12 Kasım 2011
"Egitimli ve aydin bir insan olan belediye reisi, bizden ögrenecek degil elbet; ancak unutmus olmalidir ki kadinlar da savasmaktalar... Belki erkekler gibi 50-60 yilda bir tesadüfen çikmis olan bir muharebede degil; fakat, insanlik soyunu kendi fedakarane görevleriyle çogaltmak için her daim savasmaktadirlar. (...) Hamilelikte veya dogum sirasinda ölen kadin sayisi az mi? Bu bir savas degil mi? Benzerlerini katletmenin vahsiligini degil, kendini feda etmenin tanrisal eylemini barindiran nazik bir savas. Ayrica kanli savas meydanlarinda kadinlar da hastabakicilik ve hemsirelik yaptilar, yapiyorlar. Bu da gerçek askerliktir!"
Yil 1927... Bu sözler, feminizmin bir "adalet feryadi" oldugunu söyleyen ve kendini ilk feminist aktivist Ermeni kadini olarak tanimlayan, yazar ve yayinci Hayganus Mark`a ait. Muhatabi ise dönemin Istanbul Belediye Baskani. Türk Kadinlar Birligi`nde verdigi bir konferansta, kadinlarin erkeklerle esit olamayacaklarini iddia eden Belediye Baskani, bunun nedeni olarak, kadinlarin askerlik yapmamalarini ve savasa gitmemelerini gösterir. Demeci, ertesi gün tüm gazetelerde yer alir.
Hayganus Mark, o dönemde "kadin dünyasini ilgilendiren her konuyla mesgul olmak" amaciyla kurulan Hay Gin (Ermeni Kadini, 1919-1933) dergisinin editörüdür. Mark, hemen ertesi gün, yukarida bir kismi alintilanan "cesur" yaziyi yazar. Bu yazinin yayimlandigi günün gecesinde, evine gazeteciler dolusur. Yazi, Hil‰l-i Ahmer gazetesinde yayimlanir ve sehirdeki tüm dergilerde, Mark`tan ve cesaretinden söz eden yazilar yer alir.
Kadinla erkegin esit olup olmadigi sorusunun, yabanci ülkelerde çözülmüs oldugunu söyledigi bu yazida Mark, konuyu, artik "sofraya getirilemeyecek kadar sogumus bir yemek"e benzetir.
HAYGANUS MARK`IN YASAM ÖYKÜSÜ
Hayganus Mark, 19. yüzyil sonlarinda (1885) Pera`da, Istanbullu bir anneyle, Vanli bir babanin kizi olarak dünyaya geldi. Egitimine Sörler (rahibeler) Okulu`nda basladi ve Esayan Okulu`nda devam etti. Okuldaki Ermenice derslerine olan tutkusundan dolayi, mezun olduktan sonra, iki yil Ermenice dersi aldi. 1900 yilinda Yedikule Ermeni Hastanesi Yetimhanesi`nde 4 yil yatili yardimci ögretmenlik yapti.
19 yasinda, "Gahorrani" (Salincak) adli yaziyla, Ermenice yayimlanan Manzume-i Efk‰r dergisinde baslayan yazi hayati; siirler, hik‰yeler ve kadinlar için çikardigi dergilerle devam eder. Mark`in yazilarindaki dili kullanma becerisi ve fikirlerinin akiciligi, "Istanbul Ermeni aydin çevreleri" tarafindan, bu yazilarin bir erkek yazara ait olabilecegi seklinde yorumlanmistir. Hatta, Mark`in belirttigine göre kimileri, çalistigi yetimhaneye kadar gelerek kendisini sahsen görmek ve kadin olduguna inanmak ister.
1905`te kendisine yapilan bir teklif üzerine, zaten yayimlanmakta olan Dzagig (Çiçek) dergisini bir kadin dergisine çevirir ve yayimlandigi iki yil boyunca derginin editörlügünü yapar. Dzagig, yayin hayatina "yalniz kadinlarla ve kadinlar için" sloganiyla baslar, ancak ne yazik ki, bu hayal gerçeklesemez. O günlerde bunu basarabilecek kadro bulunamadigindan, dergide erkek yazarlar da çalisir; fakat yazilarini, kadin isimleriyle imzalamak sartiyla...
