Korkunun adı - Haber Arşivi 2001-2011
04 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Սահմի / Օր : Մարգար / Ժամ : Շաւաղօտ

Haber Arşivi 2001-2011 :

18 Ocak 2011  

Korkunun adı -

Korkunun adı

Heykelin bu denli göze batması ne sadece parti hesaplaşmalarından ne de kocamanlığından. Ermeni ve vicdan sözcüklerinin yan yana getirilişinden

Son günlerde sürekli vatandaşını belli tehlikelerden korumaya yönelik bir hükümet refleksiyle karşı karşıyayız. Osmanlı tarihine dair algımız zedelenmesin diye kurgu senaryoya dayalı bir dizinin yayından kaldırılması için neredeyse seferberlik ilan edilmiş durumda. Sarayın Harem’i, padişahların cinsel tercihleri ve içki konusu bamteller olarak 2011 yılımızı belirledi. Üstelik içki, malûm, kötülüklerin anası olarak zaten başlıbaşına bir mücadele alanı. Eh zaten filmlerde oyuncu sigara içince kazara özeniriz diye buzlu cam efekti ve ağızlardan uçuşan çiçekler imdada yetişiyor. Geriye kaldı bir tek göz zevkimizi ucubelerden korumak. O noktada da Başbakan, ta Kars’tan sesleniverdi: “Hasan Harakani’nin türbesinin yanına bir ucube koymuşlar, garip bir şey dikmişler. Oradaki tüm vakıf eserlerinin, o sanatkârane eserlerin olduğu yerde böyle bir şey olması düşünülemez. Konuyla ilgili olarak belediye başkanımız görevini süratle yerine getirecektir… O bölgeyi de gayet güzel bir park haline belediye getirecektir.” Dışişleri Bakanı da anıtın Kars’ın mimarisine uygun olmadığını belirterek Grand Castle Oteli’nin adının da “Büyük Kale” olarak değiştirilmesini istedi.

Ucubeden kasıt
İktidarın son zamanlarda sergilediği “halk adına her şeyin en iyisini bilme” hali, trajikomik bir noktaya doğru gidiyor. Öğrenci protestolarına verilen orantısız güç kullanımlı o acıklı karşılık da hatırlandığında tüm bu gelişmeleri “tahammülsüzlük” başlığı altında toparlamak mümkün.
Her ne kadar Kültür Bakanı Günay, “Başbakan Kars’a gittiğimizden bu yana Kars’ın şehir dokusuyla bağdaşmayan çok sayıda yapılaşma gördü ve bunların üzüntüsünü dile getirdi. Bir heykel sözü, metinlere dönüp tekrar bakın, geçmedi” diyerek çevir ucubeyi yanmasın gayretinde bulunsa da, tablo açık. İnsanlık Anıtı projesi 2006’da o dönem AKP’den Belediye Başkanı olan, daha sonra CHP’ye geçen Naif Alibeyoğlu tarafından gündeme getirilmişti. Yapımına hızla başlanan proje 2008’de Anıtlar Kurulu tarafından ‘bölgede tarihi eserler bulunduğu’ gerekçesiyle durduruldu. AKP’den CHP’ye geçen Alibeyoğlu, 2009’da belediye başkanlığı seçimini kaybetti. Yerine seçilen AKP’li Nevzat Bozkuş ise “Sit alanı üstünde olduğu ve ruhsatı bulunmadığı için” heykeli yıkacaklarını açıkladı. Kısacası işin bir boyutu fena halde parti hesaplaşması.

