95 yıl sonra açılan bir camide dua etmek gibi... - Haber Arşivi 2001-2011
25 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ցրօն / Ժամ : Շառաւիղեալ

Haber Arşivi 2001-2011 :

30 Eylül 2010  

95 yıl sonra açılan bir camide dua etmek gibi... -

95 yıl sonra açılan bir camide dua etmek gibi...

19 Eylül’de Akdamar’a ayine gelenlerden bazısı Şehr-i Van gazetesinin başlattığı “Van’a gelecek Ermeniler için evimizi açıyoruz” kampanyası çerçevesinde ağırlandı. Karagözyan ve Aykaçların yolu böyle kesişti...

Gürcistan’dan gelen müzisyen Marietta Khachaturyan güneş gözlüğünü çıkarıyor, çekik yeşil gözleriyle bakıp “Ben de buralıyım. Bak Van kedisi gibi gözlerim var.” diyor. Hislerini sorduğumuzda ağlamaktan cevap veremiyor. Parisli genç belgeselci Eddy Vickly’nin heyecanı daha başka: “Haberi duyunca topladım ekibi, kaptım kamerayı, düştüm yollara.” Şam’dan gelen Abbas Baltayan “Eğer bu adımların devamı gelirse her şey şiş kebap olur.” şeklinde yorumluyor olan biteni. Alman Johanna Shulman 6 aylık bebeği kucağında, gözü kulağı dua edenlerde. Mardinli Kürt Aliye Kapkın’ın dilinden “Ermenilerin acılarını paylaşmaya geldim. Çünkü benzer sıkıntıları biz de yaşadık.” sözleri dökülüyor. O gün kimi ibadet, kimi meraktan, kimi de yalnızca tarihe şahitlik etmek için gelmişti. Akdamar Adası’nın sararmış toprağı yükselen onlarca farklı lisanın cıvıltısıyla canlanıvermişti. Ermenilerin eski ruhani merkezi Akdamar Kilisesi, 95 yıl sonra cemaatine kavuşmuştu. İçlerinden Karagözyan ailesi de büyüklerinden dinlediği ve o gün Akdamar’da yükselen ilahilere eşlik etmek için oradaydı. Ama varlıklı diğer aileler gibi lüks otellerde kalmak yerine Vanlı bir ailenin evinde misafir olmayı tercih ettiler. Aykaçlar Şehr-i Van gazetesinin başlattığı “Van’a gelecek Ermeniler için evimizi açıyoruz” kampanyasına katılmak için koşarak ismini yazdırmıştı. Karagözyan ailesiyle yolları böyle kesişti. Üç gündür kurulan akşam sofrasında davetsiz misafir olarak biz de oradaydık.

Sabri Aykaç ve eşi Serpil Hanım karşılıyor bizi kapıda. Sabri Bey, İl Özel İdaresi’nde İnsan Kaynakları Müdürlüğü yapıyor. Salonda ayinden gelecek misafirleri bekliyoruz. Büyütülüp çerçevelenmiş Akdamar Kilisesi fotoğrafları dikkat çekiyor. Biri karlı diğeri rengârenk çiçekli. Foto muhabiri yeğeni Ali İhsan Öztürk çekmiş. Ermeniler için kutsal sayılan bu mekâna özel ilginin sebebini merak ediyoruz. Sabri Bey, yıllardır duvarda asılı olduğunu, yalnızca estetik açıdan beğendiğini ifade ediyor. Ama Ermeni misafirleri mutlu etmiş bu fotoğraflar. Evin oğlunun arabayla gezdirdiği Karagözyan çifti içeriye giriyor. Sanki kırk yıllık dostlar. Gülüşmeler, sarılmalar... Pek çoğu gibi onlar da Türkçe konuşabiliyor. Herkes çok acıkmış. Bir kısmı kurulmuş sofrayı donatmaya başlıyor. Sevda Karagözyan da mutfağa koşuyor. Cümbür cemaat oturuluyor. Ayranaşı çorbası, Kürt köftesi, kuzu kavurma ve Van’a ait peynir çeşitleri göz kamaştırıyor. Sabri Bey, Ermenilerin bağlarından toplanan üzümleri işaret ederek “Başka yerde böylesini yiyemezsiniz.” diyor. Kaşık, tabak ve muhabbet sesleri birbirine karışıyor. Antranik Karagözyan, gün boyu ne yaptıklarını anlatıyor. Yine el birliğiyle toplanıyor sofra. Nihayetinde çay faslına geçiliyor.