Mark ve esi Vahan Tosigyan, 1907`den 1909`a kadar Izmir`de kalip Arsaluys (Gün Dogumu) ve Artzakank (Yanki) dergilerini yayimlarlar. Mark, Dzagig`in misyonunu bu iki dergide kadin sayfalari hazirlayarak devam ettirir.
Mark, 1909`da esiyle birlikte Istanbul`a döner ve Mesrutiyet`ten sonra yeniden açilmis olan çesitli hayir kurumlarinda ve kadin derneklerinde çalisir, Nigogosyan Kiz Okulu`nda Ermenice ders verir.
1915`ten 1918`e kadar hiç yazi yazmaz.
1919`da, tam 14 yil araliksiz yayimlanacak olan kadin dergisi Hay Gin`i yayimlamaya baslar. Dergi 1933`te kapaninca büyük hayal kirikligina ugrar ve dört yil boyunca tek bir satir yazamaz. Burada belirtmeliyiz ki Mark, dergisinin "aniden" kapanmasindan duydugu derin üzüntüyü "kizimi kaybetmis gibiydim" sözleriyle ifade etmis, buna ragmen kapanma nedeni üzerinde durmayip "herkesin bildigi bir sebepten dolayi" demekle yetinmistir. Bununla beraber, Isdepan Sahbaz, Beyrut`ta yayimlanan Yeridasart Hayuhi (Genç Ermeni Kadini) dergisinde, Mark`in ölümü dolayisiyla yazdigi yazida, derginin devlet tarafindan kapatildigindan bahsetmistir. Sahbaz`in belirttigine göre Mark, yazarlarinin özgürlügüne saygiliydi, dergisine içerigine hiç katilmadigi yazilari dahi alirdi ve Istanbul`un o dönemi için en "cesur" sayilacak yazilari yayinlamaktan çekinmezdi.
HAYGANUS MARK`IN BÜYÜK IDEALI: HAY GIN
Döneminin Türk feministlerinin siyasal hak taleplerine paralel olarak Hayganus Mark, Ermeni milletinin yönetim konseylerine kadinlarin da alinmasini talep eder. Mark, özellikle kadinlari ilgilendirdigini düsündügü aile, evlilik, bosanma ve miras isleri gibi konulari düzenleyen Muhakeme Konseyi`nde kadinlarin yer almamasinin büyük ve affedilemez haksizliklarin yasanmasina sebep oldugunu belirtmistir. Mahkemeye davaci olarak gelen kadinlarin "dogal" utangaçliklariyla acilarini ve sik‰yetlerini açikça ifade edemediklerini ve bunun, hakli olduklari davalari dahi kaybetmelerine sebep oldugunu söylemis ve eklemistir: "Bu durum ayrimciligin açik bir göstergesiydi." Konseylere kadinlarin alinmasi gerektigine dair yazdigi bir yaziyla, kendi deyimiyle, "bütün kadin dünyasi çalkalanir." Birçok yerden kendisine destek mesajlari gelmektedir. Hay Gin, Muhakeme Konseyi`ne kadin üye alinmasi için çok çalisir, fakat basarili olamaz. Çünkü, bu konseye kadin üye alinmasi talebi, Umumi Meclis tarafindan, adaylik için hukuk bilgisinin sart oldugu gerekçesiyle reddedilmektedir.
Diger yandan, Hay Gin`in ve kadinlarin muhalefetiyle, Cemaat Merkezi Yönetimi, Maarif Konseyi`nde iki kadin üyeye yer ayirma "lütfunda" bulunur. Fakat kadinlar asil üyeler degil, sadece "yardimci üyeler" olabileceklerdir. Zabel Asadur ve Hayganus Mark`a teklif götürülür. Mark`in belirttigine göre, daha deneyimli olan Sibil, ilk anda bu teklifi reddeder, kendisi ise "yardimci üyelik" sartina itiraz ederek esit haklarla üyelik talep eder ve su sarti ileri sürer:
"Cemaatin tüm idari islerinin düzenlendigi 1876 Nizamnamesi`nde kadinlar hakkinda hiçbir madde olmadigina göre, konseylere üye olmalari durumunda `yardimci üye` olabilecekleri konusunda bir maddenin olmasi da imkansizdir. Nizamnamede `ulusun üyesi 21 yasindan büyük her birey` dendigine ve kimse de kadinlari `ulusun üyesi` olmaktan dislayamayacagina göre, kadinlarin konseylerde bulunmalari, iddia edildigi gibi kanunlara aykiri degildir."
