Serdar Altan: Erdoğan “bu son seçimim” söylemi üzerinden seçmenleri manipüle etme arayışı içinde -
Serdar Altan: Erdoğan “bu son seçimim” söylemi üzerinden seçmenleri manipüle etme arayışı içinde
Türkiye'de yaklaşık 61 milyon seçmen, 5 yıl boyunca görev yapacak yerel yöneticilerini seçmek için 31 Mart'ta sandığa gidecek. 31 Mart yerel seçimlerinin anahtarı kimde? Bu seçimin kilit partisi hangisi? Türkiye nasıl bir atmosferde seçime gidiyor? Kürt seçmen hangi partiye oy verecek? Seçimde sonuç ne olur? Gazeteci Serdar Altan, Ermenihaber.am'e verdiği röportajda seçim sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Serdar Altan kimdir?
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFGD) Eşbaşkanı. Gazeteciliğe Özgür Gündem'de editör olarak başladı. DİHA'da çalıştı. Bir süre İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi'nin basın koordinatörlüğünü de yapan Altan'ın çalıştığı basın yayın kuruluşları, 15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK'ler ile kapatıldı. 2015'te Van TV'nin haber merkezinde çalışmaya başlayan Altan, kanalda çeşitli programların sunuculuğunu yaptı.
- Erdoğan'ın bizzat katıldığı seçim kampanyalarının kendisi için ne önem taşıyor? Bu Erdoğan için AKP Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak kendi başkanlığında yapılan son seçim olabilir mi?
Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı gelinen aşamada siyasi olarak ciddi krizler yaşıyor. Şuan giderek derinleşen ekomomik kriz, siyasette yaşanan tıkanma, antidemokratik uygulamaların giderek artması yaşanan krizlerin boyutunu gözler önüne seriyor. Tabi bu durum Erdoğan iktidarının geleceğine ilişkin önemli ipuçları veriyor. Bu nedenle Erdoğan iktidarı yaşadığı tıkanmada çıkış yolları arıyor. Bir diğer deyişle nefes alma kanalları arayışında. Tabi böylesi bir tablo içerisinde 31 Mart Yerel Yönetim Seçimleri daha da önem kazanıyor. Çünkü, Erdoğan bu seçimlerden alacağı sonuçlar ile yaşadığı kan kaybına bir çözüm bulmak istiyor. Fakat bunun pek de kolay olmadığının farkında. Neden mi? Çünkü, Erdoğan siyasi ömrünü uzatmak için beraber yola çıktığı tüm arkadaşlarını önce bir bir kullandı, ardından onları tasfiye etmekten geri durmadı. Bu da beraberinde Erdoğan’a yalnızlığı getirdi. Kurduğu ittifakların da yaşanan kan kaybının önüne geçemeyeceğinin farkında. Dolaysıyla “iş başa düştü” diyerek bir kez daha seçim çalışmalarının merkezine kendisini koydu.
Çok iyi biliyor ki partisi çöküşün eşiğinde ve AKP çökerse kendilerinin aleyhine yeni bir sürecin başlayacağının farkında. Ayrıca, AKP’nin şuan kendisi sayesesinde ayakta duruyor. Bu nedenle, seçim çalışmalarını riske atmamak amacıyla bizzat kendisi yürütüyor. Sağlık sorunlarına rağmen mitinglere, seçim çalışmalarına öncülük ediyor. Tabi Erdoğan bunu yaparken, sonuçları da hesap ediyor. Algı yönetiminde çok iyi olan bir sisteme sahip. Bu seçimde de bunu bir kez daha uygulama arayışı içinde. Bunu da “bu son seçimim” söylemi üzerinde yürütmeye çalışıyor.
Elbette bu seçimin son seçimi olması ihtimal dahilinde. Çünkü, Erdoğan’ın son zamanlarda ciddi sağlık sorunları yaşadığını biliyoruz. Sağlık sorunları dikkate alındığında Erdoğan’ın gerçekten de son seçimi olabilir fikri ağırlık basıyor. Ancak, Erdoğan’ın dile getirdiği “son seçimim” söyleminin temelinde bu gerçeklik yer almıyor. Erdoğan, bu söylem üzerinden seçmenleri manipüle etme arayışı içinde. Aslında Erdoğan bunu ilk kez kullanmıyor. Daha önce de benzeri söylemler ile seçim süreçlerini yürütmeye çalışmıştı. Özetle; evet bu seçim Erdoğan’ın son seçimi olabilir. Ama bence sağlık sorunları açısından değil, siyaseten Erdoğan’ın son seçimi olabilir. Çünkü AKP iktidarı için çöküş kaçınılmaz.
-Türkiye nasıl bir atmosferde seçime gidiyor?
