18 Kasım 2010
ARİFE günü Diyarbakır'dayız. Sur Belediyesi'nin BDP'li Başkanı Abdullah Demirbaş'ın misafiriyiz. Bahar havası var. Herkes neşeli. Belediyenin çok önem verdiği "Kültür Sokağı" projesini incelemek üzere geldik. Başkanın odasında Ermeni'si, Süryani'si, Keldani'si, Yezidi'si, Alevi'si ve İslami kanaat önderleri hep bir aradayız. Son derece ilginç tartışmalar geçiyor aramızda. Kürtlerin 1915 Ermeni kıyımında oynadıkları veya oynattırıldıkları rol, o acı ve kanlı döneme ait ninelerden, dedelerden aktarılan hikâyeler. Mala Hadi isminde bir şeyh, "O dönemde bazı İslam âlimleri Kürtlere, gayrimüslimleri öldürmeleri karşılığında cennette yetmiş köşk, her köşk için de yetmiş oda ve her odada 70 tane huri vaat etmiş. Bazıları mal hırsıyla saldırmış Ermenilere. Zira Ermeniler bölgenin burjuvaları. Ticareti elinde tutuyorlar" diyor ve devam ediyor: "Tabii ki günahlarımız olmuş, ama birbirimize düşürdüler bizi."
Tıpkı Türklerde olduğu gibi Ermenileri katliamdan kurtaran birçok Kürt ailesi de olmuş. Enteresan ama belki de şaşırtıcı olmayan bir iddia daha: "O günlerde Ermeni katliamının başını çeken aşiretler, bugün korucubaşılık yapıyor."
Demirbaş, "Biz geçmişimizle yüzleşmeye hazırız" diyor ve "Kültür Sokağı"nı bu sürecin önemli kilometre taşları arasında sayıyor. Sokak, Diyarbakır'ın meşhur Gâvur Mahallesi'nde. Bugün Hançepek olarak biliniyor. Ve yakın zamana kadar fuhuş, esrar ticareti ve kapkaççıların merkezi olarak nam salmış. Belediyenin gayretleriyle Hançepek artık turizm merkezi olmaya aday.
Bir zamanlar çürümeye terk edilmiş Mor Petyum Keldani Kilisesi, iki ailelik cemaatin büyük gayretleriyle restore edilmiş. İki haftada bir Süryani cemaatin papazı Yusuf Akbulut duaları yönetiyor. "Kapımız herkese açık, yeter ki bizimle alay edilmesin" diyor Keldani cemaatinin başkanı Yusuf Karadayı.
Kilisenin az ilerisinde kimilerine göre Ortadoğu'nun en büyük kilisesi Surp Kyriakos Ermeni Kilisesi çıkıyor karşımıza. Devasa boyutlardaki kilisenin çatısı belediyenin maddi ve lojistik desteğiyle tamir edilmiş. Oysa kiliseyi son gördüğümde çatı diye bir şey yoktu. Her yer ot ve çöp doluydu. Bir sonraki adım, Alevi ve Yezidiler için kültür merkezleri açmak ve yıkıntı halindeki Musevi havrasını restore etmek.
Bu arada Büyükşehir ve Bağlar belediyelerinin bir cemevi inşaatına başladıklarını öğreniyoruz. Kültür Sokağı gerçekten görülmeye değer. Zaten biz gezerken İstanbullu turistler de ellerinde fotoğraf makineleriyle hayran hayran bakıyorlar etraflarına. İlginç bir tesadüf sonucunda dilbilimcisi Sevan Nişanyan da katılıyor aramıza. Bu arada öğreniyoruz ki yeniden baba olmuş. Eşi Aynur ve altı aylık kızı Anahit, bizlere neşe katıyorlar.
Sevan, TESEV'in bir projesi için gelmiş. Konusu hem ilginç hem de son derece önemli; zira AK Parti'nin öngördüğü reformların parçası: Bölgedeki köylere orijinal isimlerini iade etmek. Bu nasıl sağlıklı bir şekilde yapılır, Sevan bunun çalışmasını yürütüyor. Türkiye gerçekten iyiye doğru gidiyor. Yezidileri temsilen gelen Yılmaz Demiray, değişimi şu sözlerle özetliyor: "Eskiden biz Yezidiler sokağa çıkmaya çekinirdik. Bizlere taş atılırdı. Kimse elimizi sıkmazdı 'haram' diye. Bugün bazı sorunlarımız sürmüyor değil. Mallarımızı gasp eden Müslüman Kürtler var ve örneğin halen Viranşehir'de benzinliği olan arkadaşımızdan sırf Yezidi diye alışveriş etmeyen vatandaşlar var. Ama geçenlerde kasapta mahalle imamıyla karşılaştım. Elimi sıktı."
Bölücülükle sıkça eleştirilen (son derece tahrik edici söylemleri oluyor tabii ki) BDP'lilerin tam tersi, farklı halkları, dinleri ve kültürleri yaşatmak ve aralarında dostluk köprüleri kurmak üzere gösterdikleri çabalar gerçekten takdire şayan. Son bir not: Bu arada CHP'deki değişim bölgede heyecan yaratmış durumda. Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu'nun Paris'te Talabani ile buluşması ve Ahmet Kaya ile Yılmaz Güney'in mezarlarını ziyaret etmesi de sevinçle karşılandı.
Hepinize neşe ve sağlık dolu bayramlar diliyorum...