“Kahve falı bakar gibi...”
Ama bir de buzdağının altındaki boyut var ki, o çok daha karmaşık. Bu boyutu kavramak için eski Belediye Başkanı Alibeyoğlu’nun sözlerine kulak vermekte fayda var. “Burayı kentsel dönüşüm çerçevesinde yaptırdık. Burada bir insanlık anıtı olsun. Gerek Ermenistan’daki, gerekse Iğdır’daki gibi soykırım anıtlarına karşı, alternatif bir anıtımız olsun istedik... Tamamlandığında 35 metrelik vicdanın gözyaşı olacaktı.”
Yapımı bitme aşamasında durdurulan heykeltıraş Mehmet Aksoy’un yaptığı ‘İnsanlık Anıtı’ 700 ton ağırlığında, 35 metre genişliğinde, 30 metre yüksekliğinde devasa bir çalışma. Türkiye’nin en büyük anıtı olma özelliğine de sahip. Ama onun bu denli göze batması ne sadece parti hesaplaşmalarından ne de kocamanlığından. Ermeni ve vicdan sözcüklerinin yan yana getirilişinden.
Her ne kadar Belediye Başkanı kılıçların çekildiği Iğdır Anıtı ile sınırın öte yanında, adını yuvası dağılan kırlangıç kuşundan alan ve ölüm yollarında bir mezara bile gömülemeden can verenlerin anılma yeri olan Dzidzernagapert’i aynı kefeye koysa da, sonuçta Kars’taki anıt yine de barışa ve anlayışa vurgu yapan haliyle can sıkıcı. Çünkü sınırın öte yanındaki o en ıssız komşu hep ucube kalmalı.
“Heykeldeki bu iki figür ortadan ikiye bölünmüş tek bir insandır aslında. Karşı karşıya konmuş, kendi kendine düşman edilmiş bir durum var burada. Asker gibiler. Üstlerinde ölüm kokusu var. Bu iki figür orada uzanan elle tekrar bir insan oluyor. Aralarındaki boşluğu mezar gibi kullanıyorum. Gözyaşı, su, hayatı anlamı, devamlılığı anlatmak için kullanıyorum” diye tarif ediyor Mehmet Aksoy çalışmasını. Bir sanatçının yapıtını anlatmak zorunda kalması züldür aslında, yapıt biraz da onu algılayana alan tanımasıyla özgürleşir. Ama bazen o yorum boşluğundan korkulur çünkü önyargıyla doldurma heveslisi çoktur.

Toro’nun evi
Eseri hakkında ‘Bunun biri Ermeni, kendini kasıyor. Diğeri ise Türk de elini uzatmış, ezik büzük özür diliyor. Gözyaşları da Ermenilerin sevinç gözyaşları’ diye kahve falı bakar gibi yorumlar yapıldığını belirten heykeltıraş Aksoy, “Şimdiki Kars Belediye Başkanı bir falcı dükkânı açsın. Heykelden anlamazsın, bilmezsin. Kahve falı bakar gibi neden yorumluyorsun? Kahve falı değil ki, heykel bu heykel” derken tam da bu sıkıntıya dikkat çekiyor.
Bütünleşme vurgusuyla tehlikeli bu anıt. Acı için akıtılan gözyaşıyla tehlikeli. Öyle ya aynı coğrafyanın devamı olan bir ülke, sınırı kapalı tek komşu olarak dibimizde ibretlik duruyor. Üstelik orada yaşayanların hepsi, ana babası, nene ya da dedesi Anadolulu bir halk olan Ermenilerin çocukları. Sözlü tarih çalışmalarıyla tanınan Leyla Neyzi ve Hranush Kharatyan-Araqelyan ‘Birbirimizle Konuşmak’ başlıklı Türkçe-Ermenice ortak çalışmalarında o bilinmezliklere terk edilmiş ülkeye gittiler ve kökü Anadolu’ya uzanan ailelerin hikâyelerini dinlediler. Bunlardan birinde Erivan’da yaşayan Vasan Toroyan Bitlis’te ninesinin evini ararken yaşadıklarını anlatıyor. “Duvarlar var, taş duvarlar, bunların üstünden uçarak gittim. Bir yer vardı, adamın biri iş yapıyor. O adama ‘Toro’nun evi hangisi, hangisidir Toro’nun evi?’ diye soruyorum. Adam döndü, bana baktı, ‘Toro’nun evi budur’ dedi… Evimiz yıkılmıştı. Orada tek bir duvar kalmıştı, bir metre yüksekliğinde. Adam bana soruyor. ‘Kimsin? Nereden geldin?’ ‘Ben Hovhannes’in oğluyum’ diyorum, ‘Hem biraz toprak alacağım hem biraz su’…”
Yörede Kürt diye bilinen bu adamla Ermenice yapılan bu konuşma, mendile doldurulan toprak, bidonda su, bir iki ham ceviz kadardır işte asıl korkulan… Olur a, birbirimizle konuşur, anlaşırız. Gözümüzden yaş akar. Budur korkunun adı. Gerisi boş laf, gerisi yalan hikâye.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+