21 Haziran 2010
Sayın Dışişleri bakanı, bölge son yıllarda ciddi değişikliklerle karşı karşıya, İran daha fazla etkiye sahip olma yönünde çaba göstermekte, Türkiye bölgede aracı olarak durumunu pekiştirmeye çalışmakta, Ermenistan küçük bir devlet olarak onların arasında yer almakta. Acaba siz geleceğe ilişkin kaygılı mısınız?
Ermenistan küçük bir devlet değil. Bölgede küçük bir toprak parçasını işgal etmekteyiz, ancak tüm dünyada, Ermenilerin yaşadığı her yerde yüzlerce Ermenistan var, onlar kendi toplumlarıyla, bizi tüm dünyaya birleştiren küçük Emenistan’lar yaratmış durumdalar.
Ancak sizin doğrudan koşularınız daha büyük ve daha agresif devletler.
Tarihimiz boyunca kaygılanmak için sebeplerimiz oldu. Bölgemizde istikrar ve güvenin pekişmesi için çabalar gösteriyoruz, ancak bu sadece bize bağlı değil. Biz tüm komşularımızla doğal ilişkilere sahip olma çabasındayız ve bu sebepledir ki Türkiye’yle ilişkileri normalleştirme sürecine teşebbüs ettik. Biz İran’la iyi ilişkilere sahibiz, biz Gürcistan’la iyi ilişkilere sahibiz, ve biz Dağlık Karabağ ve Azerbaycan arasındaki çatışmayı çözümlemeyi deniyoruz, bu Azerbaycan’la aynı şekilde iyi ilişkiler tesisi olanağı verir.
Şu anda tüm dünya İran’ın Nükleer Programı’na şüpheyle bakıyor. Siz bunun Ermenistan için de tehdit oluşturduğunu düşünüyor musunuz?
Biz bu konudaki gelişmeleri dikkatle takip ediyoruz. Biz İran ve uluslararası toplumun ortak gayretleriyle, müzakereler aracılığıyla sorunun üstesinde gelecekleri umudundayız.
Son dönemde Ermenistan ve Türkiye arasında büyük bir ilerleme olduğu yönünde bir izlenim yaratılmıştı, her halukarda yakınlaşma tekrar durdu. Siz yakın gelecekte ilerleme olasılığı görüyor musunuz?
Ermeni-Türk ilişkileri, Ermenistan cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın Türk mevkidaşı Abdullah Gül’ü Ermenistan’a davet ettiğinde çıkmazdaydı. Gelecek perspektifi olan bu inisyatif, Türkiye cumhurbaşkanı tarafından olumlu yanıt aldı, bu bize sürece başlama olanağı sağladı ve birkaç ay süren komplike müzakereler sonucunda, geçen yıl Zürih’te Diplomatik İlişkilerin Tesisi, Ortak sınırın açılması ve İkili İlişkilerin Geliştirilmesine yönelik iki protokolle, Ermeni-Türk ilişkilerinin normalleşmesi yolunda kaydedici bir adım attık.
Ancak onaylanması askıda. Niçin?
Protokollerin imzalanması sonrasında Ermenistan onay sürecine başladı, kabul edilen prosedür gereği Anayasa Mahkemesi yasal süresinden bir ay önce kararını verdi ve protokolleri ülkenin esas yasasıyla uyumlu saydı. Şubat başında cumhurbaşkanı Londra Chatham House’da yaptığı konuşmada Ermenistan Parlamentosu’nda başkanlığını cumhurbaşkanının yaptığı partinin yeterli çoğunluğa sahip olduğunu, Türkiye’nin onayladığı gibi protokolleri onaylayacağını beyan etti. Türk tarafı, daha basit bir onay sürecine sahip olmakla beraber fiiliyatta protokolleri parlamentoya yollamaktan başka hiçbir adım atmadı ve fiilen 9 aydır onay sürecini engellemekte.
Acaba siz, yakınlaşma sürecinin kısa bir sürede devamının olacağını bekliyor musunuz?
Ermenistan’ın yaklaşımı uluslararı toplumun yaklaşımıyla tamamıyla uyuşmakta: Protokollerin onaylanması ve hayata geçirilmesi önkoşulsuz ve makul sürelerde gerçekleştirilmeli. İşte bu ortak anlayışla bu sürece başlayıp yürüttük ve anlaşmaya vardık. Ve doğal olarak protokollerde de önkoşullar yok. Biz sürecin nihai olarak kadük kalmış değil, aksine askıda olduğu umudundayız. Çok sade şekilde ifade edildiği gibi, eğer Türkiye’de tekrar ilerleme ve ilişkileri önkoşulsuz tesis yönünde çalışma arkadaşlarımız olursa biz ileri hareket etmeye hazırız.
Türkiye de, Ermenistan’ın yakınlaşmayı engellediğini iddia ediyor? Bu durumda sorumlu kim?
