karar vermede zorlanan çoğu zaman ise yanlış karar veren” bir görevliydi ve “altı yıllık görevi boyunca Ermeni hadisesini önleyememesi ya da isteksiz davranması” kişisel tarihinde kara bir leke gibi durmaktaydı. Longworth’a göre selefi Ali Bey ise muhtemelen İstanbullu bir Rum olan Geogiades ile evli olduğu için, özel yaşamı ile halkın gözüne batmış, Padişaha, dans ettiği, kumar oynadığı, içki içtiği yolunda jurnaller yollanmış, ancak bunlardan bir şey çıkmamıştı.
“Bütün vilâyetler Trabzon gibi yönetilse, Türklerin kötü yönetiminden çok az şey işitiriz” diyenLongworth, Hınçak Partisi’ne “özgürlüğe giden yolun sadece kundakçılık, soygun ve cinayetlerden geçtiğini düşündüğü için” sempati duymuyordu, çünkü bu tutumun, Müslümanların Hıristiyanlara yönelik bir katliama yönelmelerine neden olabileceğinden korkuyordu. Ancak Longworth’un korktuğu olmadı ve Ocak 1895’te Trabzon’da mahkemeye sevk edilen 17 Ermeni siyasi eylemciden sadece beşi 5 yıldan 15 yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırıldı.
Bahri Paşa suikastı
30 Eylül 1895’de İstanbul’da, Bâb-ı Âli’de toplanarak reform taleplerini dile getiren Ermenilerin gösterisinin aniden 10 günlük bir terör dönemine dönüşmesi ve can kayıplarının meydana gelmesiyle huzursuzluk zirveye çıktı. O günlerde eski Van Valisi Bahri Paşa İstanbul’a giderken birkaç günlüğüne Trabzon’da konaklamıştı. Van’daki uygulamaları yüzünden Ermeniler tarafından pek sevilmeyen Bahri Paşa ile ona eşlik eden Trabzon Kumandanı Hamdi Paşa, İran Konsolosu Mirza Razî Han ve Trabzon Posta Telgraf Baş Müdürü Hacı Ömer Efendi’ye, 3 Ekim 1895’te iki Ermeni genci tarafından başarısız bir suikast girişiminde bulunuldu. Saldırganların biri hariç diğerlerinin Vali Kadri Bey’in himmetiyle tutuklanmaktan kurtulmaları, üstüne üstlük kaçak Haçik’in ertesi gün Vilâyet Kâtibi Rahmi Efendi’nin katline karışması üzerine ortalık iyice gerginleşti.
Birkaç gün sonra, İstanbul olaylarında bir yakınının öldüğünü duyan bir Ermeni’nin, kaldığı hanın balkonundan, olayları yatıştırmak için şehirde dolaşan Kadri Bey ve çevresindekilerin üzerine ateş açmasıyla fitil ateşlendi. Olayı duyan Müslüman ahali, şehirdeki Hıristiyan evlerini talan ederken, Avusturya, İran, Fransa, İtalya, Rusya, Yunanistan, Belçika ve İspanya konsolosları olayların yatıştırılması için yerel yöneticilerle konuştular ama güvenlik güçleri olayları bastırmakta başarısız oldu.
Rus savaş gemisi Teretz geliyor
7 Ekim 1895 günü kimliği belli olmayan biri tarafından bir Müslüman öldürülünce olaylar iyice çığırından çıktı. Öfkeli Müslüman-Türk ahalinin saldırılarından kaçmak için Ermeniler konsolosluklara ve okullara sığındılar. Olayların zirveye çıktığı gün sadece Fransız Konsolosluğu’na sığınanların sayısı iki-üç bin idi. Vali Kadri Bey’in girişimleri ile ertesi gün ortalık sakinleşti ve dükkânlar açıldı. Ancak kısa süre sonra olaylar tekrar başladı. 10 ekimde hükümet sıkıyönetim ilan etti ve 14 ekimde Trabzon limanına Rus savaş gemisi Teretz’in gelmesiyle taraflar çatışmayı bırakmak zorunda kaldılar. Ancak benzeri olaylar Samsun, Ordu ve Gümüşhane bölgelerinde de boy göstermeye başlamıştı.
