24 Ekim 2010
Altıntepe’de yeşillikler içindeki bir bahçede açılan ilk sivil Türk kilisesi, bugün 10’uncu yaşını kutluyor.
Türk Protestan Vakfı’nın kuruluş şenliklerine, Diyanet İşleri, Valilik, Belediye, İspanya Protestan Kiliseler Birliği, ruhani temsilcilikler ve yabancı konsolosluklar katılıyor.
Altıntepe’de yeşillikler içinde, pek de dikkat çekmeyen bir bina. Pencerelerin şekline ve demir kapının üstündeki haça dikkat etmezseniz buranın bir kilise olduğunu anlamanıza imkân yok. Ama öyle, burası, Türkiye’de açılan ilk ‘sivil’ kilise. Yani, Türkiye Ermeni, Yahudi, Süryani veya Rum cemaatinin dışında kalan, hadi adını da koyalım, misyonerler tarafından açılan ilk kilise. İçi ise bilhassa Avrupa’nın muhtelif kentlerinde görmeye alıştığımız türden hayli şık, neredeyse cami aydınlığına sahip bir kilise. Kilisenin ruhanî önderi Carlos Madrigal, Hırıstiyanlık içi tartışmaları gündeme taşıyan ve bu konular kitaplar yazan bir isim. Dönem başkanı Timur Topuz ise 19 yıl önce Hıristiyanlığı seçmiş ve on yıl önce de Türk Protestan Vakfı’nı kurmuş.
Bir hoşgörü mucizesi
Böyle tanımlıyorlar kiliselerinin ve vakıflarının kurulup bugünlere gelebilmesini. Haksız da sayılmazlar elbette. Malatya’daki vahşi misyoner katliamı, Trabzon’daki papaz cinayetleri, bunun hiç de kolay olmadığının somut göstergesi. Ancak kilise ve vakıf kurulurken İstanbul Valiliği hiç güçlük çıkartmıyor. Hatta açılışa dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakanı Bülent Ecevit tebrik mesajı gönderiyor. Her şey Avrupa Birliği ve Türk hukuk mevzuatına uygun gelişiyor: “Maltepe, Kartal ve Pendik bölgesinde sürekli açık olan tek kilise binası burasıdır” diyor Carlos Madrigal ve Timur Topuz duydukları gururu gizlemeden.
Cumhuriyet’in ilk kilisesi
Böyle denilince yanlış anlaşılabilir elbette ama azınlıklara ait olanlar dışında hakikaten ilk kilise bu: “Bu anlamda Maltepe İlçesi’ndeki kilisemiz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Maltepe İlçe Belediyesi’nin imar planı tadili sonucunda, Cumhuriyet tarihinde -azınlık cemaatlerine ait olanlar dışında yasal ibadet yeri statüsünü kazanan ilk kilise oldu.” Peki tepki görmemişler mi hiç, cinayetler gözlerini korkutmamış mı? Kocaeli ve Eskişehir’deki temsilcilikler birkaç kez kundaklanmak istenmiş, Polis failleri yakaladığı halde, ‘aklî dengeleri yerinde değil’ diye bırakmış. Ancak, özellikle Malatya’daki katliam huzurlarını kaçırmış. Şunları söylüyor Madrigal ve Topuz:
Cinayetler korkuttu
“Can güvenliğimizin ne denli tehlike altında olduğunu o zaman öğrendik. O tarihten sonra önceleri aklımızın ucundan bile geçirmediğimiz güvenlik tedbirleri almak zorunda kaldık. Malatya cinayetinin ardından kiliseye bir grup genç geldi. Kimliklerini göstermelerini istedik. Yaşları tutmadığı için ebeveynlerinden izin kağıdı getirmeleri gerektiğini söyledik. Bu gençlerin sonraki gelişlerinde güvenlik kameraları yerleştirildiğini farkedince şapka takıp kimliklerini gizlemeye çalıştıklarını gördük. İçeri almadığımız bu gençler bu defa e-mail ile ölüm tehditleri savurdular.”
Güzel olan şu: Türk Protestan Vakfı olarak ne zaman Diyanet İşleri’ne, il ve ilçe müftülüklerine başvursalar, kapıları sonuna kadar açık bulmuşlar, her türlü desteği almışlar. Belki de hakikaten bir hoşgörü mucizesi yaşıyoruz da farkında değiliz...
Her din aslında misyonerlik yapar
Carlos Madrigal: Her din mensubu, inancını tebliğ etmekle kendini yükümlü tutar. Bu anlamda Hıristiyanlık da Müslümanlık da misyonerlik yapar. Bununla beraber genellikle ‘misyonerlik’ kelimesi kullanılırken düşünülen siyasi emeller veya diğer dinlerin kutsal değerlerini hiçe saymak gibi niyetler gütmediğimiz ve bu yönden de çalışmalar yürütmediğimiz için bu yönde güçlükler yaşamıyoruz. Elbette biz de inancımızı tebliğ edeceğiz ancak toplumu rahatsız etmeyecek şekilde.
Sanki futbol takımı değiştirir gibi
Timur Topuz: İnsanlar sanki futbol takımı değiştirir gibi din değiştirmek istiyorlar. Bu taleple başvuranlara, “Tüm kitapevlerinde İncil satılıyor, alın, okuyun ve tüm öğretilerine yürekten inanırsanız, zaten Hıristiyanlığı benimsemiş olursunuz” diyoruz. İncil, Hz. İsa’yı bu şekilde bulan kişiyi, arazisinde bir hazine bulan adama benzetir. Bu hazineyi bulan adamla birlikte onu seven komşuları da sevinmez mi?