İktidar, kuvvet, kudret - Haber Arşivi 2001-2011
06 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Սահմի / Օր : Մադեղ / Ժամ : Փայլածու

Haber Arşivi 2001-2011 :

21 Temmuz 2010  

İktidar, kuvvet, kudret -

İktidar, kuvvet, kudret

İktidar, siyaset başta olmak üzere hayatın her alanında mutlak gücü tanımladığı düşünülen bir mevki. Gelgör ki, iktidar olmak ille de kuvvet ya da kudretle eşanlam taşımıyor. Ne de olsa kuvvet, manevi sınanmışlıklardan geçmeyi, kudret de yaşanan tecrübelerden ders çıkararak olgunlaşmayı ifade ediyor kendi içinde.

İç siyaset ise öğrenilmemiş derslerin toplamı gibi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın demokratik açılıma ilişkin son açıklamaları başarısızlığa aranılan mazeretleri andırıyordu ve elbette her mazeret gibi inandırıcılıktan uzaktı. Uzaktı çünkü ülkenin geleceğini belirleyen en köklü soruna ilişkin herkesin mazeretten çok başka şeyler duymaya ihtiyacı var. Özellikle de bölgenin...
Atalay’ın Kandil ve Mahmur’daki mülteci kampından gelen 34 kişilik “barış grubu”nun Habur sınırından ülkeye girişine dair “Habur bir yol kazasıdır” sözleri, bölgeye koca bir boşluk duygusu dışında ne ifade eder? “Demokratik açılım yürüyor. Belki algılatma olarak bizim de hatalarımız olabilir. Ama çabuk zamanda çok beklenti bu işlerde yanıltıcı. Bunlar zaman alıcı ve sabırla iğneyle kuyu kazarcasına uğraşmayı gerektiren işlerdir” demişti Bakan. 30 yıl yeterince uzun bir zaman değil mi? Ve barış çok mu büyük bir beklenti?

Atalay’a göre çok adım atılmış. Yerleşim merkezlerinin ismi değişmiş, Türkiye’de ‘bu konular’ rahat konuşuluyormuş. RTÜK daha geçenlerde 14 radyoya, televizyona izin vermiş. Demokratik ve insani çözüm hep öne alınıyormuş.

Bizzat Başbakan tarafından “terörden nemalananlar” olarak yaftalanan Meclis’in seçilmiş partisi BDP’nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Ankara Yenimahalle ilçe binalarının açılışı sırasında, silahla havaya ateş edildiğini, ilçe eşbaşkanının aracının kundaklandığını ve evinin taşlandığını hatırlatıyordu acı bir öfkeyle. Dinleyen var mı? “Halen bin 600 arkadaşımız içerde tutuklu, belediye başkanlarımız kelepçelendi. Biz diyoruz ki eğer bu nemaysa Allah size iki katını versin inşallah. Yıllardır bunun acısını çektik, bedelini ödüyoruz. Siz ne yaptınız? Hele hele bölge milletvekilleri, bakanlık yapanlar ne yaptınız? Yıllardır bölgede yaşanan çatışmaların yarattığı ortamdan faydalanarak ihaleler, atamalar dışında ne yaptınız? Partimiz kapatılıyor, tutuklanıyoruz.”
Bölge, haber alma alanımızın uzağında kendi gerçeğini yaşıyor. O gerçekten bihaber oluşumuz ise kimsenin kimseye açılamamış olmasının ibretlik işareti aslında. Sınır boylarına sürekli sevkiyat var. Havan ve top atışları ile bombardıman altına alınan Şırnak yakınlarındaki Kilise dağında akşam başlayan yangın, sabah saatlerine kadar devam etti. Dağların yandığı bir yerden bahsediyoruz. Türkiye ile Kuzey Irak sınırı boyunca uzanan Kantur dağı, Beyaz dağ, Siyah Kaya, Altın dağ ve Düğün dağı bölgelerinde de askeri hareketlilik en üst noktada. Siyaset diye yürütülen hamleler, Irak Kürt yönetimine yapılan baskılardan ve arabuluculuk girişimlerini sürdüren Talabani’ye el vermemekten ibaret. Eh, BDP zaten muhatap kabul edilmiyor. Çatışmaların tırmandığı bölgede PKK’lıların cesetlerinin teslim edilmemesi ve işkence izleri büyük infiale neden olurken Türk kamuoyunun hiçbir şeyden haberi olmuyor. Sahi bu açılım acaba kim ile yapılıyor?

