Anonim : Ani Kirk Kapili Sehir
23 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ծմակ / Ժամ : Աղջամուղջ

Anonim : Ani Kirk Kapili Sehir

Anonim

Anonim Tüm yazılarını göster..

12 Kasım 2011  

Ani Kirk Kapili Sehir

Her yeri kaplayan mavi beyaz karin üzerinde ugultulu isliklar çalarak dolasan dondurucu rüzgarlar ve görkemli bir cenazeden artakalan gürültülü bir sessizlik hakim. Bir zamanlar uzun kervanlarin, çan sesleri arasinda aylarca gece gündüz ilerledigi ipek Yolu üzerindeki 100 bin nüfuslu Ani`deyiz. Oktar Güloglu` nun ilkbaharda çektigi fotograflarin heyecanina kapilarak geldigim Ani` nin karlarla kapli "sokaklarinda" yürüyoruz, iyi bir kulak, tüyleri ürperten sesler duyabilir, iyi bir göz hayatin doludizgin sürdügünü görebilir, iyi bir el ölüme dokunabilir. Bu yüzden olsa gerek, yöredekiler, yedi bin yillik bir ömürden sonra kabrinde dinlenmeye çekilmis, sessiz, nefessiz, bitik Ani hakkinda söze baslarken "Orasi çok mistik bir yer," diyor. Bugün, bir zamanlar Ortaçag` in en büyük metropollerinden biri olan Ani` nin hayatla tek iliskisi, zaman zaman gelen yerli ve yabanci ziyaretçiler. Kardaki ayak izlerinden anlasildigina göre bu ziyaretçilerin arasina, kis aylarinda aç kurtlar da katilabiliyor. Ziyaretçilerin, bir uygarligin dogumu, yasami ve zamanin kudretli gücü karsisinda nasil solup gittigini görmek için Ani` ye söyle bir bakmasi yetiyor. Gözleri keskin kurtlar ise daha fazlasinin izini sürüyor, daha fazlasini görüyor olmali. Belki onlar için Ani`de hala hayat var. Ani sehri, Kars`in 44 kilometre dogusunda, eski adiyla Ani, yeni adiyla Ocakli köyü bitisiginde. Aras Nehri`nin Arpa Çay kolu kiyisindaki Ani` nin kuzeydogusundan Tatarcik, batisindan Bostanlar Deresi akiyor... Harabelerin bulundugu yerde Arpa Çay, Türkiye ile Ermenistan`i derin bir yara gibi ayiriyor. Sinirda olmasi yüzünden Ani` yi gezebilmek, ancak özel bir izinle mümkün olabiliyor, Ani` nin çaglar boyunca mesken olarak kullanilmasinin iki önemli nedeni var. Birincisi güvenlik ki Ani, güneydogusundan geçen Arpa Çay ve vadisi, kuzeybatisindaki Alacasu ve vadisi ile dogal olarak korunan bir platoda yer aliyor, ikinci önemli nokta ise sehrin su gereksinimini, debisi yüksek Arpa Çay`in çözmüs olmasi. Kars`tan Ani` ye yolculugumuz basliyor. Harabelere ilerlerken birkaç kez kontrolden geçiyoruz. Buzlu ve karli yolun üzerinde 44 kilometreyi adeta kayak yaparak asiyoruz. Yol boyunca karsilasilan iki turist otomobili ile bir kamyon... Yolun saginda ve solunda düzensiz araliklarla siralanmis küçük köyler ve ötelerinde yükselen karli daglar... Bir saatten daha kisa bir süre içinde Ani` yi görecek olmanin heyecani içindeyiz. Ocakli köyünden geçiyoruz. Uçsuz bucaksiz beyazlik üzerinde