Britanya Konsolosu Longworth bu konuyla ilgili raporunda, Ermenileri kastederek “silahsız ve bihaber durumdaki bu insanlar hemen hemen hiç karşı koymadan acıklı bir teslimiyet içinde can ve mallarını vermiştir. Ancak yine de kahramanca hareketleri de tümden yok değildi” diyordu. “Trabzon’da pek çok sessiz ve savunmasız insanın bu şekilde yok edilmesini Asya Türkiyesi’ndeki seri olayların ilki” olarak niteleyen Longworth’a göre, olaylarda 298’i Trabzon merkezde olmak üzere, civar kasaba ve köylerde (Gümüşhane dâhil) toplam 507 Ermeni ölmüş, 5197 kişi göç etmiş, 1.510 ev ve dükkân yağmalanmış, 320 ev ve dükkân yanmıştı. Türk tarafının kaybı ise 16 kişi olup, Trabzon’da Müslümanlara ait 162 dükkân, Gümüşhane’de ise 70 dükkân yağmalanmıştı. Olaylarda üç de Rum ölmüştü.
Sarayın casuslarının Müslüman halk arasında, “İngiltere’nin teşvikiyle Ermenilerin isyan edecekleri ve ani bir saldırıyla Müslümanları öldüreceklerine dair dedikodular yayması yüzünden” olayların böyle kanlı hâl aldığını düşünen konsolosa göre askerlerin karışmaması durumunda can kaybı bu kadar yüksek olmayabilirdi, çünkü “Türklerin büyük çoğunluğu komşularına karşı [kötü] tavır almakta tereddüt etmişti.”
Trabzon’dan ilk göçler
Longworth’a göre olaylar yüzünden hiçbir Müslüman’ın tutuklanmaması da yönetimin yanlılığını düşündürüyordu ancak, yönetim Ermenilere karşı da yumuşak davranmıştı, çünkü tutuklanan 400 Ermeni’den 35-40 kişi haricindekiler, hemen serbest bırakılmıştı. 1896’nın aralık ayında, Abdülhamid, olaylara karışanlara af ilan etti ve ölüm cezasına çarptırılanlar ile kışkırtıcılar dışındakiler serbest bırakıldı. Ama artık kendilerini güvende hissetmeyen Ermenilerin bir kısmı Rusya’ya göç etti. Longworth’un tahminine göre 1896’nın sonunda Trabzon Sancağı’ndan göç edenlerin sayısı 7.600 kişiye ulaşmış, 1.200 Ermeni hanesi 450’ye inmişti. Ancak, Trabzon’daki Ermeni cemaati, bu büyük darbeyi, ABD, İngiltere, Fransa ve İsviçre başta olmak üzere Batılı ülkelerin maddi yardımları, İstanbul’daki Ermeni Ortodoks Patrikhanesi ve Viyana’daki Katolik Mıkhitaristlerin maddi-manevi desteği ile kısa sürede atlatacaklardı. Nitekim Ermeni Ortodoks Patrikhanesi kayıtlarına göre 1902’de, Trabzon Sancağı’nda 24 bin Ermeni yaşıyor, 41 kilise ve üç bin öğrencinin okuduğu 47 okul ile Ermeni tiyatrosu faaliyetine devam ediyordu.
İTC-Taşnak ittifakı ve 1908
İTC de ülkenin diğer bölgelerinde benzer başkaldırıları örgütlemişti. Sonunda İTC-Taşnak ittifakı başarıya ulaştı ve II. Abdülhamit Meşrutiyet’i ikinci kez ilan etmek zorunda kaldı. Ama ilişkilerin bozulmaya başlaması da bu tarihte oldu. Çünkü İTC, baskıcı Abdülhamit’i tahttan indirmekten vazgeçmiş, iktidarı perde arkasından idare etmeye karar vermişti. Bu durum Taşnakları kuşkulandırdı. 1909’da İstanbul’da İTC’nin örgütlediği 31 Mart Olayı yaşandı. Aynı günlerde Adana’da yaşanan olaylarda 20 bin Ermeni’nin Müslüman halk tarafından öldürülmesiyle Ermenilerin İttihatçılara güveni iyice azaldı. 1912 seçimlerinde Ermenilere verilen sözler tutulmadı. İpler 1914 yazında koptu.