- Mayıs seçimlerinden sonra bir kez daha Erdoğan yönetimini tercih eden Türkiye, oldukça sıcak bir atmosferde seçime gidiyor. Aynı zamanda bir o kadar da gergin bir süreçte yerel seçimler sürecini yaşıyoruz. Bir taraftan ekonomik kriz ve halkın yoksullaşmasına yol açan politikalar, diğer yandan AKP-MHP hükümetinin savaş politikaları. Özellikle Kürdistan’ın Güney ve Rojava (Kuzey ve Doğu Suriye- ed.) bölgelerine yönelik saldırılar ortamın daha gerilmesine neden oluyor. Yanısıra Türkiye Kürdistan’ındaki Kürtlere yönelik baskı politikaları, demokratik kurum ve kuruluşların etkisiz kılınmaya çalışılması, basın özgürlüğünün ayaklar altına alınması ve ülkenin bir bütünen nefessiz bırakılmasına yönelik çabalar, seçim atmosferini de olumsuz etkilemekte.
Şüphesiz 31 Mart yerel seçimlerinin iki odak noktası bulunuyor. Biri İstanbul ve Ankara’da nasıl bir sonucun çıkacağı. Özellikle de bu seçimde tüm gözler her zaman olduğu gibi İstanbul’un üzerinde. Bugün Türkiye’deki siyasal ve ekonomik işleyişin merkezinde yer alan İstanbul, sonrası süreçlerin adeta kilit noktası öneminde. “Mühür kimdeyse Süleyman O’dur” söylemindeki “mühürdür” İstanbul. Bu nedenle Erdoğan, İstanbul’a ayrı bir önem veriyor. İstanbul’u kazanmak demek Erdoğan iktidarı için başlayacak olan yeni süreçte büyük bir güç tazeleme ve yeniden kenetlenme anlamına geliyor. Ancak, Ekrem İmamoğlu’na karşı Murat Kurum’u aday göstermek, Erdoğan’ın İstanbul’u yeniden alma iddiasını biraz zayıf kılıyor gibi. Çünkü Murat Kurum, bakanlık döneminden yaptığı icraatlardan dolayı toplumun hafızasına pek de iyi iz bırakmış değil.
Seçimlerin ikinci odak noktası Kürdistan (TC'nin doğu ve güney doğu bölgesi- ed.) kentlerindeki seçimler ve “kayyım politikaları…” Kürt kentlerinde hayata sokulan kayyım politikaları şuan gündemin ana başlıkları arasında yer alıyor. Kürt halkının iradesini doğrudan hedef alan “kayyım” kararı, 2016 yılından bu yana fiili olarak yürütülüyor ve bu ciddi tartışmalara neden oluyor. Göreve gelir gelmez yapılan icraatlar ise, kayyımların hangi amaçla göreve getirildiklerini özetliyor. Kürt kültürünü, dilini, sanatını hedef alan kayyımlar, Kürt halkına hizmeti esas alan HDP’nin tüm projelerini de askıya aldı. Bunların yerine bir talan ve yolsuzluk sistemi kayyım eliyle inşa edildi. Tabi bu tablo 31 Mart seçimlerini Kürt halkı için daha da önemli kıldı. Kürt Halkı için bu seçimler kayyım rejimine bir yanıt verme süreci haline geldi. Bu nedenle İstanbul ve Ankara’da olduğu gibi Kürt kentlerinde de 31 Mart seçimleri ayrı bir önem konumunda.
Kürtler eşbaşkınlık sistemi ile çıkardıkları adaylar ile şuan tüm merkezlerde seçim çalışmalarını büyük bir coşku ile sürüdürüyor. Şüphesiz bu coşkunun temelinde irade gaspına olan öfke ve yanıt verme arayışı var. Bu arayış aynı zamanda siyasetin bundan sonrası için de belirileyici olacak. Erdoğan iktidarının Kürt kentlerinde yaşayacağı olası hezimet, Türkiye siyasetine de yeni dönemde yön verecektir. Erdoğan da bunun farkında.
- Kürt seçmen en çok hangi partiye oy verecek? Özellikle İstanbul'daki Kürt seçmen hangi adayı destekleyecek?
- Yukarıda kısaca değindiğim bu süreç, Kürt halkındaki sandığa gitme kararlılığını daha da pekiştirdi. Tabi ki bu kararlılığın adresi ise DEM Parti olarak karşımıza çıkıyor. Kayyım ile iradesi gasp edilen HDP geleneğini sürdüren DEM Parti, bir bütünen olmasa da Kürt halkının 31 Mart seçimlerinde siyasi temsilcisi olacak. DEM Parti etrafında kenetlenen milyonlarca Kürt, bugün sahada aktif bir şekilde seçim çalışmalarında yer alıyor.
Kürt kentlerinin yanı sıra benzer durum Türkiye metropolleri için de öyle. Özellikle de İstanbul’da yaşayan Kürtler siyasi tercihlerinin DEM Parti olduklarını net bir şekilde ifade ediyor. İstanbul Newroz’unda bunu çok açık şekilde gözlemledik. Siyasi baskıların yoğun bir şekilde devam ettiği böylesi bir süreçte, İstanbul’da yüzbinler DEM Parti öncülüğünde Newroz kutlamalarına katıldı. Şüphesiz ortaya çıkan tablo, “İstanbul’daki Kürt seçmende tercihlerini hangi partiden yana kullanacaklar?” sorusuna da yanıt getirmiş oldu.