alti yedi yasinda, iri siyah gözlü bir çocuk, zihnimizde gerçeküstü bir filmden firlamisçasina izlenimler yaratiyor. Gerçeklik duygumuzdan kuskuya düser gibi oluyoruz. Biz gerçeksek, o degil gibi. O gerçekse, biz kendimizden kusku duymaliyiz. Çocugun nasil olup da bir pantolon ve kazakla eksi 20`ler dolayindaki soguga kayitsiz kalabildigine sasiyoruz. Albert Camus Yabanci adli romaninda "insan her seye alisir" diyor. Belki de o küçük çocugun kudreti insanin bu akil almaz uyum saglama yetisinde gizli. Köyü geçtikten az sonra, simdi, Ani harabeleri girisindeki jandarma noktasindayiz. Çoktan gelisimizi haber almislar. iki er ve bir astsubay karsiliyor bizi. Olsa olsa 12 metrekarelik bir kulübede, teneke bir sobanin basinda isinmaya çalisiyorlar. "Atlas dergisinden mi geliyorsunuz" diye soruyor genç astsubay. Belgelerimize baktiktan sonra, askerlerden Izmirli olani yanimiza takiliyor. Bileklerimize kadar kar içindeyiz. Saatlerce sürecek olan yaya yolculugumuz baslamak üzere. Birer gölge gibi sehrin giris kapisindan içeri uzuyoruz. Türkiye`nin diger ucundan görmeye geldigimiz bu yitik sehir, duyarliliklarimizi harekete geçiriyor. Giriste duraklayip neler görebildigimize bakiyoruz. Bosuna harabe denilmiyor Ani` ye. Her tarafta yikilmaya yüz tutmus, ayakta kalmaya çalisan zavalli yapilara dogru yürümeye koyuluyoruz. Karla kapli zemin üzerinde kah durup seyrediyor, kah ilerliyoruz. Rehberimiz yillarin verdigi ustalikla, önünde durdugumuz her yapi hakkinda bilgi veriyor bize. Her adim attigimizda o çok tanidik çitirtiyi isitmek keyif verici. Fakat feci soguk. Ayak parmaklarimizin uçlarini didikleyen buzdan karincalari ne yapsak görmezden gelemiyoruz. Ani` yi gezerken ister istemez, kimilerine göre dünyanin en büyük metropollerinden birisi olan Istanbul geliyor aklimiza. Kayalik üzerinde yükselen konumu, sokaklari, çarsilari ve bitisik evleriyle en iyi zamanindaki Byzantion` u andiran Ani! Kaderleri benzemesin! Ani, bir gün tarihin gizleri altina gömülen turp sehirler gibi, savaslarla, ekonomik çikarlarin öldürücü darbeleriyle, ulusal ve dinsel ayrimciligin yok ediciligiyle ölesiye yiprandigi zamanlar yasamis. Kar gözlerimizi kamastiriyor. Bir tek nokta yok ki topraga dokunabilelim. Her yer bembeyaz, tertemiz. Vahsi bir at gibi üzerindeki kari firlatip atmis bir kaya parçasi bile uzaklardan kolaylikla görülebiliyor. Sehrin kalintilari ise kederli bir yalnizlik içinde yükseliyor. Olaganüstü etkileyici bir film baslamak üzere... Bir zamanlarin görkemli Ani sehrine girdigimiz an bir baska yolculuk bizi içine aliyor. Düs gücümüz hizla hareketleniyor. Ani, görünürde kederli bir ölüm ses-sizligiyle ama ayni zamanda onlarca uygarliktan kalan bin bir çesit ses ve