24 Nisan 1915 günü İstanbul’daki Ermeni cemaatinin önde gelen 250’ye yakın temsilcisi sürgüne gönderildiğinde, Trabzon’un önde gelen Ermenileri de tutuklanmaya başlanmıştı. 20 haziranda hükümet Trabzon’daki tüm Ermenilerin tehciri için emir verdi. 27 haziranda İstanbul’daki elçiliğe bir telgraf çeken Alman Konsolosu Heinrich Bergfeld, Trabzon Vilayeti’nde yaklaşık 30 bin kişinin tehcire konu olduğunu, bunların büyük bir kısmının açlık ve tifüs yüzünden ölmesinin mukadder olduğunu belirtiyordu. (2008’de Murat Bardakçı’nın yayımladığı Talat Paşa Belgeleri’ne göre Trabzon’da yaşayan 37.500 Ermeni’nin tamamı 1 Temmuz 1915’ten itibaren yaklaşık bir ay içinde tehcir edilmişti.)
Trabzon’da Rus işgali
18 Şubat 1916’da, General V. Liakhov’un komutasındaki iki Rus tümeni, Rize, Sürmene ve Of’tan sonra Trabzon’a girdiğinde geride kalan Ermeniler derin bir nefes aldılar. Ardından Van, Muş, Erzurum ve Erzincan da Rus işgaline uğradı. Ermeni partizanları hızla Hemşin bölgesinde faaliyete geçtiler. Din değiştirenleri tekrar Hıristiyan yapmaya çalışmakla yetinmediler, Trabzon yöresinde Türk köylerini basıp, öldürmelere ve yağma olaylarına kalkıştılar. Ama 1917 Bolşevik Devrimi durumu aniden tersine çevirdi ve “Kahraman Bey” lakaplı bir subayın etrafında örgütlenen Harakalı Mustafa Ağa, kardeşi Eyüp Ağa, Sadıroğlu Süleyman Ağa gibi eşraftan kişiler Ermeni ve Rum çetecilere karşı koymaya başladılar.
Bolşevik Devrimi nedeniyle kargaşa içine giren Rus Ordusu’nun zaaflarından ustaca yararlanan Osmanlı birlikleri 24 Şubat 1918’de Trabzon’u geri aldıktan sonra, Mart 1918’de Kars, Ardahan ve Batum, Rusya ile imzalanan Brest-Litovsk Anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’na geri verildi.
Mehmed Emin Bey’in şahadeti
Durumu Ermenilerin lehine değiştiren, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştan yenik çıkması ve 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalaması oldu. Mütareke’den sonra sadece Müttefikler değil, İttihatçı düşmanı olan Saray ve çevresi de savaş ve Ermeni Tehciri suçlularının yargılanmasını istiyordu. Özellikle basın bu konuda ısrarlı bir yayın kampanyası başlatmıştı.
Meclis’te bu konuda en çok söz alan kişi ise, Trabzon Mebusu Hafız Mehmet Emin Bey’di. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa Hükümeti’nin programı üzerine yaptığı bir konuşmada “dört seneden beri yapılan mezalimin gerçek suçlularının hâlâ memleket içinde gezmelerinden” rahatsızlığını ifade eden Mehmet Emin Bey şöyle demişti: “Bunu bendeniz gördüm. Ordu kazasında bir kaymakam vardı. Ermenileri kayığa doldurarak Samsun’a göndermek bahanesi ile denize döktürdü. Evet, bizim memurlarımızın birçok Ermeni çoluk ve çocuklarını kestiklerini ben de söylüyorum. Ve malları da yağma edildi. Fakat bu sayı iddia edildiği gibi bir milyon değil, 500-600 bin civarındadır. Ayrıca bu insanların ‘Ermeni olduklarından dolayı kesildikleri’ yolundaki beyanlar da doğru değildir.”
