15 Kasım 2011
Türk gösteri sanatlarinin tarihine ilk operet bestekâri olarak da geçen Dikran Çuhaciyan, 1836 ila 1840 arasindaki bir tarihte Istanbul`da dogdu. Dogum tarihi çesitli kaynaklarda farkli verildigi için genis bir aralik bugün kabul görmektedir. Bu büyük bestecinin babasi, Padisah Abdülmecid`in saatçibasisi Kevork Çuhaciyan`dir. Dikran, küçük yasta aldigi özel derslerle musikîye basladi.
1861 `de musikî ögrenimini gelistirmesi için ailesi Dikran`i Milano`ya gönderdi. Italya`da 2 yila yakin zaman kaldi. Bu zaman zarfinda Italyan opera-buffa örneklerini etüd etti. Istanbul`a dönünce de Kinar adli Ermenice bir musikî dergisi çikardi, ayni adda bir de musikî demegi kurdu, orkestra ve korolara seflik etti, musikî üstüne konferanslar verdi.
1868`de ilk operasi olan "Ikinci Arsak" Beyoglu`ndaki Naum Tiyatrosu`nda, ertesi yil da bazi bölümleri çikarilarak "Olympia" adiyla ayni tiyatroda sahnelendi. 1870`te Naum Tiyatrosu`nun yanmasi üzerine Beyazit`taki askeri misafirhaneyi kiraladi. Bu süreçte, Karakin Melikyan adli varlikli bir Ermeninin maddi destegi girisimlerini finanse ediyordu. Istanbul`da ilk operet ve komik-opera ürünleri böylece sahnelenmeye basladi.
1874`te Askeri misafirhane`de sahneye koydugu "Arifin Hilesi" ilk Türk operetidir. Melikyan bu oyunun gördügü ilgi üzerine besteciye yeni eserler ismarladi. Bu siralarda Gedikpasa Tiyatrosu`nda temsiller sahneleyen Güllü Agop da Çuhaciyan`in eserlerine yer vermek istedi. Kadrosunda Serope Benliyan gibi taninmis oyuncular bulunan Güllü Agop`un ekibi çok geçmeden Çuhaciyan`in ekibiyle birlesince operet Istanbul`da parlamaya basladi.
Kislari Gedikpasa`da, yazlari Üsküdar`daki Aziziyye Tiyatrosu`nda oynayan bu güçlü kadro için Çuhaciyan 1875`te "Köse Kahyâ" ile "Leblebici Horhor Aga" operetlerini yazdi. Anadolu`dan Istanbul`a gelen saf bir köylünün basindan geçen olaylan neseli sarkilarla canlandiran "Leblebici Horhor Aga"daki "Çek Kayikçi" ve dillerde uzun zaman yer eden "Biz Köroglu Yavrusuyuz" gibi sarkilar kisa zamanda Çuhaciyan`in ününü dört bir yhana tasimaya basladi.
Ilk sahnelenisinden bu yana en sevilen yerli operetlerden biri olan "Leblebici Horhor Aga", Cumhuriyet döneminde iki kez filme alinmis, 1965`te Ankara Devlet Operasi sanatçilarinca oynanmis, 1975`te TV filmi olarak çekilmis, Türkçe disinda Ermenice, Yunanca, Almanca ve Rusça olarak da oynanmistir.
"Zemire" adli operasi 1891 `de Beyoglu`ndaki Concordia Tiyatrosu`nda sahnelendi; ayni eseri daha sonra Paris`te sahnelediyse de bekledigi ilgiyi görmedi. Son eseri olan "Indiana" operasini sahneye koyamadan büyük bir yoksulluk içinde, 25 Subat 1898`de, Izmir`de öldü. Cenaze töreninde kendi bestesi olan "Cenaze Marsi"nin çalindigi degisik kaynaklarda zikredilmektedir. Izmir Ermeni Mezarligi`ndaki mezarina 1903`te bir anit dikilmistir.
Çuhaciyan 19. yy`in ortalarindan günümüze kadar Istanbul`un musikî ve eglence hayatinda önemli bir yeri olan operet türünün ilk yerli bestecisidir. Ilk operet tiyatrosunu da Ermeni oyuncularla birlikte o kurmustur. Çuhaciyan geleneksel Türk musikîsi ezgilerine armoni ve Bati teknigi uygulayan ilk bestecilerdendir.
Türk musikîsi makamlari ve motifleri üzerinde basit de olsa bir armoni olusturmasi eserlerinin en belirgin yönüdür. Yasadigi günlerde hak ettigi ilgiyi görememis bir sanatçidir. Bunun baslica nedenleri, sahne sanatlarina karsi büyük ilgi uyanan Abdülmecid dönemiride henüz eser vermemis olmasi, daha sonraki dönemlerde de opera ile operet merakinin canliligini koruyamamasi ve bestecinin eserlerini sahnelemek için gerekli maddî destegi çok kere bulamamasidir.