dokuyla karsiliyor bizi. Bu noktada hayal gücüne gerçekten gereksinmemiz var. Lavoisier "Hiçbir sey varken yok olmuyor" diyor. O halde binlerce yil önce yasamis Anililer, üzerinde ilerledigimiz sokakta bizimle birlikte yürüyorlar. Belki ilerlerken kollarimiz birbirine dokunuyor. Belki çocuklar giysilerimizi yadirgayip bizi birbirlerine gösteriyor, gülüyorlar. Keçeli ya da diger adiyla Aziz Patrik Kilisesi yukaridan asagiya ortadan ikiye bölünmüs. Yansi yok. Bu haliyle hem yansi kopmus bir kafatasi gibi ürpertici, hem de yine yansi yitip gitmis bir köy evi gibi hüzün verici. içindeki duvar resimleri zamana, soguga, rüzgara, kara, yagmura direnebilecegi kadar direnmis ama nafile. Son demler. Anlatildigina göre Keçeli Kilise, yildirim düsme-si sonucu diger yarisindan ayrilmak zorunda kalmis. Doksanli yillardaki Ermenistan depremi bir darbe daha vurmus ve iyice harabeye çevirmis onu. Beni Ani`de en çok etkileyen görünüm, yarisim yitirmis olmasina ragmen dimdik ayakta duran bu yapi oldu. Ani bir din sehri, ne yazik ki bir mezar gibi. Gözleriniz! kapar, belleginiz! susturur, Ani` nin eski Kordoba, Bagdat, Byzantion` a benzer kalabalik nüfusu, kozmopolit yasamim bir kalemde siler de sadece bugüne kalanlara bakarsaniz, burada ibadet etmekten baska bir sey yasanmamis gibi görünüyor. Oysa kim bilir, ne sevinçler, ne asklar, ne acilar yasandi! Ortaçag` in en büyük ticaret merkezlerinden biri oldugu göz önüne alindiginda, hayli hareketli bir yasami olmaliydi diye düsünüyor insan. Oysa hüzün hakim. "Ani bir dünya ama dünya bir Ani degil" denilmis vakti zamaninda. Ani` nin böylesine onurlandirilmasinin nedeni ise yüzyillar boyunca degisik ulus ve dinleri bünyesinde toplamasindan gelen çok kültürlülügü. Türkler, Gürcüler ve Ermeniler bir orkestranin enstrümanlari gibi uyum içinde yasamayi basarabilmisler. Günümüzün tahammülsüz dünyasi düsünüldügünde, binlerce yildan beri yan yana duran cami, kilise ve Zerdüst tapinagi insani fazlasiyla sasirtiyor. Bu yaniyla Ani, saygiyi fazlasiyla hak ediyor. Kalintilari görülen yapilarin büyük çogunlugu ÎS 8 ile 13. yüzyillar arasinda yapilmis. Ayni dönemde Ani sanat ve ekonomi yönünden de altin yillarim yasamis, adeta kültürel bir Rönesans`a sahne olmus. "Bin bir kiliseli sehir" adiyla anilan Ani` nin, Benedikt Avrupa`sini andirdigini söyleyenler herhalde haksiz degil. Sehrin, ticari açidan adeta bugünün Istanbul`u kadar gelismis olmasini saglayan sey, Ipek Yolu` nun kuzey kanadinda Arpa Çay üzerinde köprü durumunda olmasiydi. Kervanlar Ani sehrinden geçiyorlardi. Ayrica ipek Yolu` nun güney kanadinin Bagdat yönetimi ile Cenevizliler arasinda süren çekisme ve savaslar yüzünden güvensiz olmasi, Ani`nin refahina büyük katkida bulundu.