Ermenilerin Karadeniz’deki Rum çetecilere yardım ettiğini, dolayısıyla tehcir için ortada bazı nedenlerin olduğunu ileri süren Mehmet Emin Bey, kısmi köy boşaltmaları ile sorun hallolabilecekken bu işle alakasız insanların toptan bölge dışına sürülmesinin yanlışlığına değinmiş ancak, “bu canice işleri yapanların ancak beşte biri Türk’tür” demişti.
Trabzon yargılamaları
1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletlerinin ve İTC muhaliflerinin bastırmasıyla tehcir suçlularının yargılamaları kapsamında, Trabzon’daki davalar 8 Mart 1919’da başladı. Trabzon’da yaşananlar konusunda en önemli bilgileri Trabzon Garnizon Kumandanı Avni Paşa verdi. “Sopalı Mutasarrıf” lakaplı Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey’in Ermeni erkeklerini toplayarak kayıklarla Kumkale ve Değirmendere civarına sevk edilmeleri için emir verdiği ve bu kişilerden bir bölümünün kurşunla, bir bölümünün denize atılmak suretiyle öldürüldüğüne dair ifadeler üzerine, Berlin’e kaçmış olan Cemal Azmi Bey ve İTC Trabzon Sekreteri, “Yenibahçeli” namıyla tanınan Nail Bey, vilayetteki Ermenileri kitlesel olarak tehcir etmek ve ölümlerine neden olmaktan gıyaplarında ölüm cezasına çarptırıldılar. Gümrük Memuru Mehmet Ali, Ermeni mallarına el koymaktan 10 yıl, Emniyet Müdürü Nuri Bey ile Gümrük Müdürü Mustafa Efendi aynı suçtan birer yıl hapis cezasına mahkûm oldular.
Cemal Azmi ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın lideri Dr. Bahaeddin Şakir, 17 Nisan 1922’de, Nemesis örgütüne bağlı, Aram Yerganian adlı Ermeni militan tarafından Berlin’de öldürüldüler. Ahmet İzzet Paşa tarafından yurtdışına kaçırıldığı iddia edilen “Yenibahçeli” Nail, Mustafa Kemal’e İzmir’de suikast yapmaya teşebbüsten suçlu bulundu ve 27 Ağustos 1926 gecesi idam edildi.
Yukarıda ana hatlarıyla verdiğimiz milliyetçilikler savaşından Türk tarafı galip çıktı ancak sonuçta kaybeden sadece Ermeniler olmadı, Türkiye’nin pek çok büyük kenti gibi, Trabzon da binlerce yıllık hemşerileri ile birlikte ekonomik, kültürel ve toplumsal tüm ışıltısını kaybetti ve bir zamanların görkemli liman şehrinden geriye soluk bir suret kaldı. İşte bölgeyi son yıllarda provakatif olayların merkezi olarak seçenler bu tarihçeden alıyorlardı enerjilerini…
Kaynakça: Louise Nalbandian, The Armenian Revolutionary Movement: The Developement of Armenian Political Parties Through the Nineteenth Century, University of California Press, Berkeley and Los Angeles, 1963; Ahmet Halaçoğlu, “İngiliz Konsolosu Longworth’a göre Trabzon Vilayeti (1892-1898),” Belleten, LXVII, 250 (2003), s. 881-909; Taner Akçam-Vahakn Dadrian, Tehcir ve Taktil, Divan-ı Harb-ı Örfi Zabıtları, İttihat ve Terakki’nin Yargılanması, 1919-1922, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008, Trabzon’u Anlamak, (Yay. Haz.: Güven Bakırezer-Yücel Demirer), İletişim Yayınları, 2009.
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com