Sevr Ermenistan ve Kürdistan’dır - Haber Arşivi 2001-2011
24 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Լուսնակ / Ժամ : Բաւական

Haber Arşivi 2001-2011 :

03 Ağustos 2010  

Sevr Ermenistan ve Kürdistan’dır -

Sevr Ermenistan ve Kürdistan’dır

Bugünkü yazıma güncel olaylarla ilgisi ve ilmi isabeti nedeniyle Atatürk’ün bir sözü ile başlamak istiyorum:
“Tarih yazanlar, Tarih yapanlara sadık kalmalıdır; aksi takdirde değişmeyen hakikat; insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”


- Tarihçiler neyi yanlış yazmışlardır?

- Sevr’in Lozan’la karşılaştırılmasını...

- Nasıl bir yanlıştır bu?

- Önemli bir yanlıştır. Akdeniz Bölgesinin İtalyanlara, Antep, Maraş, Adana, Malatya ve Sivas’ın Fransızlara verileceği bilgisi yanlıştı.


Buralarda Nüfuz bölgesi kuruluyordu. Her iki ülke, bu bölgelerde daha kapitülasyonlu bir ticari hayat yaşamak üzere bölgelerini tanzim edecekti. İngilizler de “Hakkari, Şemdinli, Yüksekova ve Şırnak’ta” aynı haklara sahip olacaktı.

Misak-ı Milli’nin parçası olan Musul dahil Irak-ı Arap, Filistin, Ürdün ve Arabistan İngiliz mandası, Suriye ve Lübnan Fransız Mandası, oluyordu. İngiltere petrolden Fransa’ya da pay verdiği sürece Fransa, bu haksız bölüşüme itiraz etmemişti.


Şimdi bu yanlışa bir sondaj yaparak biraz daha gün ışığına çıkmasını sağlayalım:


Kurtuluş Savaşında çok şey kurtardığımızı ilkokuldan başlayarak “inkılâbın emniyeti için” talim ettirmeye başladığımızda çocuklar anlamaz diye olsa gerek işgal, ilhak, manda, “nüfuz bölgesi” gibi nüansları irdelemeden “Atatürk yurdumuzu düşmanlardan kurtardı” diye kestirip attık.


Bu durumda nereyi gerçekten kurtardık, Sevr olsa neresi tamamen gidiyordu. Neresi hakikaten giderdi de neresi II. Dünya savaşında makul bir harekâtla; mesela 1936’da Boğazları, 1939’da Hatay’ı aldığımız gibi geri alınabilirdi? Bunları hiç konuşmadık. Kurtardı da kurtardı. Bir “kapıkulu tarihçiliği” Cumhuriyete bulaşıp kaldı. Atatürk’ün bunu istediğini hiç sanmıyorum.


Biz bu şakşakçı tarih anlayışı yüzünden işte asıl tehlikeyi ıskaladık ve ABD’nin Wilson’dan beri bölgede cirit atmasına fırsat verdik. “Lozan’a niye rezerv koyuyorsun arkadaş!” demedik. Nedir bu Ermeni patırtısı; Kardeş bildiğimiz Kürtler neden böyle yapıyor? Diye ciddi uyanışlar sağlayacak sorular sormadık. İntikam ve inzibat sorunlarıdır dedik geçtik. Her ihtimale karşı da vurduk vurulduk; hala da vuruşuyoruz.

Sevr’in biricik “uygulanabilir” sonucunun Türkiye’den Ermenistan’ın ve Kürdistan’ın koparılması olduğunu göremedik.


İzmir’in bile “yersen” kabilinden bir ceza-ödül denklemi içinde Yunanistan’a bahşedildiğini fark edemedik. Zaferin en can alıcı sahnesini makaslayamazdık. Oysa İzmir’in de Osmanlı hükümetinin çabasıyla hazırlatılan Amiral Bristol Raporuyla başlayan müzakere sürecinden sonra Hatay gibi uyarına getirilip “Alaman savaşından önce” geri alınma ihtimali bir hayli kuvvetliydi. Bunları şanlı ve özverili Kurtuluş savaşımızı hafife almak için söylemiyorum. “Yanlış tarihçiliğin insanlığı nasıl şaşırttığını” anlatmaya çalışıyorum.

Boğazları Lozan’da da alamadığımızı ve sonra 1936’da aldığımızı düşünürsek onun da gerçekçi bir Sevr tasarrufu olmadığına hükmedebiliriz.


İtalyanlarla Fransızların evini özleyen tutumu, işgal bölgelerinin demografik yapısıyla birlikte değerlendirildiğinde bu ikisinin zaten “gidici” olduğu görülecektir. İtalya Trablusgarp ve Rodos’u garantiye alınca zaten Kurtuluş Savaşında da Antalya için kurşun atmamıştır. Fransa’ya da eski göz ağrısı Lübnan’la Frank şövalyelerinin atlarının izine bolca rastlayabileceği Suriye yetmiş de artmıştır.

Şimdi aşağıdaki “bakir” haritayı dikkatle inceleyelim ve bu düşüncelerle gözden geçirelim.

Sevr’den geriye sadece Ermenistan’la Kürdistan kalmıyor mu?
Boğazları bir şekilde alacağız. İzmir, helen duygularının bir fantezisi. Geriye bir tek Ermenistan ve Kürdistan kalıyor. Peki (1965 yılı itibariyle) TİKKO-Asala-PKK denklemi içinde bu daha 50 yıl önce birbirinin gözünü oymuş kitlenin sonraki 50 yıl içinde nasıl kardeş kardeş yaşayacak hale getirildiğini ve haksız bir Türk düşmanlığıyla yeniden inşa edildiğini göremiyor muyuz?