Türkiye süreci sürüncemede bırakmak için asılsız gerekçeler bulma çabasında. Ermenistan normalleşmeyi ne zaman engelledi? Hiç kimse benzeri birşey söyleyemez. Normalleşme sürecinde Ermenistan’ın tüm adımları uluslararası toplumun beğenisini kazandı. Hatta onay sürecinin dondurulması kararı anlayışla algılandı ve memnuniyetle karşılandı.
Haber ajanslarının haberlerine göre, Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasının en önemli sebebi Dağlık Karabağ çatışması. Acaba bu, Soykırım konusunda yakınlaşmanın Dağlık Karabağ sorunundan daha öteye gittiği anlamına mı gelmekte?
Sürecin durdurulmasının esas ve tek sebebi Türkiye tarafından ilişkilerin tesisinin diğer meselelere bağlanması denemesinin tekrar başlamasıdır. Protokollerin imzalanması sonrasında Türkiye geri adım attı ve tekrar önkoşullar diliyle konuşmaya başladı. Örneğin Ermneni-Türk normalleşme süreci Dağlık Karabağ sorununun çözümüne bağlamayı denedi. Sadece Ermenistan değil, aynı zamanda süreci destekleyen aracı ülkeler, tüm uluslararası toplum aleni şekilde Dağlık Karabağ sorununun Ermeni-Türk normalleşme süreciyle bağlantısı olmadığını deklare ettiler. Ve bunların bağlantılandırma denemeleri iki sürece de zarar verebilir.
Acaba Ermeni Ulusal Kongresi tarafından, müzakerelerden çıkılması yönünde iç baskı var mıydı?
Sadece Ermenistan’da değil, aynı zamanda Diaspora’da birçok Ermeni’nin memnuniyetsizliği Türkiye’ye yönelik güven yetersizliğinden kaynaklanmakta. Ve dondurulma sebebi, Türkiye’nin bugün temin edilen anlaşmayı, yükümlülük ve sorumluluklarını yerine getirememesinden, işte bu etmenden kaynaklanmakta.
Belli bir süre Türkiye, sanki ilişkilerini normalleştirme için açıktı, fakat daha sonra davranışında keskin bir değişiklik yaptı. Erdoğan’ın bunu niçin yaptığı yönünde Sizin bir açıklamanız var mı?
Söyleyemem, hiç kimse niçin olduğunu bilmiyor; ancak sadece hemen hiç kimsenin anlamadığını söyleyebilirim.
Türkiye başkanı Erdoğan, çok açık bir şekilde yüz bin Ermeniyi sınır dışı edebilecekleri tehdidinde bulundu. Acaba bu 1915 kurbanlarının trajik sürgününü hatırlatmakta mı?
Böylesi imalar kendileri çok anlamlı. Bunlar, günümüz Türkiye’sinde bazı liderlerin Osmanlı dönemindeki toleranssızlık ve ırkçı yaklaşımlardan vazgeçmediklerini ortaya çıkarmakta ve tabii ki esef yaratmakta. Tabii ki o beyanat, sadece Ermenistan’da değil herkes için şok etkisi yarattı. 1914-1915’te Ermeni Soykırımı işte böylesi beyanatlarla başlamıştı. Daha sonra 20. Asrın sonunda Azerbaycan’da Ermeni sakinlere yönelik kırımlar ve sürgün de benzeri ırkçı beyanatlar eşliğinde gerçekleştirilmekteydi.
Ermenistan için niçin Türkiye’nin ‘soykırım’ tanımlamasını kabul etmesi o kadar önemli?
Sürecin en başında Türk çalışma arkadaşlarımıza, Ermenistan’ın Ermeni Soykırımı gerçeğini veya onun uluslararası tanınma sürecinin önemini asla şüphe altında bırakmayacağımızı söyledik. Biz yirminci yüzyılın ilk soykırımının tanınması ve kınanmasını, sadece kurbanların anısına saygı değil aynı zamanda gelecekteki soykırımların önlenmesinde önemli bir araç olarak gözlemliyoruz.
Siz iyimser misiniz? Siz gelecekteki soykırımların engellenmesinin mümkün olduğu kanaatinde misiniz?
Muhtemelen biliyorsunuz ki Raphael Lemkin ‘soykırım’ teriminin yaratıcısı Ermeni soykırımını insanlığa karşı bu cürmün ifadesinin izahı olarak sunmuştur. Biz, Türkiye tarafından Ermeni Soykırımı’nın tanınmasını ilişkilerin düzenlenmesinde önkoşul olarak öne sürmedik. Türkiye, geleceği inşa etme fırsatına sahip olmak için geçmişiyle uzlaşmalı. Nelson Mondela bir kez ‘Gerçek uzlaşma, geçmişin sadece unutulması anlamına gelmemekte’ demişti. Aynı zamanda Türkiye’de Ermeni Soykırımının tanınmasına yönelik bazı süreçler ve hareketlerin de başladığını belirteyim. Bizim tarafımızdan süreç girişiminde bulunulmasından hemen sonra bazı Türk aydınlar Internet’te ‘Özür kampanyası’ başlattılar. Birkaç hafta içinde 35 bin insan bu çağrıyı imzaladı. 95 yıl içinde ilk kez, bu yıl 24 Nisan’da Ermeni Soykırımı kurbanları İstanbul Taksim meydanında anıldı. Ben Türkiye’nin bir gün Ermeni Soykırımını tanıyacağı umudundayım. Bu özellikle Türkiye için önemli. Türkiye’de çokları bunu anlamaya başladılar, Türkiye dışında ise kimsenin bu konuda şüphesi yok.