Mark`in "sarti" kabul edilir ve kendisi, konseye asil üye olarak tekrar davet edilir. Kabul eder ve toplantiya gider. Bir erkek grubundan olusmus olan konseyde baskan söz alir ve "kanunla belirtilmedigi için kadinlarin yönetim kurulu üyesi olamayacaklarini" söyler. Bunun üzerine Mark su cevabi verir: "Ey efendiler! Eger Sibil teklifinizi kabul etmis ve su anda, su toplantida bulunuyor olsaydi, aranizdan hanginiz yalnizca erkek oldugu için su baskanlik koltugunda oturma cesaretini gösterebilecekti?"
Mark, kendisine verecek cevap bulamayan kalabaligi arkasinda birakarak salonu terk eder. Daha sonra bu olayi, konseylerin tarihine geçen bir sabika olarak nitelendirmis ve kadinlarin buralarda var olamamalarini her zaman büyük bir kayip ve haksizlik olarak görmüstür.
Mark derginin, gittikçe Ermeni kadininin "evi" haline geldigini belirtmistir. Anlasilan o ki, bu evin kirlenmemesi için çok çaba göstermistir. Kendisine birçok yerden gelen, bir kurumun ya da organin yayini olma tekliflerini veya propaganda yapilmasi "ricalarini" reddetmistir. Belirttigine göre, amaci dergiyi "siyasi" akim ve etkilerden korumaktir. Gelen tekliflere hep ayni yaniti verir: "Eger Hay Gin bir bayrak altinda yasayacaksa, bu ancak kadinlik bayragi olabilir!"
Hayganus Mark`in feminist söylemi ile dönemin Türk feministlerinin söyleminin paralelligini gördükten sonra aklimiza gelen soru, "bu kadinlar birbirlerini tanimislar miydi, birbirlerini okumus, birbirlerinden etkilenmisler miydi?" oldu. Cevaplarin izini ararken, Mark`in verdigi ipuçlarindan yararlandik.
Kendisinin belirttigine göre, kadin-erkek esitligi konusunda Belediye Baskani`na verdigi cevap üzerine (1927), Hayganus Mark, Türk Kadinlar Birligi`ne davet edilir. Bu davet, o sirada Istanbul`da bulunan, Uluslararasi Feminist Kadinlar Birligi Genel Sekreteri Isviçreli Ann Stis tarafindan, Türk Kadinlar Birligi adina yapilir. Mark teklifi baslangiçta reddeder, bunun sebebi ayni vatani paylastigi Türk kadinlari tarafindan dogrudan çagrilmamis olmasidir. Fakat Stis, kendisinin onlar adina konustugunda israr edip büyük bir içtenlikle teklifi yineleyince Mark, kabul eder.
Yine kendisinin belirttigine göre, ertesi gün tüm Türk gazeteleri Türk Kadinlar Birligi`nin Hay Gin`in editörünü üyelige davet ettigini yazar. Fakat birligin baskaniyla görüsmüs olan bir gazete, birlige üyeligi Mark`in kendisinin teklif ettigini iddia eder. Bunun üzerine Mark, Stis`e gidip sözünü tutamayacagini söyler; böylesine onur kirici bir davranis yalniz kendisini degil, temsil ettigi Ermeni kadinini da hedef almaktadir. Stis`in artik söyleyebilecegi bir sey yoktur, Isviçre`ye döndügünde yazmaya ve Mark`i Feminist Kadinlar Birligi`yle iliskiye geçirmeye söz verir. Fakat erken ölümü bunlarin gerçeklesmesini engeller.