Doğru Tarih şudur: İngiltere, Türkiye’den 1920’de iki tane devlet çıkararak Çanakkale’nin, Kafkas harekatının, 1915 Tehcir Kararnamesinin, Kuttülamare’nin geriye gidersek Malazgirt’in, Niğbolu’nun, Mohaç’ın rövanşı almış olacaktı. Kurulacak devletler Ermenistan ve Kürdistan’dı.


Erzurum’daki 15. Kolordu’yu Mondros’a rağmen terhis ettirmeyerek ve İngiliz ültimatomu üzerine terhisi hızlandırmak için bölgeye atanan müfettişi de (Mustafa Kemal) gizli bir operasyonla (Şimdilik bkz. Amasya Protokolleri) kurtarıcı (salvatore) yaparak bu oyunu bozduk.


Öyle ki 15. kolorduyu Almanlardan bile saklamış, 33. Kafkas Fırkası adıyla tümen seviyesinde göstermiştik. Niyetimiz, Çarlık yıkılınca Azerbaycan’la bütünleşmekti. Bakü petrollerinin “Turancıların” eline geçeceğini anlayan “müttefikimiz” Almanlar, Hıristiyan Gürcülerden milis toplayarak Bakü harekatımıza engel olmaya bile çalıştılar. Bölgede Alman Genelkurmayına rağmen “milli” bir derinlik stratejisi oluşmuştu kısacası.


1915 Kararnamesinin mürekkebi ve Hıristiyan dindaşlarının Kürt vadilerine dökülen kanı henüz kurumamış olduğu için İngiltere, 15. Kolorduyu batıya çekmek üzere Yunan ordusunu İzmir’e çıkardı. Karar Paris’te alındı ve gizli antlaşmalarda İzmir’in sahibi olan İtalya küstürüldü. Bu ciddi işlerde makarnacılara ihtiyaç yoktu. Biz tuzağı görerek batıda bir süre Kuva’y-ı Milliye ile idare ettik. Teşkilat-ı Mahsusa boş durmuyordu. Hatta halkın direncini artıracak bir Yunan duygusallığı meydana getirmek üzere Hasan Tahsin’in görev icra ettiği de söylenebilir.

Sonra bilinen harika bir örgütlenmeyle bu iki devletin kuruluşunu engelledik.

Pekiyi bunca yıl ne beklediler?


1923’ten sonra Şeyh Sait mesajını alınca Musul’u verdik 5 yıl öyle geçti.

1928’de Laik Türkiye’ye tahrik edici bir rahatsızlık vermekten imtina ettiler.

Bu arada bir yandan da Atatürk 5 çocuklu Türk kadınlarına madalya veriyor.

1932’de Naziler Almanya’da iktidara geldi. Mihvere katılma ihtimalimiz onları oyaladı.

1932’de Milletler Cemiyetine üye olarak İngiltere’ye “büyüksün” dedik; ertelediler.

1932-39 Almanya’nın Ortadoğu atakları. Sırtımızı ovalayıp, Boğazları ve Hatay’ı verdiler.

1939-1945 “Alaman Harbi”nde başlarını kaşıyacak vakitleri olmadı.

1946’da Stalinizm Ortadoğu’yu tehdit edince bizi Marshall planı içine aldılar.

1950’de Kore Savaşına adam lazım oldu; Sevr meselesi yine rafa kaldırıldı.

1952’de NATO’ya girdik; SSCB’ye karşı üsler ve jeopolitiğimizle idare ettik.

1952-1990 arasında el ele Komünizmle mücadele ettik. Komünist Ermenistan için ve oynak Barzani için kılını kıpırdatacak bir durum oluşmadı. Hatta “derin Türkiye”;

1974’te gözünü karartarak sınır genişletmeye bile kalktı. (Kıbrıs Barış Harekatı)

1975-1980 arası Marksist anarşizm, bölücü Kürtçülük ve Asala aynı anda sahne aldılar;

1975-1980 bu oyunu görenler Türk Milliyetçiliği ile karşılık verdiler.

1980-1990 “İran Devrimi problemi” ve İran-Irak Savaşıyla geçti.

1990’da soğuk savaş bitince de nihayet Sevr planı, tozlu raflardan indirildi.


Burada anlaşılması gereken husus, bu planın hayali bir bıçakla Türkiye’yi zihnimizdeki Sevr haritasına göre bölme, Fransa’ya İngiltere’ye İtalya’ya toprak verme planı değil; doğrudan doğruya Ermenistan’ı genişletme ve Kürdistan’ı kurma planı olduğudur.

Marksist Kürtlerin “Hepimiz Ermeniyiz” diye yollara döküldüğü 2000’li yıllarda Ermenilerin kulislerle 1915’i sürekli gündemde tutarken PKK terörünün lastik gibi uzamasının sebeb-i hikmeti budur.


Aynı sebeple, omuriliği fukara sümüğüne dönmüş, milliyet adrenalini, ılımlı İslam projeleriyle pelteleşmiş sahte mücahitlere “sürekli iktidar” sağlama çabaları da son zamanlarda etkisini artırmış; Basın, Üniversite, TSK ve Yargı aleyhine genişletilmiştir. 12 Eylül Anayasa Referandumu bunun için önemlidir. Sandıkta adeta Türk Milletinin zihin kapasitesi ve tarih istihbarat bilgileri ölçülecektir.

“Projeye göre” soruyorum:


Erzurum’u resimdekilerden hangisiyle Türklerden daha kolay geri alabilirsiniz? Bu soruyu cevapladığımız zaman oyun bozulacaktır.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+