Söz ile eylemin uçurumu
Oysa politika tam da iletişime hizmet etmesi gereken bir alan. Ünlü felsefeci Hannah Arendt de politikayı “sözlerin ve eylemlerin iletilmesi ve paylaşılması” olarak tanımlarken bu gerekliliğe dikkat çekiyordu. Arendt’in İnsanlık Durumu adlı eserinde bahsettiği politik güç kavramı da yeniden anımsanması gereken bir içerik arz ediyor: “Güç, söz ile eylemin birbirinden ayrılmadığı; kelimelerin boş, eylemlerin zalimane olmadığı; kelimelerin niyetleri gizlemek için değil, gerçekleri açığa vurmak için kullanıldıkları ve eylemlerin de ilişkileri bozmak için değil, kurmak ve yeni gerçeklikler yaratmak için kullanıldıkları yerde gerçekleşir. Güç, eyleyen ve konuşan insanlar arasında kuvvet halinde bulunan tezahür sahasını, yani kamu alanının varlığını sürdürmesini sağlar.”
Bizde çoktandır söz ile eylem birbirinden ayrı, o nedenle her açıklama sonrası yaşadığımız gerçeğin uçurumuna yuvarlanıyoruz. Başbakan dış politikada haksızlıklara karşı haykırırken içeride dağlar ve bağırlar yanıyor. İsrail ise öte yanda Gazze’ye yardım götüren Özgürlük Filosu’na uluslararası sularda düzenlenen ve dokuz Türk’ün ölümüyle sonuçlanan saldırısını aklamanın peşinde. Konuyla ilgili askeri soruşturmada gemiyi askeri operasyonla kontrol altına almaktan başka seçenek olmadığı savunuldu. Donanmanın bilgi toplamak için Mossad ve diğer istihbaratlarla yeterince işbirliği yapmadığı eleştirisinin yer aldığı soruşturmada en büyük kusur olarak yardım gönüllüleri arasında havadan komandoların indirilmesi zikredildi ama baskına katılan komandolarda kusur bulunmadı. Komandoların gerçek mermi kullanması da kendi yaşamları tehlikeye girdikten sonra güce başvurdukları gerekçesiyle “haklı” bulundu. Türkiye’nin uluslararası soruşturma çağrısını bertaraf için İsrail’in eski Yüksek Mahkeme yargıcı Yakop Tirkel başkanlığında kurduğu sivil komisyon ise çalışmalarını sürdürüyor. Operasyonlara katılan askerleri ve İsrail hükümetinden yetkilileri sorgulama yetkisi tanınmayan komisyon, askeri soruşturmadan çıkan bu sonuçları esas alacak.
Bizse içeride iki ayin için güvenlik önlemi almanın derdinde olacağız. Kültür ve Turizm Bakanlığı, geçen hafta İçişleri Bakanlığı aracılığıyla jandarma ve polise bir yazı göndererek, Sümela Manastırı’nda İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin 15 Ağustos’ta, Ahtamar Adası’nda Türkiye Ermeni Patrikhanesi’nin 12 Eylül’de ayin düzenlemek istediğini hatırlattı ve “Van’daki ayin tarihinin 12 Eylül’deki referanduma denk gelmesi nedeniyle patrikhaneyle yapılan görüşmeler sonucunda 19 Eylül’de düzenlenmesi konusunda görüş birliğine varıldı” dedi. Bakanlık, jandarma ile polisin ayinler öncesinde kente gelecek ziyaretçilerin güvenliğinin sağlanması konusunda koordinasyonu sağlamasını isterken ziyaretçiler için ayin öncesi, ayin anı ve ayin sonrası olmak üzere polis ve jandarma tarafından üçlü güvenlik öngörüldüğü açıklandı.
Halklar arasında iletişimin koptuğu noktalarda herkes ve her şey korkuyu, güvensizliği tetikleyebilir. En masum, en sıradan istekler art niyetli talepler olarak sunulmaya, insanları anadilleri, inanışları, kültürleri ve nihayet bizzat varlık halleri yaftalanmaya başlar. İşte kudretli olmak böylesi zamanları dönüştürebilmekte ortaya çıkar. O zaman hayat da insana verdiği muktedir olma hakkını helal eder. Yoksa iktidar koltukları öylece salınır uzay boşluğunda. Sonsuza dek bir başına.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+