2019 yerel seçimlerinde Kürtler yapılan ittifaklar çerçevesinde seçimlerini Ekrem İmamoğlu’ndan yana yaptılar. Ancak, seçildikten sonra Ekrem İmamoğlu’nun pratikler ve söylemleri, bunun yanı sıra CHP’nin Kürt halkını hedef alan politikalara karşı sergilediği tutum, Kürt halkında tepkilere yol açtı. Tabi bu durum 31 Mart yerel seçimlerine somut bir şekilde yansıdı. “Üçüncü Yol” çizgisini esas alan Kürt siyasi hareketi, “başka siyasi güçlere kazandırma veya kaybettirme” stratejisi içinde olmayacaklarını ve kendi adayları ile seçime girme kararlılığını gösterdi. Bu doğrultuda İstanbul’da Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni eşbaşkan adayları olarak belirlendi. Ve öyle görünüyor ki Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni ile DEM Parti İstanbul’daki seçim dengelerini önemli ölçüde değiştirecek. Ama elbette ki bir kısım Kürt seçmenin CHP veya AKP’ye oy vereceği gerçeğini de gözardı etmemek lazım.
- Geçen yıl iktidarın yeniden üretimi dikkate alırsak muhalefet seçimleri nasıl kazanabilir ya da neden kaybeder?
AKP hükümeti 22 yıldır istikrarlı bir şekilde iktidarda. Şüphesiz bu çok büyük bir siyasi başarıdır. Bu süreç içerisinde siyasi ömrünü uzatmak için AKP hükümetinin demokrasi ve özgürlüklere kaybettirdiği çok şey oldu. Nitekim her seferinde istediği sonuca ulaşarak seçimlerde galip gelemesini bildi. Ancak bunu sadece AKP’ye bağlamak yanıltıcı olabilir. AKP eğer 22 yıldır iktidarda ise şüphesiz bunda muhalefetin önemli bir rolü vardır. Rahatlıkla şunu ifade edebilirim ki; AKP’ye seçimleri kazandıran ya da kaybettiren muhalefetin izlediği yanlış siyaset anlayışıdır. Bu durum 31 Mart yerel seçimleri için de geçerli olacaktır. "AKP iktidarı bir çöküş süreci yaşıyor" diyoruz. Ancak, buna rağmen AKP seçimlerden zaferle çıkıyor. Demek ki muhalefet rolünü oynayamıyor. Ya da belki muhalefet zaten pratikleri ile İktidara hizmet ediyor. Muhalefet demişken, burada anamuhalefetten bahsetttiğimi belirtmek isterim. Özellikle de CHP’den…
DEVA, Gelecek, İYİ Parti ve CHP’nin ekseninde dönen ana muhalefet partileri bugün AKP iktidarının ekmeğine yağ süren bir anlayış içinde. Biz bunu Kürt sorunun çözüm tarışmalarına açık bir şekilde görüyoruz. Ne vakit söz konusu Kürt meselesi olsa ana muhalefet partileri AKP ve MHP ile aynı tarafta yer almaktan geri durmuyor. Bundan kaynaklı muhalefet eğer seçimleri gerçekten kazanma iddiasında ise samimi bir siyaset yürütmelidir. Daha samimi, daha şeffaf ve daha cesur bir siyaset anlayışını tercih etmelidir. Özellikle de Kürt halkına yönelik tutum ve siyasetlerinde daha şeffaf ve daha cesur olmalıdırlar.
Kürt sorunun çözüm perspektifine sahip hangi parti olursa mutlak suretle başarı sağlayacaktır. Çünkü Türkiye’de yaşanan çıkmazların ana kaynağı olarak Kürt meselesini gösterebiliriz. Kürt meselesindeki çözümsüzlük hem ülkeyi geriletiyor, hem de politikasızlığı geliştiriyor. Maalesef ki Türkiye siyaseti bu konuda basiretsiz bir pozisyonda. Böyle olunca sorunlar büyüyerek devam ediyor. Bu sorunsalın çözümü konusunda irade gösterebilecek her bir siyasi anlayış kazançlı çıkar ve büyür.
Hatırlanacağı üzere AKP ve Erdoğan bu yaklaşım üzerinden iktidarlarını pekiştirdiler ama maalesef çözüm konusunda irade sahibi olmadılar. Hatta savaş politikalarıyla Türkiye’yi daha derin bir çıkmaza sürükledi. Nihayetinde MHP gibi ırkçı-şoven bir partiyle ittifak yaparak çözümsüzlük politikasını derinleştirdi. Eğer CHP veya başka bir parti samimi bir şekilde çözüm odaklı bir siyaset yürütebilirse elbette ki başarı da elde edebilir.
Bu haber ermenihaber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (ermenihaber) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(ermenihaber). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com