Kiminin mutsuzlugu kiminin mutlulugu olabiliyor. Bagratli krallar II. Smbat ve I. Gagik döneminde sehir surlari onarilip gelistiriliyor, birçok yeni kilise insa ediliyor. Birçok kilisenin imari tamamlaniyor ve inanilir gibi degil ama nüfusu yüz bine ulasiyor. Bugün çevrede yasayan köylülere sorarsaniz, bu nüfusun en az yarim milyon oldugunu söyleyenler çikacaktir. Hayal gücü gerçeklige ayri bir lezzet katiyor. Bagratli krallarla Ani altin çagim yasarken, kirk kapili ve bin bir kiliseli sehir olarak anilmaya basliyor. "Bu bir söylenti ama güzel bir söylenti" diyor bir Anili. Kirk ve bin bir kavramlarinin masallarda ne çok yer aldigi düsünülürse, güzel bir söylenti olduguna katilmamak elde degil. Nazim Hikmet` in siirindeki "Yedi tepeli sehir" istanbul, bugün belki yetmis yedi tepeye dönüstü ama efsanelerin yolculuklarim hiçbir sey engelleyemiyor. Nazim Hikmet yedi tepeli sehrinde birakiyor gonca gülü-nü... Kirk kapili Ani`de bin bir kilise yükseliyor... Neden olmasin! "Daha sonra Ani ehil olmayan kisilerin denetiminde kaldi" diyor tarih kitaplari. Taht kavgalari basliyor ve basa geçen III Hovhannes Smbat tarafindan sehir Bizans`a satildiginda yil 1035. Sehir halkindan gizli olarak yapilan bu "satis" tepki ile karsilaniyor ve sur duvarlarinin önünde binlerce kisinin öldügü bir savastan sonra sehir yeniden bagimsizligim sürdürüyor. Sultan Alparslan tarafindan 1064 yilinda 25 günlük bir kusatmadan sonra fethedilen Ani, Anadolu`da Türklerin ilk ele geçirdigi sehir unvanim aliyor. Alparslan, sehir yönetimini bir Türk boyu olan Seddadilere veriyor. Depremde tahrip olan sehir tepeden tirnaga onariliyor ve ikinci bir refah dönemi basliyor. Sehir Malazgirt Savasi`ndan yedi yil önce ele geçirildigi için, hazirlik safhasi ve geri karakol olma özelligi ile Malazgirt Zaferine büyük katkida bulunuyor. Ani` nin çok çok üç metre genislikteki bir sokaginda yürüyoruz. Alparslan`in su anda ayagimizi bastigimiz yerden, atinin üzerinde muzaffer bir komutan olarak geçtigini düsünmek heyecan verici. Mogollar tarafindan 1239 yilinda istila edilen sehir ya-kilip yikiliyor, talan ediliyor. Öyle görünüyor ki tarih, birinin yaptigim digerinin yikmasi, bir baskasinin gelip yeniden yapmasi ve bir baskasinin yeniden yikmasi biçiminde tekrar ediyor Ani` de. Ne yazik ki Ani` ye son darbeyi tabiat vuruyor. Büyük bir deprem 1319 yilinda sehri yasanmaz hale getiriyor. Her ne kadar ufak bir yerlesim olarak kullanilmaya devam ediliyorsa da terk edilmis bir sehir görünümünden bir daha kurtulamiyor. Görkemli Ani sehrini, Ani Harabelerine çeviren bir baska ve belki asil önemli neden ise Ipek Yolu` nun önemini kaybetmis olmasi. Ekonomi ilerlemeyince hayat da ilerlemiyor. Uçsuz bucaksiz karin üzerinde, çitir çitir bir ritim esliginde yürüyoruz. Resimli Kilise` deyiz. Ani sehri 93 Rus-Osmanli savasindan sonra 40 yil Rus hakimiyetinde kaliyor. Bu zaman içinde St. Petersburg Çarlik Üniversitesi`nden Prof. Marr tarafindan 250 kisilik bir çalisma grubu ile sehirde kazilar yapiliyor. Ne yazik ki tasinabilir bütün eserler Rusya` ya götürülüyor. Bunlarin içinde freskler de var. Fresklerine dokunulmayan tek yapi ise Kesimli Kilise. Içeri sizan rüzgar suratlarimizi isiriyor. Pencerenin saginda Isa`nin