Eserleri asil II. Mesrutiyet`ten sonra ilgi görmeye baslamisti. Sevilen musikîli oyunlari bu tarihten günümüze kadar bir çok kez sahnelenmis, operetlerindeki sevilen sarkilar zamanin taninmis sanatçilarinca plaklara okunmus, böylece genis bir dinleyici kesiminin tanidigi bir besteci oldu.
Operet hakkinda
19. yy boyunca yabanci operet topluluklarinin, özellikle de Italyan operet truplarinin Istanbul`da, Avrupa`nin önde gelen operetlerini sahnelemeleri; Istanbul`un gerek musikî çevrelerinde, gerekse dinleyici kesimlerinde operete yönelik bir ilgi ve talep yaratmisti.
Türk bestekarlarinca Türk musikîsi makamlarinin kullanilmasiyla, Türk halkinin duyusuna hitap edebilecek bir operet türü gelistirilmesi süreci ise Bati opereti Istanbul`da az çok tanindiktan sonra basladi.
1863 Istanbul dogumlu, Italyan asilli bir Levanten olan Radeglia`nin, Türk musikîsine duydugu yakinlikla Türk musikîsi makamlarini ve usullerini kullanarak besteledigi "Sâbân" adli opera, musikîli oyun türlerinde Türk musikîsinin kul1anilabilecegini göstermesi bakimindan ilgi çekiciydi. Türk musikîsi tarzindaki operetin asil örneklerini ise Dikran Çuhaciyan verdi. Çuhaciyan`in eserleri, sahnelendikleri dönemde Istanbul halkindan büyük ilgi gördü.
Çuhaciyan`in operetlerindeki çokseslilik ve orkestralama düzeyinin basit bir çizgide tutularak ezginin hakim kilinmasi egilimi, Türk halkinin kulagini Bati musikîsine alistirma kaygisindan kaynaklaniyordu. Ezginin ön planda bulundugu bir musikî olma özelligini tasiyan Türk musikîsi zevki, Çuhaciyan`in operetlerindeki teknik unsurlarin basit bir düzeyde tutularak ezginin ön plana çikarilmasi yöntemiyle Bati musikîsine yöneltilebilirdi.
Bu yaklasimda, ortaya yepyeni bir musikî ürünü konulurken halkin yadirgayacagi bir musikîyle piyasada ürünü zarara ugratmama kaygisi da etkili olmustu. Operetin, Istanbul halkina sunulusu asamasinda dikkatle düsünülen bu ayrinti, dönemin konuyla ilgili kalemleri arasinda çesitli tartismalara da yol açmisti.
Çuhaciyan`in "Arifin Hilesi" (1872) adli eseri, ilk Türk operetidir. Librettosu Hovsep Yaziciyan`a ait olan bu eser tamamiyla Türk musikîsi makamlari kullanilarak bestelenmis ve ilk defa 9 Aralik 1872`de Gedikpasa Tiyatrosu`nda temsil edilmisti. Ayni eser daha sonralari Fransiz Tiyatrosu, Beyazit Tiyatrosu ve Kadiköy Tiyatrosu`nda da oynandi. 1884`te ise Tepebasi Tiyatrosu`nda 277. kez sahnelendi. Eserin elde ettigi basarinin hemen arkasindan, dönemin ünlü sahne sanatçisi Güllü Agop`un olumsuz elestirileri ve bu tür oyunlari oynama yetkisinin resmen kendinde oldugunu ileri sürmesi dikkat çekicidir.
Çuhaciyan`in basarisi, Güllü Agop dönemini adeta sona erdiren bir olay olarak hatiralara kaydedilmisti...
Çuhaciyan`in, Türkçe librettosunu Karekin Ristuni`nin yazdigi "Köse Kahyâ" (Köse Abdal) adli eseri de basariyla sahnelenen oyunlari arasindaydi. Eser, 1950`de de oynanmistir. Librettosu Takvor Nalyan`a ait olan "Leblebici Horhor Aga" (1875) ise, bestecinin en sevilen eseridir . Ilk kez 11 Ocak 1876`da Fransiz Tiyatrosu`nda temsil edilen eser, birçok kez sahnelenmistir.
"Zamire`` (veya "Ebu-Ziyad``) ise 1891`de Concordia Tiyatrosu`nda oynandi. Çuhaciyan`in eserleriyle hemen hemen ayni dönemde bestelenen bir baska operet de Direktör Ali Bey`in "Letâfet"idir, Muzika-i Hümayun`dan Kemanî Haydar Bey de (1846-1904) "Pembe Kiz" (sözleri Osman Nuri Bey ve Muslihiddin Bey`e ait), "Çengi", "Sigorta", "Binbirdirek" ve "Allâk Kiz" adli eserlerinde Türk musikîsi makamlarini ve usullerini kullandi.