Özyasam öyküsünde, bu olayla ilgili yazdigi yazida Mark`in böyle bir dayanismanin gerçeklesememesinden ötürü müteessir oldugunu belli eden bir ton vardir. Türk Kadinlar Birligi`nin kurulus programinin 5. maddesinde, birlige "kadinligin tealisini arzu eden her Türk ve Müslüman hanim"in üye olabilecegi yazilidir. Yani bir Ermeni kadinin dernege üye olmasi aslinda hukuka aykiridir. Fakat görünen o ki, birliktelik ve dayanisma noktasi yakalandigi bir anda da hukuk harici engellerle karsilasilmistir.
Bir akil hastanesinde yalniz ve unutulmus bir durumda ölen (1958) Nezihe Muhittin`le ayni kaderi paylasarak Yedikule Ermeni Hastanesi`nde öldügünde (1966) Mark yalnizdi. Kendini farkli biçimlerde yeniden üreten bu hik‰yenin aslinda neyin hik‰yesi oldugu bizi bu arastirmaya iten soru oldu.
Osmanli kadinlari arasinda, bir avuç egitimli kadin, 20. yüzyilin baslarinda, özellikle de II. Mesrutiyet döneminde, kendilerini feminist olarak tanimladilar. Farkliliklariyla, benzerlikleriyle "kadinlik mefk?resi" yolunda mücadele verirken, "adalet feryatlari" attilar, meydanlara çikip seslerini duyurdular. Ne yazik ki, bu öncü kadinlarin sesleri, "tarih" yazilirken bastirildi.
Kadin tarihçiligi, iste bu "tarih" yaziminin bilgi üretme süreçlerini elinde tutan güç odaklarina elestirel bir bakis açisiyla dogmustur. Bu elestiri çok genel olarak, "tarih" denen seyin erkek deneyimlerinin ürünü oldugundan ve bu erkek deneyimlerinin tarihinin insanligin tarihi olarak sunuldugundan hareket etmistir. Çözümleme aracini "toplumsal cinsiyet" olarak alan "kadin tarihçiligi", "kadin" kategorisi üzerinden yeni bir tarih yazimina olanak vermistir.
*Bu makale Toplumsal Tarih dergisi Üniversite Ögrencileri Tarih Yarismasi`ndan üçüncülük ödülü almistir.
ILK AKTIF ERMENI
Mark kendini, feminist olarak nitelendirdigi bir silsilenin halkasi olarak görür. Bu silsileyi takip ettigimizde, 18. yüzyilin ortalarina kadar geliyoruz. Mark, "zincir"in en önemli halkalarindan birinin, yazilarinda Sibil imzasini kullanan Zabel Asadur (1863-1934) oldugunu söyler. Sibil, Anadolu`da kiz okullari açmak ve bu okullara ögretmen yollamak amaciyla Azkaniver Hayuhyatz Ingerutyun`u (Milletperver Kadinlar Birligi) kurmus, daha sonra birlige Mark`i da davet etmistir. Sibil ve Mark, birligin feshedildigi tarihe, 1915`e kadar beraber çalismislardir. Birçok kadina esin kaynagi olmus olan Sibil, kizlarin egitimine adanmis bir baska kurulusu, Tibrotzaser Dignantz Ingerutyun`u (Egitimsever Kadinlar Birligi) annesiyle birlikte kurmus olan Sirpuhi Düsap`tan (1842-1901) etkilenmistir. Düsap, Ermeni edebiyatinin ilk kadin romancisi ve ilk feminist yazaridir. Mark`in belirttigine göre, kadinin sosyal ve hukuksal durumu hakkinda yazan ve bu ugurda mücadele veren Düsap`in fikirleri, dönemin aydinlarina pek de o kadar eglenceli gelmemis, polemiklere neden olmustur. Yikici elestirilere, kizinin ölümü de eklenince Düsap, derin bir suskunluga bürünmüstür. Mark`a göre, "Düsap`in soylu öncülügü böylece teoride kalmis, hayata geçirilememistir."
Ilk Ermeni kadin yazar ise, Istanbul`da yayimlanan ilk kadin dergisi Gitar`in (1862) editörü Elbis Gesaratzyan`dir (1830-1911). O da, döneminin erkek aydinlari tarafindan çok elestirilmis, dergisini yedi sayi sonra kapatmak zorunda kalmistir.
MELISSA BILAL/LERNA EKMEKÇIOGLU/BELINDA MUMCU