Tehcir muhtemelen bir Alman planıydı - Haber Arşivi 2001-2011
24 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Լուսնակ / Ժամ : Շանթակող

Haber Arşivi 2001-2011 :

28 Eylül 2010  

Tehcir muhtemelen bir Alman planıydı -

Tehcir muhtemelen bir Alman planıydı

Ünlü tarihçi Feroz Ahmad, kesin bir belgesi mevcut olmamakla birlikte, 1915 Ermeni Tehciri’nin büyük olasılıkla Almanların planı olduğunu belirtiyor.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun tamamen Berlin’in kontrolü altında bulunduğuna dikkat çeken Ahmad, Ermeni Tehciri konusunda bugüne dek üzerinde pek durulmayan “Almanya faktörüne” dikkat çekiyor.

1915-16’daki Ermeni Tehciri veya bir görüşe göre Ermeni Soykırımı sırasında meydana gelen katliamları homojen bir Türk ulusu ve Müslüman bir burjuvazinin yaratılması hedefinin parçası olarak görmüyorsunuz sanırım. Sermayenin Hıristiyanlardan Müslümanlara transferi…
Bu olmuş olabilir. Ama tehciri, katliamları vesaire daha farklı bir bağlama oturtmak gerektiğini düşünüyorum. Bu konu benim şu sıralar üzerinde çalıştığım, yazdığım bir konu. Şu aralar ‘Jön-Türkler ve Milliyetler Sorunu’ başlıklı bir eser üzerinde çalışıyorum. O dönemin “Ermeniler”inden söz ederken, İstanbul Ermenilerini, İzmir ve Batı Anadolu Ermenilerini buna dâhil etmemeliyiz. Onlar devrimci değildi. Devrimci olanların bir örgütü vardı; Daşnak. Yani Ermeni Devrimci Federasyonu.

Ben Rum, Ermeni, Arnavut ve Arap meselelerini Osmanlı İmparatorluğu’nun “dekolonizasyon” sürecinin parçaları olarak görüyorum. İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) 1913’te, o zamana kadarki programını bir kenara bıraktı ve imparatorluğu adem-i merkezileştirmeye başladı. Araplara ve Ermenilere bir takım tavizler verdi. İTC Doğu’daki, “Ermeni vilayetleri” olarak adlandırılan altı vilayette iki yabancı valinin görev yapmasını kabul etti. Bunlardan biri Hollandalı, diğeri Norveçli olacaktı. Eğer Dünya Savaşı çıkmasaydı neler olacaktı bilemeyiz.

Avrupa’da savaş başlayınca Ermeni devrimcileri bir karar vermek durumunda kaldılar. Ağustos 1914’te kongrelerini topladılar. Buraya İttihatçılar bir delegasyon gönderdi. İTC heyeti Daşnaklara şu soruyu sordu: “Biz Ruslarla savaşırsak sizin tutumunuz ne olur?”. Daşnakların cevabı ise “Ruslarla savaşırsanız tarafsız kalırız” oldu. Bir görüşe göre bu bir hataydı, 1915’teki tehcir ve katliamlara yol açtı.

Bana göreyse bu bir hata değildi. Daşnaklar bir hesaplamada bulunmuştu. Kafkasya’daki Ermenileri de göz önünde bulundurarak bir hesap yaptılar. Savaş olursa kim kazanır diye düşündüler. Yaptıkları hesaba göre savaşı Müttefikler kazanacaktı. Haklı da çıktılar.

Ama, kötü şans, tarihsel koşullar değişti. İngilizler Ermenileri manda altına almak istemedi, Irak’tan memnundular. Fransızlar Ermenileri manda altına almak istemedi, Suriye’den memnundular. ABD Başkanı Wilson Ermenileri Amerikan mandası altına almak istiyordu ama orada da Senato buna izin vermedi. Sonuç; bir Ermeni devleti kurulamadı.

Ermeni devleti anca bir jenerasyon sonra ve şu şekilde kurulabilirdi. Nasıl ki İngilizler Filistin’i manda altına aldılar ve sonra orada bir Yahudi devleti kurulduysa, ki İngilizlerin Filistin’i manda altına almaktaki amaçları aslında bir Yahudi devleti kurmak değildi, amaçları Fransızları Filistin’den uzak tutmaktı… Uzun lafın kısası Ermeni sorunu, bu sorun hakkında okuduklarımızdan daha karmaşık bir meseledir.