Karagözyan çifti Amerika Birleşik Devletleri’nden, Los Angeles’dan gelmiş. İki oğulları ve bir de torunları var. Sevda Hanım, Diyarbakır doğumlu, çocukluğunu İstanbul’da geçirmiş. Antranik Bey, Beyrut doğumlu; ama babası 15 yaşındayken Kayseri’den göç etmiş Lübnan’a. Emekli inşaat mühendisi. Sevda Hanım çalışmıyor. Ev sahibesi Serpil Aykaç’ın “Sen daha yüksek eğitimli gibi konuşuyorsun” yorumuna gülerek “Avukatlık var bende. Ne de olsa büyük dedem Diyarbakır savcısıymış.” karşılığını veriyor. Karagözyan çiftinin kuyumculuk yapan babaları da yakın arkadaşmış. 1979’da Lübnan’da patlak veren iç savaştan kaçarak yurt dışında en yoğun Ermeni nüfusun yaşadığı Los Angeles’a gitmişler. 58 yaşındaki Sevda Hanım, doğduğu toprakları en son 1973 yılında ziyaret etmiş. Antranik Bey ise kırk yıldır iş dolayısıyla İstanbul’a gidip geliyor. Türkiye ile bağlarını hiç koparmamışlar. Çocuklarına Türkçe dahi öğretmişler. Laf dönüp dolaşıp 1915 olaylarına geliyor. O yıllarda sürgün edilen Ermenilerin evlatları ve torunlarının Türkiye’ye karşı mesafeli durduğundan bahsediyorlar. Hatta Akdamar seyahati gündeme gelince Los Angeles’daki ırkdaşlarından tepki almışlar. “Korkmuyor musunuz?” sorularına maruz kalmışlar. Antranik Bey, bu korkuları anlayabildiğini, boykot edip Türkiye’ye gelmeyenlere saygı duyduğunu söylüyor; ama yeni Türkiye’yi tanımadıklarını dile getiriyor. Sevda Hanım “Onların aklında son yaşananlar var. ‘Dün gibi’ diyorlar.” şeklinde konuşuyor. 19 Eylül’de ayine gelenler arasında 1915 mağdurlarının torunlarının az olduğunu söylüyor. Dedesini anlatıyor. Sular idaresinin olmadığı yıllarda Diyarbakır’ın suyu ondan sorulurmuş. Sucu Dikran lakaplı büyükbabanın üç erkek kardeşi varmış. Çatışmalar başladığında üçü de sürgüne yollanmış. Bir daha hiçbirinden haber alınamamış. Fakat Sucu Dikran’a dokunamamışlar, çünkü o giderse şehir susuz kalırmış. Sevda Hanım o günleri yaşamasalar da büyüklerinin acılarından haberdar olduklarını ifade ediyor. Fakat babaannesi olan biteni hiçbir zaman ayrıntılarıyla anlatmamış. Çok sormuş fakat her seferinde “Aman, olan olmuş, konuşmayın üstüne!” cevabıyla karşılaşmış. Bunun sebebinin içini acıtması mı yoksa kötü duyguların körüklenmesini engellemek mi olduğunu kestiremediğini ifade ediyor Sevda Hanım. Dolayısıyla Türkiye onlar için hiç yabancılaşmamış. Kendini teslim edecek kadar yakın dostunun bir Türk, Güler Çizmeci olduğunu anlatıyor. Antranik Bey’in hisleri de farklı değil. Bu konuda babasının 1915 olaylarından önce Lübnan’a göç etmesinin etkisi var. Yakın aile dostlarından birinin Hacı lakaplı Ali Soyal olduğunu söylüyor. Türkiye’yle bağı kopanlar ile ilişkilerini hâlâ devam ettirenlerin görüş ayrılığına düştüğüne değiniyor.

Ev sahibi Serpil Hanım, Ermeni misafirleriyle pek çok ortak noktalarının olduğunu söylüyor. “Onlar da çayı ocaktan indirmiyor, yufka ekmeği çok seviyor.” diyor. İlk kez bir Ermeni’yle tanışmış, eskiden dedesinden dinlermiş hikâyelerini. Babaannesi komşuluklarını, nasıl dost olduklarını anlatırmış. Serpil Hanım her milletten insanla tanışmayı istiyor. Akdamar’daki ayinin yapılmasından çok mutlu. Efsanesini duydukları manastırın cemaatinin şehirlerine akın etmesinden memnun. Şehrin hiç böyle hareketli olmadığını, bu organizasyonun turizmi canlandırdığını dile getiriyor. Ona göre, Akdamar’da her pazar ayin yapılmasında hiçbir mahzur yok. Serpil Hanım’ın eşi Sabri Aykaç da aynı düşünceleri taşıyor. Yöre halkının genel görüşünün de paralel olduğunun altını çiziyor. Hoşgörünün İslam dininin bir gereği olduğuna dikkat çekiyor. Düşmanlıkla, kan gütmeyle aradaki mesafelerin kısalmayacağına değiniyor: “Sorunların çözümü iki halk arasındaki gidiş gelişleri, temasları artırmaktır.” Evin oğlu 22 yaşındaki Sedat, kamu yönetimi okuyor. Şehr-i Van gazetesi sahibi amcası Aziz Aykaç’ın başlattığı kampanyayı başından beri desteklemiş. “Biz ırkçı değiliz” diyor.

Karagözyan çiftinin ayinle ilgili izlenimlerini merak ediyoruz. Sevda Hanım, “Bir Müslüman 95 yıl kapalı duran bir camiye girip dua ettiğinde ne hissederse aynı duyguları yaşadık.” diyor. Antranik Bey, Türkiye’de çekinmeden Ermenice konuşabildiğini dile getiriyor. Sevda Hanım’ın resmiyette ismi Dikraniye’ymiş fakat annesi hiçbir zaman kendisini bu adla çağıramamış. Hükümetin azınlıklara yönelik açılımı onları rahatlatmış. Ayinin reklam ve politik manevra amaçlı düzenlendiğine dair eleştirilere karşılık Sevda Hanım, “Ne amaçla yapılırsa yapılsın, bu organizasyon halklar arasında yakınlaşmayı sağladı.” yorumunu yapıyor. Ermeni Maral Dans grubuna eşlik eden Türk vatandaşların sergilediği manzaranın 95 yıl önce de var olduğuna dikkat çekiyor. Akdamar ayini sırasında tartışılan haçın kilisenin tepesine dikilmemesini eleştiriyor ama “Devletten Allah razı olsun.” diyorlar. Karagözyan çifti atılan adımların devamının gelmesini temenni ediyor.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+