Türkiye’nin bunu yapmayı kabul ememesi, tazminat talebi korkusu ve hatta toprak talepleriyle alakalı olabilir mi? Ermenistan, Türkiye tarafından sorumluluğun kabulü dışında ne talep ediyor?
Ermenistan bağımsızlığından itibaren toprak bütünlüğüne ilişkin herhangi bir beyanatta bulunmadı. Ne yazık ki bazı Türk siyasi güçleri, benzeri argümanları Türk toplumunda korku tohumları ekmek için kullanmaktalar.
Ya Finansal tazminat talepleri?
Bu hipotetik bir soru. Tüm dünyada o zaman mülkiyetini kaybetmiş Ermenilerin nesilleri var. Onlar, Soykırımın tanınmış olup, olmamasından bağımsız olarak taleperini tatmin yönünde hukuki yollar deneyebilirler.
Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Alman Der Spiegel haftalık dergisine, Ortak Tarihçiler Komisyonu’nun, eğer Türkiye Soykırım konusunda suçunu kabul ederse bir anlamı olacağını söylemişti. Acaba bu, gerçekte ne olduğuna karar verecek süreç için kabul edilemez bir talep mi?
Ermeni Soykırımı gerçeği şüphe altında bırakılamaz. Biz bunu sürecin daha başlangıcında Türk çalışma arkadaşlarımıza söyledik. Biz ikili ilişkilerin gelişmesi için Hükümetlerarası Komisyon çerçevesinde alt komisyonlar oluşturulması, bunlardan birinin iki halk arasında karşılıklı güveni yeniden tesis amacı taşımasında mutabık olduk. Fakat tabii ki, Ermeni Soykırımını şüphe altında bırakma bedeliyle değil. Ermeni Soykırımını şüphe altında bırakarak, halklarımız arasında güvenin yeniden tesisine ulaşmak olası değil.
Dört yıl önce Fransa Millet Meclisi, Ermenilere karşı gerçekleştirilen soykırımın reddedilmesi için cezai müeyyide öngören bir yasa kabul etti, bu Sizin için memnuniyet verici bir durum mu? Benzeri bir yasanın Soykırımla alakası olmayan bir ülkede kabul edilmesinin ne anlamı vardı?
Holokostla hiçbir alakası olmayan ülkelerin bununla ilişkin yasalar kabul etmesiyle aynı anlamı taşımakta. Biz hala Hitler’in ürkütücü sözlerini hatırlıyoruz: ″Gidinve acımasızca katledin. En nihayetinde Ermenileri kim hatırlıyor? ″. Soykırım insanlığa yönelik bir suç. Ve sadece kurban olan halk için değil tüm insanlığı ilgilendirmekte.
Kırımlara yönelik güz yumma ve dikkat göstermeyerek genel sorumlulu taşımasına rağmen Almanya hala resmi söylemlerinde 1915 olaylarını tanımlarken ‘soykırım’ kelimesini kullanmaktan kaçınıyor. Ermenistan Almanya’dan ne bekliyor?
Tam 5 yıl önce Alman Bundestag’ında kabul edilen ‘Ermenilerin 1915 kırımları ve sürgününün anılması’ başlıklı tasarıda ‘Bundestag, Ermenilerin tertiplenen tehcir ve yoketmeye ilişkin bilgilerin çokluğuna rağmen, o caniliklere müdahale ve durdurma yönünde herhangi bir denemede bulunmamış olması yönündeki Alman Reich’nın rezil rolünden ötürü acı duymakta’ denmekte.
Ben bu sözlerin çok anlamlı olduklarına inanıyorum. Alman liderler Holokost kurbanlarını anmak üzere Yad Vashem anıtını her seferinde ziyaret ettiklerinde, onlar bu adımlarından ötürü dünya toplumunun sempatisini ve derin saygısını kazanmaktalar. Almanya kendi tarihiyle uzlaşmıştır ve Almanya’nın Türkiye’ye aynısını yapması yönünde örnek olacağı umudunu taşımaktayız.
Avusturya Dışişleri bakanı kısa bir süre sonra Ermenistan’ı ziyaret edecek. Buluşma esnasında ne gibi meseleler değerlendirilecek?
Bunlar çok. İkili ilişkilerimizde kazanımlarımız çok değil. Öyle ki bu, bunlara ilişkin konuşma ve yeni fırsatları geliştirme yönünde iyi bir vesile olacak.
İkili ilişkilerin zayıf olması nasıl oldu?
Biz bunların zayıf olduğunu söyleyemeyiz fakat daha fazla kullanılabilecek potansiyele sahibiz. Bakan Michael Spindelegger’in ziyareti ilişkilerimizin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi yönünde iyi bir etmen olabilir.