çarmihtan indirilis sahnesi var. Sol tarafta çarmihtan indirilen Isa yere yatiriliyor. Bir süre acilar içindeki Isa`yi seyrediyoruz. Kiliseden içeri giriyoruz. Simdi daha az üsüyorum. Sag tarafta Ermeni, sol tarafta Gürcü tarihi resmediliyor. Savaslar yapmis iki kültürü bir arada görmek heyecan verici. Ana bölümde Hiristiyanlikla ilgili konularin islendigi freskler karsiliyor bizi. Dogu duvarinda, yukaridan asagiya sirasiyla, Isa`nin dogumu, Kudüs`e girisi ve Meryem`in ölüm sahnesi yer aliyor. Kuzey duvarindaki tek fresk bir mucize! Isa bir ölüyü diriltiyor. Kubbenin ayaklara geçislerindeki madalyonlarda Incil`in dört yazari tasvir ediliyor. Papazin bulundugu yerin, yani apsisin üstündeki yarim kubbede Pantokrator olarak resmedilmis Isa figürü var. Onun hemen altinda Isa`nin havarilerine ekmek ve sarap verdigini görüyoruz. O sogukta sarabi hatirlamak biraz daha isitiyor sanki bizi. En altta 12 havarinin resimleri... Bu apsisin yanindaki iki oda kutsal ekmek ve sarabin saklandigi odalarmis. Kesimli Kilise` ye doymak zor. Zamani bol olan için muhtesem bir sölen. Saraylar, kiliseler, manastirlar, camiler, kapilar derken ne yazik ki Ani`deki yolculugumuzun sonuna dogru ilerliyoruz. Ani`de bir yeralti sehrinden bahsedilir. Yöre halki buraya "Gider-Gelmez" diyor. Girisi Resimli Kilise` nin hemen güneydogusundaki anakayada bulunan hu yeralti sehrine ayni zamanda bir magaraci olan. Atlas`in fotografçisi Oklar Güloglu` yu saymazsak, günümüzde girebilen yokmus... Oktar çömelerek girilebiliyor içeri, tünelin ilk otuz metresinde bu sekilde ilerledikten sonra alçalan tavanla birlikle ancak sürünerek devam ettigini anlatiyor. Doksan derecelik keskin dönüslerle yaklasik 300 metre daha ilerliyor ve tünel bir anda çok daraliyor. Tabana biriken topragi eseleyince biraz daha ileriye, yaklasik iki metrekarelik bir bölüme giriliyor, burada tünelin devam etmedigi ama yukariya 7-8 metre yükseldigi görülüyor. Oktar, saklanma odalari söylencelerini onaylar gibi, giristen 10 metre ileride üç keskin dönüs ve dört metrelik bir inisten sonra en az 100 metrekarelik bir odaya ulasiyor. Bu odadan da içine giremedigi, çok dar ve girisi çiyanlarla dolu bir tünel devam ediyor. Ama tünellerdeki gezi burada sona ermek zorunda kaliyor. Halk arasinda buraya "Gider-Gelmez" denmesinin nedeni ise, içeri girildikçe birden çok yola ayrilmasi, yani bir çesit labirent haline dönüsmesi. Ani Harabeleri`nden ayrildiktan hemen sonra, birkaç dakika mesafede küçük bir köy var. Bu köyün eski adi Ani. Simdi Ocakli köyü olmus. Harabelerden çiktigimizda bir düsünceyi kafamdan atamiyorum. Ocakli` da yasayanlar, binlerce yillik Ani sehirlilerinin torunlari olabilirler mi? Öyle olmasi gerekirmis gibi geliyor düsününce. Ani`den kalan insanlar olmali, Celil` in kullandigi otomobille Ocakli `ya, dogruca köy kahvesine gidiyoruz. Kahve gençlerle dolu. iskambil oynuyorlar. Büyük bir konukseverlikle karsilaniyor, tek bos masaya oturuyoruz. Celil, köy hakkinda bir seyler anlatiyor. Bu arada taze, demli çaylar geliyor ki donmus avuçlarimiz ve iyice üsümüs olan gövdelerimiz birden kendine geliyor. Kaç bardak çay içtigimizi bilmiyoruz. Bayram kiyafetiyle gayet sik görünen gençlerden biri yanimiza oturuyor. Daha