Ayrıca katledilen Ermenilerin tam sayısını da bilemiyoruz. 1918-19’a geldiğimizde, yani Versailles Barış Antlaşması dönemine, Bogos Nubar Paşa gibi kişilerin “bir devlet kurmamıza yetecek kadar nüfusumuz var” dediklerini görüyoruz. Rus ordusuyla beraber kaçan Doğu Ermenileri vardı, Arap dünyasında Ermeniler vardı, tüm bunların geri dönmesi ihtimal dâhilindeydi. İstanbul Ermenileri ise İngiliz yetkililerine “bir Ermeni devleti kurulursa biz oraya gitmek istemiyoruz, İstanbul’da kalmak istiyoruz” diyorlardı. Bu biraz da bugünkü Kürtlerin durumuna benziyor. İstanbul’da yaşayan bir Kürt Diyarbakır’a gitmek ister mi? Hiç sanmıyorum.


Sizce İttihatçı liderliğin daha 1. Dünya Savaşı başlamadan önce Ermenilerden “kurtulmak” gibi bir gizli planının olması ihtimali nedir? Böyle bir olasılık var mıdır ve böylesi bir olasılığı destekleyecek kanıtlar bulunabilir mi?
Bakın… Planlar, her zaman yapılır. Bir yerde şunu okumuştum; Amerikalılar Kanada’yı istila etme planı yapmış. Bunu yapacaklar mıydı? Pek düşük olasılıkla. Ama Sovyetler Alaska’dan girip Kanada’yı işgale başlasaydı, ABD de güneyden girecekti. Eminim ki Türk Genelkurmayı’nın Yunanistan’ı istila etme planı vardır. Yunan Genelkurmayı’nın Türk ordusuyla savaşma planı vardır. Planlar hep vardır. Sizin ve benim planlarımız vardır. Milyoner olursam yapacağım şeylerin planı vardır. Peki milyoner olma şansım? Çok düşük.

Dolayısıyla evet, İttihatçıların planları olmuştur. Ama bunlar hükümet planı değildi. Bir Alman’ın 1917 basımı anılarını okudum, İngilizce’ye de çevrilmiş. Diyor ki anılarında, Ermeniler 1916’da evlerine geri dönmeye başlamış. Bu bilgiye başka hatıralarda da rastlıyorsunuz. Tehcir kararının alındığı tarihe bakalım. 27 Mayıs 1915. Neden 27 Nisan değil, neden 27 Haziran değil?

Osmanlı tarihinin o son dönemlerinin akışını değiştiren olay Müttefiklerin Çanakkale saldırısıdır. Harekât Şubat’ta başladı, 18 Mart’ta büyük deniz taarruzu oldu. Türkiye’de Zafer Günü olarak kutlanıyor ama aslında zafer günü o tarih değil. Neyse… 3 Müttefik gemisi mayına çarptı ve battı. Kara harekâtı başlatıldı. Müttefikler karaya çıktığında vaziyet sıkıntılıydı. Almanlar şöyle bir öngörüde bulunmuştu; birkaç hafta veya ay çarpışırız ama sonunda İstanbul düşer.

Bu arada, savaşla ilgili çok önemli bir ayrıntı: Her şeye Berlin’de karar veriliyordu. İstanbul’da değil. Osmanlı ordusu Alman kontrolü altındaydı. Hatta Osmanlı maliyesi bile. Almanlar İttihatçılara şunu söylüyorlar: Eğer Müttefikler Çanakkale Boğazı’ndan geçmeyi başarırsa biz Edirne’ye çekileceğiz, siz de Konya’ya çekileceksiniz.

İstanbul’la Konya arasında Ermeni yerleşimleri var. “Acaba Beşinci Kol olurlar mı?” şüphesi vardı. O dönemde İstanbul Ermenilerine bir şey yapılmadı, çünkü az önce de dediğim gibi devrimci değillerdi.

Bütün bu tehciri İstanbul hükümeti mi planladı? Bunu bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz. Osmanlı belgelerinde Talat Bey, yani daha paşa olmadan önce, Tehcir bölgesindeki tüm valilere talimat gönderiyor, yerinden edilen Ermenilerin mal-mülkünün listesinin tutulması için. Çünkü savaş bittikten sonra o mallar sahiplerine geri verilecek.

Sizce Osmanlı hükümeti o malları sahiplerine geri vermek konusunda samimi miydi?
Bilemeyiz. Talat ve Osmanlı hükümeti akılsız (“foolish”) mıydı yoksa samimi miydi? Benim söyleyeceğim şey; Osmanlı hükümeti zayıf bir hükümetti. Anadolu’daki, tehcir sayesinde haksız zenginlik elde eden eşrafın üzerinde kontrolü yoktu. Hükümetin bu insanları durduracak gücü yoktu.

