27 Aralık 2010
Noel Gecesi Beyoğlu tıklım tıklımdı. St. Antuan Kilisesi'ndeki Noel ayini büyük izdihama neden oldu. Mum yakmak isteyen Hıristiyanlar ve Müslüman Türkler Kilise'de Metrobüs kuyruğunu anımsatan uzun zincirler oluşturdu.
Önceki akşam iş çıkışı fotomuhabir arkadaşım Ozan Güzelce ile birlikte St. Antuan Kilisesi’nin önündeyiz. Kilise ışıl ışıl bu akşam. Kapıda başlıyor rengarenk ışıklar, süslenmiş çam ağaçları. İçeride, duvarlarda kırmızı kurdeleli çiçekler; mahvelin iki yanında masmavi ışıklarla donatılmış çam ağaçları, şıkır şıkır her yan. Bu akşam Noel. Hıristiyanların en önemli yortusu.
Küresel ısınmanın cilvesiyle İstanbul hiç de Noel havasında değil bu yıl. Avrupa karlar altında boğuşurken Beyoğlu’nda incecik ceketlerle herkes. Belediyenin İstiklal Caddesi’ne astığı ışıklar da olmasa yılbaşının gelmek üzere olduğuna dair hiçbir işaret yok.
St. Antuan’da Noel ayini saat 20.00’de başlayacak. Henüz 19.00 ama kilise dolmaya başladı bile. Bir yanda hazırlıklar yapılıyor, koro yerine yerleşiyor, mahvelin olduğu bölüm bordo kadife kordonlarla kapatılıyor.
Mum dikme kuyruğu
Kilise doluyor dolmasına ama kapıdan girenlerin büyük bir çoğunluğunun amacı Noel ayinini seyretmek değil. Kimileri “Bu kadar insan neden bu binaya giriyor?” merakından içeride, kimileri turistik Beyoğlu gezilerinin bir ayağı olarak, kimileri de önce Noel Baba ve çam ağacıyla başlayan Noel ilgilerini ayinle genişletmek için. Kimileri de sıklıkla yaptıkları gibi mum dikip dilek dilemek niyetinde... Zaten Hıristiyan cemaat oturma bölümüne yöneliyor hemen ya da Hz. İsa ve Hz. Meryem ikonalarının önünde dua ediyorlar.
Kim Hıristiyan kim değili ayırt etmek çok zor sayılmaz. Cemaatten olmayanlar şaşkın bakışlarla, ürkek adımlarla ilerliyorlar. Elinde mumla bir genç kız yanındaki arkadaşına “Anneme kiliseye gideceğim deyince çekindi. Ne var, burası da Allahın evi değil mi?” diye soruyor.
Dili, dini, ırkı ne olursa olsun yeni yıldan herkesin beklentileri var. Ama kimse dileğini söylemeye yanaşmıyor. Ya büyü bozulursa? İşte bu ritüel de ne din ne de ırk tanıyor.
Ayin saati yaklaştıkça kalabalık artıyor. Bu gecenin Noel olduğunu öğrenenler kalıp seyretmek istiyorlar ayini. Cemaatin kimi memnun bu durumdan, kimi rahatsız. Anahit Hanım Ermeni. Aslında Ermeniler Noel’i Gregoryen takvime göre kutladıklarından 6
Ocak’ta ayin yapıyorlar. Ama Anahit Hanım her yıl 24 Aralık’ta buraya gelmeyi de gelenek haline getirmiş. “Bu kadar kalabalık hoş değil” diyor, “Kilisenin müze gibi gezilmesinden rahatsızım.”
Hakikaten de bazı ziyaretçiler turistik gezideler. Her köşede fotoğraf çektiren türbanlı üç kızın yanına gidiyorum. İkisi İstanbullu, Konya’dan gelen diğer arkadaşlarına İstanbul’u gezdiriyorlar. O da ilk kez bir kiliseden içeri girmiş. “Nasıl buldun?”, “Çok ihtişamlı”. Sonra “Bugün özel bir gün herhalde” diyor. Noel deyince sanki yanlış bir yerdeymiş gibi tedirgin bir bakış oturuyor gözlerine.
Aynı tedirginlik kapıdan giren bir gencin sözlerinde de var: “Oğlum daha içeri girmem ben. Tövbe tövbe, yeter çıkalım.”
Doğma büyüme İstanbullu Linda Hanım ise durumdan memnun, “Gelsinler öğrensinler, ne güzel” diyor: “Eskisinden çok daha fazla ilgi var kiliselere. Hem eğitimden hem de biz eskiden çok kapalıydık, açıldık”.
Bu topraklardaki 3. ayin
Son 10 günde Aşura Töreni ve Şeb-i Arus’tan sonra bu topraklardaki üçüncü ayin bu. Önceki iki tören devletin üst kademeleri tarafından ilgi görmüştü. Burada ise yalnızca Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın gönderdiği çiçek var.
Ozan’la “Acaba diğer kiliseler de bu kadar kalabalık mı?” diye merak ediyoruz ve dolaşmaya başlıyoruz. İlk durak, 50 metre ilerdeki Santa
Maria Draperis Kilisesi.
Her gün önünden binlerce insanın geçtiği, ama pek azının fark ettiği bir kilisedir bu. St. Antuan’a göre daha küçük, daha mütevazı bir yapı. Ama ilginç bir öyküsü var. Her gün binlerce kişinin önünden geçip fark etmediği yalnızca kilise değildir, kapısındaki tabeladır da. Bu tabelada 1904’te kilisenin inşasına izin veren Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid ile dönemin şehremini Rıdvan Paşa’nın adları yazılıdır. Söylenene göre, kapısında aynı zamanda halife olan bir padişahın adının yazdığı, Vatikan’a bağlı tek kilise Santa Maria Draperis. Bu kilisenin kapısında da hareket var ama diğerine göre epey az. Ayin başlamış. İçeride neredeyse cemaat dışında hiç kimse yok. Hep bir ağızdan dualar okunuyor; İtalyanca ve İngilizce konuşmalar yapılıyor. Hem kilisenin mimarisi daha mütevazı hem de St. Antuan kadar süslenmemiş bu gece için. Ama Demircan’ın çiçeği yine en önde.
Santa Maria’dan çıkıp Galata Kulesi’nin hemen aşağısındaki St. Pierre Kilisesi’ne doğru yürüyoruz. Dik bir yokuşun altında, ancak bilenlerin geldiği bir kilise burası. Girişi “Uzak İhtimal” filminde kullanıldığı için tanıdık. Yalnızca sabah duaları için, 7.00-8.00 arasında açık. Burası iyiden iyiye sakin. İçeride 50 kişi ya var ya yok. Kapıdan girdiğimiz anda başlar bize çevriliyor. Mahrem bir anı bozmuş gibiyiz. Hele o ortamda Ozan’ın deklanşöründen çıkan ses bizi bile rahatsız ediyor. Namaz kılan birinin fotoğrafını çekmekten ne farkı var?
Sessizce dışarı çıkıp tekrar St. Antuan’a dönüyoruz ve gözlerimize inanamıyoruz. Kuyruk kapıda başlıyor. Duaların sonunda sıra Komünyon’a geliyor. Hıristiyanların Hz. İsa’nın bedeniyle bütünleşmek için yaptıkları, en önemli ritüel bu. Paylaşılan şarap, Hz.
İsa’nın kanını, ekmek ise bedenini simgeliyor. Hem cuma gecesi hem hava güzel, İstiklal Caddesi’nde inanılmaz bir insan trafiği var. Kilisenin kalabalığından çıkanlar caddenin kalabalığına karışıyor