konusmanin basinda ne hossohbet oldugunu belli ediyor. Söyledigi her sey karsisindaki insani gülümsemeye zorluyor. Öyle bir havayla konusuyor. Onu dikkatle izlerken, bir yandan da içimden "O Anililer` in torunu mu acaba" diye geçiyorum. Söyle düsünüyorum: Büyük depremden ve Ipek Yolu önemini kaybettikten sonra terk edilen Ani`de, bazi insanlar hayatlarim sürdürmeye devam etmisler, bilgiler bunu kanitliyor. O insanlar bir süre sonra Ani sehrinden ayrilip bu köye yerlestiler ve köylerinin adini da Ani koydular. Gerçi bir süredir Ocakli ama aslinda Ani köyü oldu-gunu küçük çocuklar bile biliyor, "Burasi Ani köyü aslinda" diyorum. "Ani... Ocakli... Ayni sey" diyor otuzundaki genç adam. "Siz bu köyün yerlisi misiniz?" "Yerlisiyiz tabii... Köyün yarisi amcam oglu zaten..." Düsündüklerimiz az sonra dogrulanacakmis izlenimine kapiliyoruz, köyün yarisinin akraba olmasi, sanki savlarimizi güçlendiriyor. Belki diger yarisi sonradan buraya yerlesti, diye geçiriyorum içimden. Ama iste yarisi akraba ve demek ki... Belki o unutulmus zamandan beri burada yasiyorlar. "Köyün diger yarisi da dayim oglu ile halam oglu" deyiveriyor birden. Afalliyoruz. Amca oglu olmanin ayri bir yeri var demek. Fakat asil çarpici olan, tüm köyün akraba olmasi. Binlerce yil öncesinin, Anililerin torunlari` "Siz- Ani`yi zaman zaman ziyaret ediyor musunuz" diye soruyorum. Ilgisizce "Bazen" diyor. "Neden?" "Hiç... Yürüyüs filan yaparken yoluma çikarsa..." Binlerce yillik Ani kalintilarinin ona pek bir sey ifade etmedigini anliyoruz. "Insanlar dünyanin dört bir kösesinden Ani`yi görmeye geliyorlar"... "Ne desem bilmiyorum ki" diyor hafif alayli bir biçimde, "paralari çok, akillari kit mi desem, ne desem"... Sinirlerimiz bosaliyor. Hep birlikte gülmeye basliyoruz. O ise yüzündeki alayci gülümsemeyi hiç bozmuyor. "Neden geliyorlar sizce?" Bu kez daha ciddi bir cevap verme geregi hissediyor. "Kim bilir... Belki tanidiklari var... Atalarindan kalan bir seyler..." Hemen soruyoruz... "Sizin atalariniz da orada yasadiysa, Ani sizin de deger verdiginiz bir yer olur muydu?" "Olmaz mi! Olurdu tabii... Bizimkiler de Mekke`ye, Medine`ye gidiyor ya!" Çaylar tazeleniyor. Sormam gerekeni sormaya hazirlaniyorum. "Siz kaç yildir bu köyün yerlisisiniz?" "Çoook eski" diyor kendisi de sasarak, "dedemin dedesinin dedesi... Üç yüz yildan söz edermis... Yerleseli yani"... "Biz aslen Haymanaliyiz" deyiveriyor o sirada. Ani köyünde, Ani sehrinden bir torun olmadigim anliyoruz, kabulleniyoruz. Kars` ta sorusturuyoruz. Müslümanlasan bazi Ermeniler oldugunu ama onlarin da Ermeni olmak üzerine konusmak istemeyeceklerim ögreniyoruz. Üstelik Anili olmama ihtimalleri yüksek. Ocakli köyünu gerilerde birakip Kars`a dönerken ürpertiler içindeyiz. "Yeni bir ülke bulamazsin, baska birdeniz bulamazsin. Bu kent arkandan gelecektir. Sen ayni sokaklarda dolasacaksin. Ayni mahallede kocayacaksin. Ayni evlerde kir düsecek saçlarina. Dönüp dolasip bu kente geleceksin sonunda. Baska sey umma!" Yunanli ozan Kavafis, "Kent" adli ünlü siirini yazarken, sanirim bir gün terk edip gidecek olanin, kentin ta kendisi olabilecegim düsünmemisti. Bazen de sehirler insanlari terk edebiliyor. Ani gibi. Sonra yeniden çagiriyor.

ATLAS
Yazi Cemal Gülas

+