Türkiye’nin halen çok zengin aileleri arasında yer alan kimi ailelere baktığınız zaman, yani herhangi bir isim vermeyeceğim yoksa bana dava açabilirler… O dönemde insanlar Ermenilerin mal, mülk ve arazilerine el koyarak zenginleştiler. Benzer şeyler ABD’de de oldu. Japonlar toplama kamplarına kapatıldıkları zaman oldu böyle şeyler. Ama Amerikalılar sofistike insanlardır, bununla ilgili bir Hollywood filmi bile yaptılar. Spencer Tracy oynar. Seyrettiniz mi?

Hayır.
Neyse, ABD’liler bu yaptıklarını ikrar ettiler.

Bunlar bana şunu hatırlatıyor; Marx Kapital’in birinci cildinde ayrıntılı bir şekilde anlatır burjuvazinin kapitalistleşme sürecinde gerçekleştirdiği ‘sermaye birikimi’ni. Batılı emperyalist güçlerin sömürgelerinin zenginliklerini nasıl talan ettiklerini ve kapitalizm için gereken sermaye birikimini böylece nasıl sağladıklarını anlatır. Çağdaş Türk kapitalizminin oluşumunda da buna benzer bir zora dayalı sermaye birikiminin olması şaşırtıcı değil.
Bakın… Ruslar da, daha bu Ermeni meselesinden çok çok önce, geniş topraklardan, bugünkü Ukrayna topraklarından milyonlarca Yahudi’yi sürdüler… Propaganda 1. Dünya Savaşı’nda çok önem kazanmış bir kavramdır. Almanlar söz gelimi, Ruslara karşı Ukrayna ve Gürcistan’daki milliyetçi eğilimleri desteklediler.

Almanlar aynı şekilde Rusya Ermenistanı’nda karışıklık çıkarmak için Ermeni milliyetçilerinden yararlanmak istediler. Ama Çarlık sınırları içindeki Ermeniler Rusya’ya zaten son derece entegre olmuşlardı. Rus ordusunda Ermeni generaller vardı vesaire.

Ermeni devrimcileri aslında Rusya’ya da şüpheyle bakıyorlardı. Ama en nihayetinde bir hesap yaptılar. Türkler savaşı Almanların kazanmasını umdu, Ermenilerse Müttefiklerin.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın da merkezden planlanan katliamlarda rolü olduğuna dair görüşler var. Siz ne diyorsunuz?
Bilmiyorum, ama zannetmiyorum. Tehcirden önce cezaevlerinden suçluların salıverildiği ve silahlandırıldığıyla ilgili iddialar var ama bununla ilgili bir kanıt görmedim, misyonerlerin ve yabancı konsolosların hatıraları hariç. Gördüğünüz gibi ben hatıralara son derece şüpheyle yaklaşan biriyim.

Almanlara dönelim… Almanlar savaşın müzakereye dayalı bir anlaşmayla sona ermesini umuyordu, ama böylesi bir anlaşma durumunda bile Müttefikler onları Ermenilerin katledilmesinden sorumlu tutacaklardı. Müttefikler bunu ilan etmişti. İstanbul’daki Alman Büyükelçisi konsoloslarına talimat vermişti, Anadolu’daki katliamlardan sorumlu olmadığımızı ve hatta bunları durdurmaya çalıştığımızı gösteren bilgiler yollayın bana diye. Böylece belgeli kanıtlar elde etmeye çalıştı, kendisinden hesap sorulursa “bakın biz bu insanları durdurmaya çalıştık” diyebilmek için.

Ama bunlar gerçek dışıydı. Çünkü Almanlar Osmanlı ordusunu kontrol ediyordu. Donanmayı kontrol ediyordu. Her Osmanlı ordusunun bir Alman kurmay başkanı vardı. Enver Paşa’nın altında da bir Alman Genelkurmay Başkanı vardı, Bronsart von Schellendorf.

Yani Ermenilerin tehciri bir Alman planı mıydı?
Muhtemelen. Bununla ilgili elimizde belgeli bir kanıt yok ama muhtemelen öyleydi. Ama söz gelimi 1916 dolaylarında Rumların Ayvalık’tan sürülmesiyle ilgili elimizde belgeli kanıt var. Yunan Kralı aslen Almandı, ve Alman Kayzeri’nin akrabasıydı. Kayzer’e şöyle bir mektup göndermiştir: Liman von Sanders Rumları Ayvalık ve çevresinden sürerek ne yapmaya çalışıyor? Kayzer cevap verir; Rumlar ikiyüzlüler, bu konuda yapabileceğim bir şey yok. Bu, Londra King’s College’da 1985’te Yunanlı bir öğrenci tarafından yazılmış bir tezde (muhtemelen doktora tezi – B.C.) belgelenmiştir. Tez daha sonra kitap olarak yayınlandı.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+